Ramazan ÖTKÜN -
Ebû Hureyre’den (r.a) rivayet olunduğuna göre o şöyle demiştir:
Peygamber (s.a.s) ‘e:
- Amellerin hangisi daha faziletlidir, diye sorulunca,
- Allah’a ve Rasûlü’ne iman etmektir, buyurmuştur.
-Sonra hangisidir, diye sorulunca,
- Allah yolunda cihaddır, buyurmuştur.
- Sonra hangisidir, diye sorulunca şöyle buyurmuştur:
- Kabul olunmuş hacdır.[1]
Bütün yaratılmışların Rabbine iman etmenin pratiğe yansıması olan ibadetlerden maksat; öncelikle Yaradan’a saygı ve teşekkür, yaratılmışlara sevgi ve şefkat duygularını yeşertip geliştirmektir. İbadetler, hem bireyi hem de toplumu psikolojik ve sosyolojik olarak huzura kavuşturmayı hedeflemektedir. Ayrıca Allah-kul ilişkisini güçlendirirken hikmet boyutuyla da ruh sağlığı ve sosyal dayanışmayı beslemektedir.
İbadetler arasında çok yönlü bir özelliğe sahip olan haccın, malî ve bedenî yönü olduğu gibi maddî ve manevî, dünyevî ve uhrevî, ferdî ve toplumsal boyutları da vardır. Hac ibadetinin insanı eğitme ve olgunlaştırma yönü, en önemli boyut olarak karşımıza çıkmaktadır. Toplumsal hatta milletlerarası çaptaki eğitimin en canlı uygulanıp sergilendiği bir ibadettir hac.
Takva Eğitimi
Küresel bir eğitim merkezi olan hac okulunda verilen ana ders ve ulaşılmaya çalışılan gerçek hedef, maddi ve manevî kirlerden arınma ve takvaya ermedir. Bunun yolu da şehevî duygulardan uzak durmak, her türlü günahtan kendini alıkoymak ve insanlarla iyi geçinerek onlarla münakaşa etmemektir. Nitekim haccın farziyetini belirten ayette şöyle buyrulmaktadır: “Hac (ayları), bilinen aylardır. Kim o aylarda hacca başlarsa artık ona hacda cinsel ilişki, günaha sapmak, kavga etmek yoktur. Siz ne hayır yaparsanız, Allah onu bilir. (Ahiret için) azık toplayın. Kuşkusuz, azığın en hayırlısı takva (Allah’a karşı gelmekten sakınma)dır. Ey akıl sahipleri, bana karşı gelmekten sakının.”[2]
Elbette bu sayılanlara karşı insanın sabırlı ve sebatkâr olmasının mükâfatı verilecektir. Yıllarca günah bataklığında sürüklenen insanın, yeni doğmuş gibi tertemiz olması ve arınması… Bu müjdeyi veren ise Hz. Muhammed (s.a.s) Efendimizdir. “Kötü söz söylemeden ve büyük günah işlemeden hacceden kimse, annesinden doğduğu gündeki gibi günahsız olarak (evine) döner.”[3]
İrade Eğitimi
Hac, irade eğitiminin öğretildiği ve uygulandığı bir mekteptir. İnsanoğlu bu eğitimin zirvesine, kendisine normal zaman dilimlerinde meşru ve helâl olan şeyleri süreli olarak yasaklayan ihram elbisesini giyerek talip olmaktadır. Bitki ve hayvan dâhil olmak üzere canlı-cansız yaratılmış olan bütün varlığa karşı merhamet sahibi olmak, onlara zarar vermemek ve onları incitmemek yegâne görevlerdendir. Hac öyle bir eğitimdir ki insanlara, hayvanlara, çiçeklere, böceklere velhâsıl her şeye O’nun rızası için iyi davranmayı telkin etmektedir. İhram, aynı zamanda her şeyden el çekişin ifadesidir. Varlık içinde yokluğu temsil eder. Sahip olduğu bütün dünyevî nimetler, kefeni andıran bu kıyafeti kuşandıktan sonra hepsi birer hiçtir. Bu hiçliği kabullenmek de güçlü bir irade ile olur.
Sabır Eğitimi
Hac oldukça meşakkatli bir ibadet olduğu için, insana her türlü zorluğa karşı dayanma gücü kazandırır. Hac için mübarek kılınmış beldelere ziyarete giden Müslümanlar sabır, tahammül, sıkıntılara katlanma, güçlüklere göğüs gerebilme, büyük kalabalıklarla aynı anda hareket ederek aynı şeyleri yapabilme, yardımlaşma, dayanışma ve belli kurallara adapte olabilme gibi ahlakî özelliklerini güçlendirirler. İnsanların birbirlerine karşı âdeta denenip imtihan edildiği hac ibadeti esnasında sınırsız sabır ve hoşgörü göstermek, herhalde hac eğitiminden elde edilen en önemli kazançtır. Yüce Rabbimizin: “Sabreder misiniz diye sizi birbiriniz için imtihan vesilesi yaptık.”[4] kelamı birbirimize katlanmanın zorluğuna işaret etmektedir. Bu sabır imtihanının en zor verildiği yerler de şüphesiz Arafat, Müzdelife, Mina ve Mescid-i Haram’dır.
