Siyer-i Nebi Dersleri-11: Peygamberin Yuvasında İki Güzel İnsan

Rasûlün Sevgilisi

Hicretin sekizinci yılı… İslam mücahitleri Mute ovasında Bizans İmparatorluğunun devasa orduları karşısında yiğitçe direnmiş; fakat şehit düşen, komutanları Zeyd b. Harise’yi  orada bırakarak Medine’ye dönmüşlerdi. Şehidin ailesini ziyaret eden Efendimiz, Zeyd’in gözü yaşlı kızını görünce dayanamadı ve ağlamaya başladı. Resûl-i Ekrem’in, içini çekerek akıttığı gözyaşları sahabileri hayrete düşürdü. Ashâb-ı Kiram: “Bu ne hâl ya Rasûlallah! Neden ağlıyorsunuz?” diye sorduğunda Efendimiz şöyle buyurdu: “Bu, sevgilinin sevgilisine duyduğu özlemdir.”[1]

Zeyd b. Harise… Rasûlün, ‘sevgilim’ diye inleyerek ardından gözyaşı döktüğü, ömrünün sonuna dek hatırasını yâd ettiği, ‘kardeşim’ diyerek medhettiği kahraman sahabi… Sevgili Efendimizin en güzel günlerinde sevincini paylaştığı; en acı günlerinde derdine ortak edindiği yüce arkadaşı… Peygamberin evinde büyüyen, peygamber tarafından terbiye edilen, adeta Muhammed aleyhisselam ve Hz. Hatice’nin, oğulları gibi üzerine titredikleri temiz bir delikanlı… Allah ve Rasûlüne bağlılığın zirvesi, İslam gençliğinin sembol ismi…

Zeyd’in bir günü yıllara, belki de çağlara bedeldir ki o gün ‘Taif günü’dür. Taiflilerin Efendimizi taşladığı, linç etmek istediği, Zeyd’in ise Rasûlün önüne, arkasına, sağına ve soluna atılarak onu taşlardan korumaya çalıştığı gün… Hani, Nebiler sultanının “Hayatımın en acı günü.”[2] dediği kara gün... İşte o gün, Rasûlün yanındaki tek dostu Zeyd b. Harise’ydi ve Zeyd’in muhteşem bir hikâyesi vardı:

Esaretten Sultanlığa

Zeyd henüz sekiz yaşındayken annesi Sûda bint Sâlebe ile birlikte dayılarını ziyaret etmek amacıyla Ma’noğullarının yurduna gitti. Onlar buradayken düşman bir kabile, Ma’noğullarının yurduna baskın yaptı. Eşkiyalar pek çok kimseyi öldürmüş, çok canlar yakmıştı. Zeyd de anasından koparılmış ve esir edilmişti. Küçük çocuk, köle tüccarlarının elinde pazar pazar dolaştırıldı ve nihayet Ukaz panayırına getirilerek satışa çıkarıldı. Zeyd b. Harise’yi Kureyş’in önde gelenlerinden Hakim b. Hizam dört yüz dirheme satın alarak Mekke’ye götürdü.

Hakim b. Hizam yeni kölesini, halası Hatice binti Huveylid’e hediye etti. Hatice dünya kadınlarının en yücesi, en kıymetlisiydi. Kocası ise âlemlere rahmet olan kutlu nebiydi. Henüz vahiy gelmemiş, yeryüzü İslam’ın nuru ile şereflenmemişti. Ama Zeyd’in acı dolu günleri sona ermiş, yaşadığı bunca ıstıraptan sonra sevgi ve merhamet sahibi güzel insanların yuvasına adeta misafir olmuştu.

Efendimiz aleyhisselam Zeyd’i görür görmez çok sevmiş ve “Bu köle benim olsaydı, onu azad eder, hürriyetine kavuştururdum.” demişti. Hatice bu sözler üzerine Zeyd’i Muhammed aleyhisselama hediye etti. Sevgili Peygamberimiz onu hemen azad etti.[3] Artık Zeyd köle değil, Muhammed ailesinin saygın bir ferdi olmuştu.

