"Rabbim! Beni, ana babamı, iman etmiş olarak evime girenleri, iman eden erkekleri ve iman eden kadınları bağışla, zalimlerin de ancak helâkini arttır!"
Hayat rehberi olan Kur’an-ı Kerim, her şeyi tastamam hazırlanmış bir kitap olarak gönderilmiştir. Müşrikler, onun ortaya koyduğu düzenin mükemmelliğini fark etseler de bu ağır sorumluluğun altına girmek istememişlerdi.
Kul Allah’a gerek farz gerekse nafile ibadetlerle yaklaşır. Allah’a (celle celâlühü) yakınlaşmak ve rızasına ulaşmak için Âdem (as) ile başlayan en önemli ibadetlerden birisi de hiç kuşkusuz kurban ibadetidir.
Ana, baba ve oğul birlikte imtihanı kazandılar. Onlara imtihanı kazandıran, îmanları, sadâkatleri ve teslimiyetleriydi. Mümin, işte böyle olmalıydı. Yüce Allah, bu olayı Kur’ân-ı Kerîm’de anlatarak Hz. İbrâhim’i ve âilesini bize örnek göstermektedir.
Ashâbın hayatında Kur’an’ın ayrı bir anlamı vardı. Onlar Kur’an’ı anlamak, hayatlarına tatbik etmek için okurlardı. Kur’an okumadan bir günün geçmemesini arzuluyorlardı. Bu arzuyla yaşayan sahabe ramazan ayında daha fazla Kur’an okumuşlardır.
Resûl-i Ekrem Efendimiz gecenin son üçte birine doğru, seher vaktinde, horoz sesiyle uyanırdı. Cihana bedel kara gözlerindeki uykuyu eliyle silerek doğrulur ve ‘Bizi öldükten sonra dirilten Allah’a hamdolsun. Yeniden diriltip huzurunda toplayacak da O’dur’...