Hacca niyet etmiş olan kişinin, her zamankinden daha çok hoşgörülü olması, arkadaşlarını incitici ve kırıcı söz ve davranışlardan sakınması tavsiye edilmiştir. Vücudun yorgun düşmesi, sinirlerin de yıpranmasına sebep olacağından insanları incitmek daha kolay olacaktır. Oysaki insan çok değerlidir. Hz. Ömer’in oğlu Abdullah anlatıyor: Allah Rasûlü’nü Kâbe’yi tavaf ederken gördüm. Şunları söylüyordu:
“Ey Kâbe! Sen ne güzelsin, kokun ne hoştur. Sen ne yücesin, sen ne kadar da saygıya layıksın! Hz. Muhamed’in hayatı elinde olan Allah’a yemin ederim ki; Allah katında mü’minin itibarı senin itibarından daha büyüktür. Onun canına, malına saygı göstermek gerektiği gibi onun hakkında sadece iyilik düşünmeniz gerekir.”[5]
Duygu Eğitimi
Hac, dinî duyguları kuvvetlendirir. Her Müslüman, imandan sonra en faziletli ibadet sayılan namazın[6]kıblesi olan mübarek mekânı görmek ister. Hiç şüphesiz günde beş vakit yüzünü çevirdiği Kâbe’nin bir anda karşısında durması, insana sonsuz mutluluk ve huzur verir. Gözyaşlarının pınar olduğu, sözlerin bittiği, sadece duyguların dile geldiği bu anı yaşamak, Müslüman’a iman nimetinin zirvesini yaşatarak coşturur. Safa-Merve’de Hz. Hacer ve Hz. İsmail’in (a.s) çektiklerini ve Allah’a (c.c) olan sadakatlerini düşünmek; Arafat, Müzdelife, Mina’daki mahşerî kalabalıkla birlikte olmak ve sonrasında arınarak Efendimizin (s.a.s) huzuruna varmak anlatılamaz duyguların yaşanmasına vesile olur.
İslam Peygamberi’nin arkadaşlarıyla tevhid ve adaleti hâkim kılma mücadelesi, bu süreçte yaşanmış acı-tatlı anılar hatırlanarak kişinin inanç kökleriyle bağlantısı tazelenmiş olur. Bu vesileyle hac ibadeti esnasında Müslüman, İslam’a gönül vermenin ve Allah’ın davetine icabet etmenin mutluluğunu yaşar.
Kardeşlik Eğitimi
Hac, İslâm kardeşliğini pekiştirir. “Müminler ancak kardeştirler.”[7] ayetini pratik hayata geçirir. İslam ümmetinin bir ferdi ve üyesi olduğunu en derinden hisseder; ümmet ve kardeşlik bilincini tazelemiş olur. Toplu halde yapılan ibadetler, insanların birbirleriyle tanışıp kaynaşmalarını sağlar. Hacla dünya üzerinde yaşayan dilleri ve renkleri ayrı olan Müslümanlar, ibadetlerinde yöneldikleri Kâbe’de bir araya toplanır, böylece tanışır ve kaynaşırlar. Birbirlerinin dertleriyle dertlenir, ortak problemlerine çare ararlar.
Hacda mal-mülk, makam-mevki, ırk-cinsiyet üstünlüğü söz konusu değildir. Orada herkes Allah huzurunda eşittir. Kıyafetleri aynı olan bu insanlar, aynı amaç için bir araya gelmiştir. Ben-sen duygusunun yerini “biz” duygusu almıştır. Dünyanın çeşitli yerlerinden ayrı renk/ dilden insanları aynı yer ve zamanda, aynı duygu ve gayeler etrafında toplayan hac ibadeti; dünya çapında birlikteliği, ortak hareket etmeyi, bilgi ve tecrübe alışverişinde bulunmayı uygulamalı olarak bizlere öğretmektedir. Hz. Peygamber (s.a.s)’in Veda Hutbesi’ni irad etmiş olduğu Arafat; birlik ve beraberliğin, kardeşlik ve eşitliğin en canlı şekilde sergilendiği mekân olarak hâlâ işlevini sürdürmektedir. Yerinde ve birebir pratik olarak yapılan bu eğitim, teorik olarak verilen eğitimden çok daha verimlidir.
Haccı Hep Yaşamak
Hacdan dönen mümin, İslam’ın ilk muhatapları olan ve hayatlarını ona vakfeden Asr-ı Saadet Müslümanlarının yaşadığı yerleri ziyaret ederek Peygamber’i kitaplardaki bilgilerle tarihî bir şahsiyet olarak tanımanın ötesinde sanki onu bizzat görerek imanını ve ikrarını tazelemiştir. Rasûl-i Ekrem’in (s.a.s) tebliğ vazifesini başarıyla yerine getirdiği mekânlarda peygamberliğine bir kez daha şehadet etmiştir. Aynı zamanda dünyada mevcut çok çeşitli ırklara, bunların konuştuğu dillere şahit olmuş; bu farklılıkların sadece insanların birbirlerini tanıyarak iletişim kurabilmeleri için[8] Allah tarafından birer alamet olarak yaratıldığının şuuruna varmıştır. Bunun yanında insanlar arasındaki bu farklılıkların birlik ve beraberliği engellemediğini, mevcut farklılıklarla birlikte Allah’a teslim olmanın her türlü vahdetin esasını oluşturduğunu fark etmiştir. Böylece dünyasının sınırları genişlemiş, coğrafî bilgileri nazarî boyutlarını aşmış, yer küresinin muhtelif bölgelerinde yaşayan yüz binlerce insanla bir arada bulunmuş, en olumsuz şartlarda bile insanların birbirine müsamaha göstermesinin ne demek olduğunu bizzat tecrübe ederek anlamıştır.
Hac, dünyanın neresinde yaşarsa yaşasın, bütün Müslümanların aynı değerlere sahip oldukları ve bu değerlerin kendileri için ortak bir zemin oluşturduğu gerçeğini ortaya koyar. Hacca giden Müslüman bir ailenin ferdi; bir köyün, bir kasabanın veya bir şehrin sakini ve bir devletin vatandaşı olarak ülkesinden ayrılır, bir ümmetin ferdi olarak memleketine döner.
Add new comment