Efendimiz, cahiliye bataklığının ortasında, Zeyd’i tertemiz bir genç olarak yetiştiriyor, onun terbiyesi ile bizzat ilgileniyordu. Yusuf aleyhisselam Mısır’a basit bir köle olarak getirilip sonunda nasıl sultanlığa ermişse, Zeyd de âlemlerin sultanı olan aziz peygamberin sevgili dostu olmuştu. Öyleyse insanlar, içinden çıkılması imkânsız gibi görünen zorluklardan Allah cellenin lütfu ile kurtulabilir; karanlık geceler, nurlu bir sabah ile nihayete ererdi. Kâdir-i Mutlak olan Allah için hiçbir şey güç ve imkânsız değildi.

Gözü Yaşlı Bir Baba

Zeyd, Rahman olan Allah’ın rahmetiyle nice çilelerden kurtulmuştu; ama ailesi onu kaybettiği günden beri acı çekiyor, onun için ağıtlar yakıyor, onu bulmak için her yolu deniyordu. Zeyd’in babası, gelen geçen herkesten oğlunu soruyor, kervancılardan haber almaya çalışıyor; fakat ümit verici tek bir şey bile duyamıyordu. Yer yarılmış, Zeyd yok olup gitmişti. Babası acısını şiirlere dökmüş, oğlunu nasıl kaybettiğini, yaşadığına dair hiçbir fikrinin olmadığını yine de ölünceye kadar Zeyd’i aramaktan vazgeçmeyeceğini gözyaşları içinde anlatıyordu.[4]

Bir hac mevsimi Mekke’ye gelen Kelb kabilesi mensupları Zeyd’le karşılaştıklarında ona, ailesinin acısını, babasının hüznünü ve onu bulmak için nasıl çabaladığını anlattılar. Zeyd, akrabaları aracığıyla babasına haber göndererek çok uzaklarda olduğunu, nice sıkıntılar çektiğini fakat buna rağmen şimdi durumunun çok iyi olup Beytullah’ın yanında ve pek şerefli bir ailenin içinde yaşadığını bildirdi.[5]

Hiç Kimseyi Sana Tercih Etmem

Zeyd’in babası Harise, aldığı haber üzerine hemen hazırlanarak kardeşi ile Mekke’ye geldi. Yıllardır özlemini çektiği çocuğunun kokusunu hissediyor, onu evine geri götürmenin sabırsızlığını yaşıyordu. Nihayet Efendimiz aleyhisselamın huzuruna geldi ve meramını anlatmaya başladı:

“Ey Kureyş kavminin efendisi! Siz Allah’ın komşularısınız. Muhtaçlara yardım eder, açları doyurur, esirlere yardım edersiniz. Sana, yanında bulunan oğlumuz için geldik. Onun kurtuluş bedeli hakkında bize insaflı davran, biz onu sana ödeyelim, sen de oğlumuzu serbest bırak.

Nebiyy-i Muhterem hazretleri, bu kişilerin Zeyd’in babası ve amcası olduğunu öğrenince hiç ummadıkları bir teklifte bulundu: “İsterseniz tercihi Zeyd’e bırakalım. Şayet sizinle gelmek isterse hiçbir ücret talep edecek değilim. Fakat benimle kalmayı dilerse beni tercih edeni hiç kimseye bırakmam.

Bu teklif Zeyd’in babasını ve amcasını çok sevindirdi: “Sen bize çok insaflı davrandın. Büyük bir lütûf ve cömertlikte bulundun.” dediler.

Nihayet Zeyd geldiğinde Efendimiz ona sordu: “Bu adamları tanıyor musun?”

Zeyd: “Evet, bunlar babam ve amcamdır.” dedi. Allah Rasûlü: “Sen, benim kim olduğumu öğrendin. Sana olan sevgimi ve şefkatimi biliyorsun. Seni serbest bırakıyorum. Ya beni tercih et ve yanımda kal ya da babanla birlikte git.” buyurunca Zeyd: “Ben hiç kimseyi sana tercih etmem. Sen benim için anne ve baba makamındasın.” dedi.[6]

Zeyd Benim Oğlumdur

Zeyd’in babası ve amcası kulaklarına inanamadı. Sahi insan anne-babasının sevgisini değil de bir başkasını tercih eder miydi? Özgürlük bırakılıp da köleliğe razı olunur muydu? Baba Harise hayret ve öfke içinde: “Yazıklar olsun sana. Sen köleliği hürriyete, anne-babana ve ailene tercih mi ediyorsun!” dediğinde Zeyd şu cevabı verdi: “Ben bu zatta öyle şeyler gördüm ki hiç kimseyi ona tercih edemem. Ondan hiçbir zaman ayrılmayacağım.”

