İnce Kalpli Gençler


 “Size hayırlı gençleri tavsiye ederim. Çünkü onların kalpleri daha incedir.

Allah beni doğrulukla ve müsamahayla gönderdi. Bana gençler yanaştı, ihtiyarlar muhalefet etti.”

Yaratılmış her varlık, kendi lisanı ile selam ederken evvelin ve âhirin Efendisi Nebî (sas)’ye; kâinat, iman ile şereflenecek gönüllerin haberini ve kutlu zamanlara erişmenin müjdesini bekliyordu. Sessizce yapılan bu duanın ahengini bozmamak adına yaprak bile düşmüyordu dalından.

İmana ermek yücelmekti. Hakikati idrak ise en büyük maharetti. Cehaletin ötesine, erdeme ermek için, aşağılardan yücelere yolculuk etmek için sınırda bekliyordu insanlık… Bu sınavda kimler geçiyor, kimler kalıyor? Kimler bu davanın neferi oluyor? Kimler yücelere eriyor, kimler nasipsiz kalıyor?

İnsan içindeki yanlışları düzeltmek için mücadeledeydi. Zaferi isteyecek, inanacaktı. Sonra da ulvîleşecekti. Bunun için koca bir yürek gerekti. Azimle, kararlılıkla yoğrulmuş; imanla olgunlaşmış; taptaze, dimdik gönüllere ihtiyaç vardı. Ve…  İnce kalpli gençler hazırol’a geçti. Delikanlı yürekler kararlı idi. Nebi (sas)’in çevresinde pervane olacaklardı.  Sonunda yanmak olsa bile…  Aşkın ateşine düşmek en güzel pâye idi.

“Allah!” dediler. Allahu Ekber!  Gençlerin coşkusu ile inledi Kâinat. O gençlik taşıdı zamanı, asrı saadete…  Övgü gecikmedi. Döküldü Nebi (sas)’in mübarek dudaklarından:

“Gerçekten Allah, meleklerine karşı ibadet eden bir gençle iftihar ederek buyuruyor: Ey şehvetini benim için bırakan genç!  Ey gençliğini bana bağışlayan genç! Sen benim nezdimde meleklerimin bazısı gibisin.”

Melekler gibi saf ve temiz olmak, itaat üzere yaşamak ve bu muhteşem güzellikle Rabb’e ulaşmak… Onlar erdi bu saadete. İbreti, yüreğinde bu cesareti hisseden herkese…

Sadece 10 yaşındaydı.

İman mutluluğuna erdi ve bu saadet dolu şerefin içerisinde çocukluktan delikanlılığa geçiverdi Hz. Ali (ra) Efendimiz…

Peygamberimiz (sas) ashabına; hicrete ve savaşa maruz kaldığında kendisini kimin koruyacağını sorduğunda, kararlılığı ile yerdeki taşları dahi titreterek haykıran ondan başkası değildi. “Ben korurum!” diye kendisini ortaya koyduğunda ise henüz 12 yaşında idi.

Kendisi belki çocuktu.  Ancak gönlü imanla, cesaretle ve teslimiyetle dopdolu idi.

Gençlere, gerçek imanla doğru hedefler gösterilirse tek başlarına tüm dünyaya dahi karşı koyabilecek gücü ve kuvveti içlerinde hissederler.

Sadece 15 yaşında idi.

Daha gençlik baharının ilk günlerini yaşarken imanla şereflenmişti Zübeyr b. Avvam (ra).

Bir başka müjde ile de gönlü havalanmış sevinçten uçuyordu. Çünkü Rasûl-i Ekrem (sas) Efendimiz onun hakkında şöyle buyuruyordu: “Her peygamberin bir havarisi (yardımcısı) vardır. Benim havarim de Zübeyr b. Avvam’dır.”

