Add new comment

Kutsal Emanet

Hatice GÖLEN –

Geceler bitmiyor… Çöllerde fırtınalar dinmiyor… Yıldızlar bulanıklaşmış… Çocukların ağlamaları dinmiyor… Gözler ufuklarda ‘güneş ne zaman doğacak’ diye. Lakin beklemek, hiç gölgesi olmayan kavurucu güneş altında beklemek… Merhamet kayıp… Diri diri toprağa gömülen kız çocukları mı hayret verir, yoksa çocuğunun ölüme gitmesini seyretmekten başka elinden bir şey gelmeyen anneler mi?

Savaş, katliam, açlık ve sefalet… Sadece Mekke değil. Kudüs’ten sürülen İsa’nın inananları da beklemekte. Sadece Mekke değil, Musa ve Harun’a Tih Çölü’nde ihanet etmeyen bir avuç Mısırlı Yahudi de beklemekte. Güneş ne zaman doğacak Ya Rab diye…

Ben peygamberlerin önderi Hz. Muhammed(sas)’i hiç görmedim. O bir dönem Mekke’ye doğan bir güneşti. O bir dönem en acımasız katilleri dünyanın en merhametlisi haline getiren, Safa ile Merve arasında ağlayan anaların yaşlarını dindiren şerefli bir görevin, şerefli bir insanıydı.

Ama ben peygamberlerin önderi, Allah’ın sevgilisi Hz. Ahmed’i hiç görmedim. O bir dönem savaş içerisinde kıvranan Necit çöllerine gerçek barışı getirmişti. O’na sığınanın eman bulduğu, kızgın çöllerin onun sayesinde bir ana kucağı kadar sıcak ve merhamet koktuğu o Son Peygamber’in dönemi kapanmadı. Ancak bu günde cahiliyede olduğu gibi yeryüzünde zulüm, kan, yokluk, fakirlik kısacası buhran hakim! Düşene kimse el uzatmıyor, sadece kuvvetlinin haklı görüldüğü, küfrün ve her türlü hayasızlığın meşru sayıldığı yine aynı karanlık hakim!

Neden? O aramızda yok diye mi?! Yoksa bu karanlık geçici bir güneş tutulması mı? Kim kapatıyor alemlerin güneşinin önünü, kim?

O, en önemli hasletleri içinde barındıran üstün ahlakını Allah’ın kitabı ve en büyük mucizesi olan Kuran’a borçlu olduğunu biliyor ve ümmetinin de doğru yoldan sapmamasının kendilerine Kuran’a göre bir yaşam tarzı çizmelerinden geçtiğini biliyordu.

Öyle ki bir keresinde ashabtan birkaç kişi müminlerin annesine ‘Bize onu anlat, anlat ki onu örnek alıp faydalanalım’ demişti. Müminlerin annesi de ‘Onu anlamak isteyen Kuran’a baksın, Kur’an’ı anlamak isteyen O’na’ demişti. Yine O server-i âlem; âlemlerin sırlarını ve gizli hazinelerini barındıran mukades kitabı Kabe’nin önünde sağ eliyle kaldırarak mahşeri kalabalığı andıran ashabına seslenerek’ Ey ashabım size öyle bir emanet bırakıyorum ki ona sımsıkı tutunup sarılırsanız, asla yolunuzu kaybetmezsiniz’ demişti.

Evet biz yolumuzu kaybettik. Evet biz insanların en kutsalının bıraktığı emanete hıyanet ettik. İşte bu yüzden dünyanın dört bir yerinde sırf ‘Rabbimiz Allah’tır’ demelerinden dolayı haksız yere zulme uğrayan, yurtlarından sürülen ve öldürülen kardeşlerimizle birlikte âlemlerin güneşini göremiyoruz; yeniden insan hakları karanlıkta debelenip duruyor.

Ey Nebi! Sana sesleniyorum, günahtan kararmış kalbimle, günah denizinin tuzlu ve kirli suyunu yudumlamaktan çatlamış dudaklarımla, Allah indinde üzerine and içilen kalemle sana yazmaya çalıştığım kirli ellerimle sana sesleniyorum, haddim olmayarak…

Ey sevgili bağışla.

Ey sevgili…

Image CAPTCHA
Enter the characters shown in the image.