Bu sözler Efendimizi çok duygulandırdı. Zeyd’in elinden tutarak Kâbe’ye götürdü ve orada bulunan halka şöyle seslendi: “Ey insanlar! Şahit olunuz ki, Zeyd benim oğlumdur. Ben ona varisim o da benim varisçim olacaktır.[7]

Bu hadise Muhammed aleyhisselamın İslam öncesi hayatını ve eşsiz şahsiyetini en güzel şekilde anlatmaktadır. Zeyd yıllar önce kaybettiği, hasretiyle gözyaşları döktüğü ailesine kavuşma imkânını yakalamışken anne-babasını ve sıcak yuvasını değil Muhammed aleyhisselamı tercih etti ve bütün kölelerin hayalini kurduğu özgürlüğü, elinin tersiyle reddetti. Zira Zeyd hem anne baba sevgisini dahi gölgede bırakan bir sevgiyi hem de kimselerde göremeyeceği eşsiz güzellikleri Muhammed aleyhisselamda buldu.  Efendimizin yanında hiçbir zaman köle veya hizmetçi muamelesi görmedi ki hürriyeti arzulasın.  O, Allah Rasûlünden tüm ahlakî güzellikleri, sevgi ve merhameti, kula kulluğu bir yana bırakıp Allah’a kul olmanın gerçek özgürlük olduğunu, Allah’a kul olanın Allah dışındaki her şeye efendi olacağını öğrenmişti.

Efendimiz aleyhisselamın hayatının ve şahsiyetinin layıkıyla anlatılması veya yazılması mümkün değildir. Onun yanında bir ömür geçirenler dahi O’nu tavsif etmekten aciz kalmışlardır. Zeyd, Muhammed aleyhisselamın yanında kim bilir nasıl bir saadet yaşamıştır ki O’nun olmadığı bir hayatı düşünmek dahi istememiştir. O’nunla bir saat geçirmek isteyenler, O’nu - rüyalarında bile olsa - görmeyi arzulayanlar; Zeyd’in, tercihini ondan yana kullanmasını elbette ki anlayacaklardır. Bırakın Zeyd gibi Efendimizle bir ömür birlikte olmayı O’nun ümmeti olmak dahi bizler için en büyük mutluluk değil midir?

Yine bu hadise Zeyd b. Harise’nin sadakatini, basiret ve firaset sahibi bir genç olduğunu göstermektedir. Rasûl-i Kibriya hazretlerinin yüce vasıflarını keşfeden, tanıdığı gördüğü diğer insanlardan bambaşka bir hali olduğunu anlayan Zeyd, onun yanında kalmak için sevdiklerinden vazgeçmiştir. Şayet Zeyd, Efendimizin yanında kalmayı değil de babasıyla gitmeyi tercih etseydi, ölümüyle yok olup gidecek, dünya değirmeni onu da öğütecekti. Ama Zeyd, Efendimiz’i tercih etti, Efendimiz âlemlere rahmet olarak gönderildiğinde ona ilk olarak Zeyd iman etti ve ömrünü O’nun yoluna feda etti. Zeyd, Rasulullahın sevgilisi, mücahitlerin kumandanı, İslam’ın kahramanı oldu.

Hayat, bazen bizleri bir tercih yapmaya, dönüşü olmayan önemli kararlar almaya mecbur eder. Allah tercihlerimizi, kararlarımızı hakkımızda hayırlı eylesin.

Anne Sevgisi

Efendimizin evlenmesinden kısa bir süre sonra sütannesi Halime Mekke’ye, oğlunu ziyarete geldi. Sonsuz vefa ve sevgi sahibi Peygamberimiz onu görünce çok sevindi. Süt annesini en güzel şekilde misafir etti. Halime yurdundaki kuraklığı ve çektiği sıkıntıları anlatınca Efendimiz ve Hz. Hatice kendisine kırk koyun ve binmesi için de bir deve hediye ettiler[8] Rasûl aleyhiselam insanların en cömerdi ve en vefalısıydı. Ümmetine de cimrilikten kaçınmayı, yapılan kötülükleri affedip iyilikleri hatırda tutmayı öğütlerdi. Sütannesini ihmal etmeyen Efendimiz müminlere annelerinin haklarına riayet etmelerini,  en çok annelerine ilgi göstermeleri gerektiğini söylerdi.

