İki Damla İki İz

 

عَنْ أَبِى أُمَامَةَ عَنِ النَّبِىِّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّم قَالَ : لَيْسَ شَىْءٌ أَحَبَّ إِلَى اللَّهِ مِنْ قَطْرَتَيْنِ وَأَثَرَيْنِ قَطْرَةٌ مِنْ دُمُوعٍ فِى خَشْيَةِ اللَّهِ وَقَطْرَةُ دَمٍ تُهَرَاقُ فِى سَبِيلِ اللَّهِ. وَأَمَّا الأَثَرَانِ فَأَثَرٌ فِى سَبِيلِ اللَّهِ وَأَثَرٌ فِى فَرِيضَةٍ مِنْ فَرَائِضِ اللَّهِ.

Ebû Umâme radıyallahu anh’ın rivâyet ettiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

“Allah katında hiçbir şey, iki damla ve iki izden daha sevimli değildir. Allah korkusuyla akıtılan gözyaşı damlası ve Allah yolunda dökülen kan damlası. İki iz ise, Allah yolunda çarpışmaktan kalan cihad izi ve Allah’ın emrettiği farzlardan birini yerine getirmekten kalan ibadet izidir.” [1]

İKİ ILIK DAMLA 

Gözyaşı hisli ve duygulu olmanın ifadesi; kan, canlılığın kaynağı ve yegâne sermayesidir. İnsan her ikisini de genellikle zor anlarda ortaya koyar. Biri beyaz, biri kırmızıdır. Ortak yönleri ise, sahibinin duygular dünyasındaki hercümerçleri, fırtınaları, aczleri ve fedakârlıkları temsil eden ılık ılık akışlarıdır, canlılıklarıdır. Her ikisi de muhataplarını yakacak kadar sıcak, boğacak kadar güçlüdür. Her ikisi de yere akmalarına rağmen orada kalmayıp semanın rahmet duvarlarına ulaşır, insan ruhunun ve duygularının iki ayrı ifade tarzı olarak o yüce katta sevgi ile karşılanırlar. Ne var ki hadisimize göre bunun şartı, birinin haşyetullah, ötekisinin fî sebilillah kaynaklı olmasıdır. Yoksa her ikisi de nihayet birer sıvıdır. Onlara asıl kıymet ve anlamını kazandıran nerede ve nasıl akıtıldıkları değil, hangi niyetle ve nasıl bir hedefe yönelik olarak akıtıldıklarıdır. Görüntü sadece görüntüdür. Öz ise niyet ve hedeftedir. Nitekim Peygamber (s.a.s)'e, şahsî kin, kavmiyet duygusu, kahramanlık gösterişi gibi maksatlarla çarpışanlardan hangisinin Allah yolunda olduğu sorulunca, çok açık bir şekilde mes'elenin özünü şöylece belirlemiştir: 

"Kim kelimetullah'ın yüceltilmesi için çarpışıyorsa, işte o Allah yolunda (bulunmakta)dır."[2]

Bu demektir ki, Allah kuluna, ancak, Allah yolunda bulunmak niyet ve hedefi kıymet ve mahbûbiyet kazandırır. Ancak işte bu niyet ve hedefe yönelik olarak akıtılan gözyaşı ve kandır makbul olan.

İKİ GÖZ

"Allah korkusu" olarak Türkçeleştirilen haşyetullah, ilahî azametin kavranması ve idraki sonucu müminin gönül yurdunda oluşan Allah saygısı, iç titremesi, yürek titreşimidir. Muhabbet ve azametten doğan bir haşyet demektir. Göz cidarlarını harekete geçiren eğer böylesi bir duygu ise, gözyaşı damlaları mübarek, kutlu, sevimli ve serinleticidir. Saygıya layıktır.

Günahkârda pişmanlık duygusunun, âbidde kulluk neş'esinin öz suyu olan gözyaşı, en azgın ateşleri söndürücüdür. Nitekim Sevgili Peygamberimiz bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmaktadır: "İki göze Cehennem ateşi dokunmaz: Azameti ilahiye duygusuyla (haşyetullah) ağlayan göz. Allah yolunda geceleri uyanık kalan (nöbet bekleyen) göz.." [3]

İKİ İZ

Hazreti Peygamber, "Allah yolunda" bulunmanın kul üzerinde bırakacağı yara, toz, duman izinin, Allah katında her şeyden sevimli olduğunu belirtirken, gazîlere en onurlu madalyayı takmış olmaktadır. Çeşitli şekillerde yaralanmış, sakat kalmış gazileri görenlerin, onlara acıyarak değil, gıbta ve takdirle bakmalarını öğütlemiş, böylece toplumda, Allah yolunda fedakârlıkta bulunma duygusunu çok yüksek seviyede canlı tutmuş olmaktadır. Zira inanan insan için Allah katındaki makbûliyet ve mahbûbiyetten daha büyük bir mertebe olamaz.