O cesareti ile savaşlarda devleşen bir kahramandı. Vücudunun her yerinde bulunan yara izleri onun şeref pâyesi idi. Cömertliği ile zenginliğini Allah yolunda harcayan tam bir mümin idi.

Böylece o, Sevgililer Sevgilisi (sas)’nin koruyucusu, yardımcısı ve “cennetteki komşusu” olmuştu.

İman lezzetini ruhunda doyasıya hisseden bir genç; bu eşsiz güç ile dünyasını ve ahiretini imar etmeye muvaffak olacaktır.

Çok genç yaşta iman ile şereflenmişti.

O, Ebû Ubeyde b. Cerrah idi.

Zayıf yüzüne, ince bedenine rağmen büyük bir mücahit idi. Kesici dişleri dökülmüştü. Çünkü Uhud gününde Rasûlullah (sas)  Efendimizin yanağına batan miğferin halkalarını dişleri ile çıkarmıştı. Efendimiz onu çok seviyordu. İmanının olgunluğu içerisinde Allah Rasûlü’nün iltifatını ve müjdesini kazanmıştı: “Her ümmetin bir emini vardır; bu ümmetin emini de Ebû Ubeyde b. Cerrah’tır. “

Genç kalplere Allah sevgisi ve iman duygusu kazandırılırsa, İslam’ın istediği ahlak ve amel ekseninde yaşayan gençleri yetiştirmek mümkün olacaktır.

Sadece 19 yaşında idi.

O, Sa’d b. Ebî Vakkas (ra) idi. İman ile şereflenmesinin ardından ashabın büyükleri arasında yer aldı. Çünkü o, iman eri olarak ömrünü sürdürmüş, her şeyini bu uğurda feda etmesini de bilmişti.

Allah yolunda düşmana ilk oku atandı. Kendisine de ilk ok atılandı. Onun imanını yaşamasında gösterdiği üstün vasıflar sebebiyle, Rasûlullah Efendimiz (sas)’in ana babasını uğrunda feda ettiği kişi olarak anıldı.

Uhud gününde Rasûlullah Efendimiz (sas) şöyle sesleniyordu kendisine: “Annem babam sana feda olsun ey Sa’d at, okunu at! “

Kâinatın en değerlisi Efendimiz (sas), en çok değer verdiği varlıkları, onun uğruna feda ediyordu. Ne büyük bahtiyarlık…

Böylesi nasipler ancak ihlâs derinliği ile mümkündür. Bu ihlâs ve imanın yüceliği altında nurlar oluk oluk aktı kâinatın üzerine… Ve tarih yazdı onları… Melekler kaydetti isimlerini… Cennet ehli olarak bilindiler ve anıldılar…

İhlâsı kazanan bir gencin önünde öyle buudlar açılır ki, oralarda belki tüm âlemin hayranlığı ve hayreti saklı olabilir.

Üsâme b. Zeyd, Abdullah b. Ömer, Bera b. Azib, Enes b. Malik, Mus’ab b. Umeyr, Muaz b. Cebel…  Ve daha niceleri… Ömürlerinin baharında İslam’ı gönüllerinde mihmandar kıldılar, şereflendiler, şereflendirdiler…

Genç idiler… Küçük yaşta idiler… Ama gönüllerinde taşıdıkları idealleri ve ihlâsları ile büyüdüler… Önder oldular… Her çağa ve her insana örnek oldular…

Onlar çok ulvî hizmetler yaptılar… Razı oldular ve Allah’ın rızasını kazandılar… İnce kalpli gençler gökteki yıldızlar gibi yol gösterici oldular. Belki onlara erişmek mümkün değildir. Ancak inanıyorum ki, bize bıraktıkları İslam mirasının rahmet rüzgarları arasında hissedeceğimiz ecsâm-ı pâkilerinin güzel kokuları bizi onlara ulaştıracaktır.

Allah onlardan razı olsun…

Yazar: 

Yeni yorum ekle

Image CAPTCHA
Enter the characters shown in the image.