Allah’ın Aslanı

Allah Rasûlü otuz yaşına ulaştığında amcası Ebu Talib’in bir oğlu oldu. Annesi oğluna Haydar ismini verdi. Haydar, aslan anlamına geliyordu ki çocuk büyüdüğünde isminin hakkını vermiş ve Allahın aslanı olmuştu. Peygamber Efendimiz ise çocuğa Ali ismini verdi.[9] Ali, Ebu Talib’in oğluydu ama Allah celle’nin merhameti ve ikramı olarak Efendimiz aleyhisselam’ın evinde, onun terbiyesinde büyüdü.

Ebu Talib’in ailesi kalabalık, maddi durumu çok kötüydü. Efendimiz otuz beş yaşındayken Mekke’de şiddetli bir kıtlık meydana geldi. Bu kıtlık Ebu Talib’i çok daha fazla etkilemişti. Amcasının yaşadığı sıkıntıyı gören Peygamberimiz ona yardım etmek amacıyla diğer amcası Abbas’ın yanına gitti. Abbas Haşim oğullarının en zenginiydi. Muhammed aleyhisselam ve Abbas Ebu Talib’in durumu düzelinceye kadar birer çocuğunu almaya karar verdiler. Ebu Talib’in de kabulüyle Cafer’in bakımını Abbas, Ali’nin bakımını ise Efendimiz üstlendi.[10]

Abdülmuttalib vefat ettiğinde biricik torununu oğlu Ebu Talib’e emanet etmişti. Ebu Talib, Efendimizin en yoksul amcasıydı.  Ama yüreği sevgi ve merhametle doluydu. O ve hanımı Fatıma binti Esed, yetim Muhammed’i kendi çocuklarından bile daha çok sevdi. Şimdi ise Efendimiz evlenmiş, Rabbinin rahmetiyle zengin olmuştu. Artık sıra ona gelmişti. Amcasının kendisine yaptığı iyiliklere karşılık O da amcasına yardım etmek istiyordu. Hem akrabalık bağlarına riayet ediyor hem de amcasının ailesine vefa gösteriyordu. Kötülüğe dahi iyilikle cevap veren Rasûl-i Zîşan hazretleri iyiliğe karşılık neler yapmazdı? O akrabalara yardım etmeyi, akrabalık bağlarını gözetmeyi öğütlerdi.

Hz. Ali, Allah celle’nin lütfu ile beş yaşından itibaren Muhammed aleyhisselam’ın evinde büyüdü. O her şeyi Efendimizden öğrendi. Vahyin atmosferi içinde yaşadı. Efendimizin en yakını, yardımcısı, hicret gecesi fedaisi, savaş meydanlarında kahramanı ve sevgili kızı Fatıma’nın eşi oldu.

Allah Rasûlünün rehberliğinde yetişen gençlere, Hz.Zeyd’e ve Hz. Ali’ye selam olsun. Rasûlün sevgisiyle yetişen ve Onun sünnetini rehber edinen kimselerden olmayı hepimize nasip eylesin. Âmin.


[1] İbn Sa’d,Tabakatü’l Kübra,III,47

[2] Buhari, Bed’ül-Halk 6,Tevhid 9

[3] İbn Hişam,Sire,I,266

[4] İbn Sa’d,III,41

[5] Süheyli,Ravdu’l-Unuf,III,17

[6] İbn Sa’d,III,42

[7] Süheyli,III,18. Bu hadiseden sonra Zeyd’e, Zeyd b. Muhammed denilmeye başlandı. Bu durum Ahzab Suresinin 5. Ayetinin nüzulüne kadar devam etti. Bu tarihten sonra Zeyd’e yeniden Zeyd b. Harise denildi.

[8] Halebî,İnsanu’l-Uyûn,I,168

[9] Halebî,I,432

[10] İbn Hişam,I,264


Yazar: 

Yeni yorum ekle

Image CAPTCHA
Enter the characters shown in the image.