Bursa Ulu Cami imamı Süleyman Çelebi, bir gün evine çok üzgün geldi. Abdest aldı, rahlesinin başına oturdu. Önce niyet etti. Ardından Besmele çekti. Sonra da Salavat getirip beni yazmaya başladı.
Emin Saraç Hocam kendisi devamlı geçmiş alimlerimizin yaptıkları gibi ilmi eserleri genç ilim yolcularına aktarmaya, arkadaş ve dostu olan hocaları, İlahiyat Fakültesi hocalarını da camilerde ders okutmaya teşvik ederdi. Prof. Dr. Ahmet Turan Arslan yazdı.
Hayata asıl anlamını katan ve mana kazandıran ölüm, artık büyük ölçüde hayatın dışına atılmaya, unutulmaya, neredeyse hiç akla getirilmemeye çalışılıyor; korkulan, kaçılan ve düşünülmek istenmeyen bir anlamsızlık yumağına dönüştürülüyor.
Emevî Camii'nin kaderi Ortadoğu’nun kaderiyle beraberdir. Emevîlerin bu abidevi ihtişamlı eseri, günümüzde etrafında olan biten tüm kargaşaya rağmen; heybetinden bir şey kaybetmeden Şam’ın göğsünde bir kalp gibi tüm canlılığı ile atmaya devam etmektedir.
İmam Nevevî rahmetullahi aleyh, sadece bir âlim değil. Tekkesinde zikirle meşgul olup bir hırka içinde tesbih çekerek ömür geçirmiş abidlerden de değil sadece. Babasından kalmış mala tenezzül etmeyerek fakir hayatı yaşayan bir zahid olmaktan da ibaret değil.
Kur’ân’da secde âyetinin okunması veya dinlenmesi halinde yapılması gereken secdeye tilavet secdesi denilir. Tilâvet secdesinin delili Kur’ân ve sünnet ile sabittir. Kur’ân-ı Kerim’de “Böyleyken onlara ne oluyor da iman etmiyorlar? Onlara Kur’ân okunduğu zaman secde etmiyorlar!”[1] âyeti tilâvet secdesine işaret etmektedir. [2]
Ey insanlar! İyiliği emredin, kötülükten alıkoyun! Bunu Allah’a dua etmeden önce yapın, yoksa dualarınıza icâbet edilmez. Allah’tan af dilemeden önce yapın yoksa Allah sizi affetmez.
Demek ki iman, kapısından bir kere girilen ve hep içeride kalınan bir daire değil, ömür boyu ve her durumda sınanan ve sürekli sorumluluklar yükleyen bir teslimiyet, bir hüküm verme, bir iddiasını ispat, bir taraf olma, bir söz, bir eylem, bir tavır alış ve bir duruş aynı zamanda!
‘Allah buyurdu ki’ ifadesi bizi ne kadar etkiliyor sorusu, Kur’ân ile bağımızı gösteren önemli bir göstergedir. Şüphesiz her mü’min, ‘Allah buyuruyorsa itiraz yoktur’ parolası altında yaşar ya da öyle olduğunu zanneder. Gerçek ise öyle değildir; kul, buyurduğuna ne kadar itaat ediyorsa o kadar Allah’a teslim olmuş demektir. Zannetmek başka şey, hak etmek başka şeydir elbette.
Allah insanları yaratmış, onlara görev ve sorumluluklar vermiş ve bir imtihana tabi tutmuştur. Bu imtihanda bizlere yardımcı olan, Allah’ın emrini insanlara ileten ve dini yaşamayı bizatihi kendilerinden öğrendiğimiz peygamberler vardır. Peygamberler arasında şüphesiz bu kadar düşmanı olan ve bu kadar iftiraya uğrayan bir tek Hz. Muhammed’dir.