Özellikle günümüzde kullanılan kimyasal silahların insanlar üzerinde bıraktıkları izler göz önüne getirilince, Allah yolunda alınan cihad izlerinin, Allah katında en sevimli iki izden biri olduğu müjdesinin ruhî ve sosyal açıdan ne kadar moral verici ve ne kadar anlamlı olduğu daha kolay anlaşılacaktır. Bu moral desteği hangi dünyevi ödül, rütbe ya da madalya temin edebilir? Kaldı ki her zaman herkese ödül, rütbe ve madalya vermek de mümkün değildir. Alacağı yara izinin, Allah kalında sevimlilik nişanesi olduğu inancı içindeki mücahidin vicdan huzuru ve atılganlığına sınır tayin etmek mümkün müdür?

Müslümanı yücelten Allah katında sevimli kılan ikinci iz, hadisimizde Allah'ın farz kıldığı görevlerden herhangi birini yapmaktan doğan iz, yani ibadet izi olarak bildirilmektedir. Temel vasfı "Allah'a kul olmak" olan Müslüman'ın sürekli ve fakat sadece Allah'a kulluk etmekten ellerinde, dizlerinde, ayaklarında, alnında belirecek ibadet izleri, abdest azalarında görülecek müsbet-menfi değişmeler, oruç tutmaktan mütevellid ağız kokuşu gibi belirtiler, en az gazinin yarası kadar kutlu, gıbta ve saygıya layık izlerdir.

Hadisimiz, devrin anlayışı ne olursa olsun, dindarların, dinî görevlerini sürekli yapanların, yapmaya çalışanların saygı değer olduklarını, onların üzerlerinde görülecek ibadet izlerinin Allah katında en makbul iki izden biri olduğunu belirlemek suretiyle ilan etmiş bulunmaktadır. Dolayısıyla da dindarları, dindarlıkları sebebiyle küçük görenlerin, onları rahatsız edenlerin, inanç ve ibadet haklarına saygı göstermeyen, bu alanda anlamsız ve ilkel kısıtlamalar getirenlerin ne denli kıymet bilmez, hak tanımaz ve zalim olduklarını da gözler önüne sermekte ve mahkûm etmektedir. Allah'a kulluk edenlere mani olmaya çalışanların, kulluk etmeyenlerden daha kötü ve zararlı oldukları böylece ortaya çıkmış olmaktadır.

Gözyaşı ve kan... Her ikisi de muhataplarını yakacak kadar sıcak, boğacak kadar güçlüdür.

 

KAN AKITMAK GÖZYAŞI DÖKMEKTEN ÖNDE GELİR

Hadisimizin ortaya koyduğu, önemli ve ciddî sonuçlar doğuracak bir gerçeğe daha dikkat çekmek istiyorum. Hadisimizde kan kelimesinin tekil, gözyaşı'nın ise "dumu" şeklinde çoğul olarak zikredilmesi, Allah yolunda kan akıtmanın, ağlayarak gözyaşı dökmekten daha üstün olduğuna işaret etmektedir. Hem biliriz ki gözyaşı damla damla, kan oluk oluk akar.

Öte yandan gözyaşı aczin/güçsüzlüğün belgesi kabul edilmiştir. Yi­ğitçe Allah yolunda çarpışmayanlara kadınlar gibi ağlamak kalır. Tem­belliğin, korkaklığın ve zamanında tavır koymasını bilmeyenlerin göz­yaşlarının anlamsızlığı Âkif’in şu mısralarında ortaya konulmaktadır:

“Endülüs tâcı elinden alınan bahtı kara,

Savuşurken, o güzel mülkü verip ağyâra,

Başlar ağlatmaya bîçâreyi hüngür hüngür.

Karşıdan vâlide sultan bunu pek haklı görür,

Der ki: "Çarpışmadın erkek gibi düşmanlarla;

Şimdi, hiç yoksa, kadınlar gibi olsun ağla!”[4]

 

İBADET VECDİ ŞEHADET ŞEVKİ

Hadisimiz, netice itibariyle mü'minlerin dikkatini iki noktaya çekmekte ve makbûliyet için iki noktadan birinde bulunmaya çağırmaktadır: İbadet vecdi, şehadet şevki...

Gözyaşı ibadet (kulluk) vecdinden; kan, şehadet şevkinden akıtılmışsa; iz, ibadet ya da cihaddan kalmışsa; gözler, kulluk ya da Allah yolunda uyanık kalarak sabahlamışsa aynı derecede mübarek, kutlu ve sevimlidirler. Zira şehadet şevkiyle coşan kan, ibadet vecdiyle çarpan yürek tarafından pompalanır. Kulluk coşkusu içindeki kalb, şehadet şevkiyle dolaşan kanla beslenir. Biri diğerinin enerjisi; her ikisi birden kuldaki fedakârlık ve olgunluk seviyesinin belirleyicisidir.

Bu seviyede "mal da can da Allah yolunda" demek, malı da canı da feda etmek değil, gerçek anlamıyla değerlendirmektir.

"Zafer inananlarındır" gerçeğinin sırrı, sanırım işte burada yatmaktadır.

 



[1] Tirmizî, Fedâilü’l-cihâd

[2] Bkz. Buhârî, İlim 45, Cihad 15; Müslim, İmâre 150-151; İbn Mâce, Cihad 13; Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV, 392

[3] Tirmizî, Fedâilü’l-cihâd 28

[4] Safahat, s. 181 (5. baskı)