Hz. Musa Aleyhisselâm

İsrailoğulları, Mısır’a Hz. Yusuf (a.s) zamanında babaları Hz. Yakup (a.s) ile birlikte gelip yerleştiler. Bu topraklarda yakın bir ilgi gören İsrail oğulları zamanla Mısır içinde önemli bir topluluk haline geldiler. Onlar inançlarını özgür bir şekilde yaşıyor ve mutlu bir hayat sürüyorlardı. Fakat kısa bir süre sonra her şey değişti.

Doksan üç kişiyle gelen kafile binlere, yüz binlere ulaşmıştı. Zenginleştikçe şımaran Benî İsrail, hak ve adaletten uzaklaşmış, inançlarını yaşamaz olmuşlardı. Mısır’ın yerli halkı olan Kıptiler de İsrail oğullarını sevmiyor hatta onlardan nefret ediyorlardı. Ülkenin yönetimini ele geçiren Firavunlar İsrail oğullarının varlığını kendi iktidarları için bir tehdit olarak görüyorlardı. Kıptiler, Firavun’un Tanrının oğlu olduğuna inanıyor,  kendileri gibi inanmayan Benî İsrailden rahatsız oluyorlardı. Firavun da bu topluluğa baskı yaparak onları zayıflatmaya, kendisi için tehdit olmaktan çıkarmaya çalışıyordu.

Firavun onları en ağır ve zorlu işlerde çalıştırıyordu. İsrailoğullarını içerden çökertmek için bazılarını (Karun gibi) destekleyip zenginleştirirken geri kalanları köleleştirerek sınıflara ayırıyordu. Firavun Benî İsrail’in soyunu kurutmanın da planları da yapıyordu. Erkek çocuklarını katlederek soykırım yaptırmaya başladı ve bu zulüm 400 yıla yakın sürdü. “Doğrusu Firavun yeryüzünde iyice azmış, halkını gruplara ayırmıştı: Onlardan bir kısmını; erkek çocuklarını öldürmek, kız çocuklarını sağ bırakmak suretiyle iyice zayıf düşürmüştü. Çünkü o bozgunculardandı. (Kasas 28/4)

Zayıfların güçlülere galip gelmesinin tek yolu vardır: O da Allah’ın yardımıdır. Kasas suresinin ilk ayetlerinde bu gerçek şöyle ifade edilir: “Biz de istiyorduk ki o ülkede ezilmekte olanlara lütufta bulunalım. Onları dinde önderler yapalım. Ve onları ezenlerin mülküne mirasçı kılalım…” (Kasas 28/5-6) Allah’ın yardımı bu kavme Musa (a.s) ve Harun (a.s) ile geldi. Hz. Musa’nın kıssasını işte bu iki ayet özetler ve Araf Suresi’nin 137. ayeti sonuca bağlar: “Vaktiyle hor görülüp ezilen o kavmi ise bereketli kıldığımız toprakların doğusuna ve batısına yerleştirdik. İsrailoğulları’nın sabretmelerinin mükâfatı olarak Rabbinin onlara verdiği güzel söz böylece gerçekleşti. Firavun ve kavminin özenle yaptığı köşk ve bahçeleri ise yerle bir ettik.”

İman Eden Bir Topluluk İçin

“İman eden bir topluluk için, biz sana Musa ve Firavun kıssasından bir kısmını gerçek şekliyle anlatacağız.” (Kasas 28/3)

Musa (a.s) M.Ö 1300 yıllarında yaşamıştır. Yakup (a.s) oğullarından Levi’nin soyundan gelen Musa (a.s)’ın babası İmran’dır. Hz. Musa(a.s) doğduğunda Mısır’da zulüm aynen devam ediyordu. O gün Beni İsrail büyük bir imtihandan geçiriliyor, en kötü işkenceler onlara reva görülüyordu. Annesi onu kucağına almış, bağrına basmış ve doya doya emzirmişti. Ama içindeki korkuyu (endişeyi) bir türlü bastıramıyordu. İlahi ikazla kendine gelen anne onun için güvenli olabilecek bir sandık yaptırmış, Nil’in bulanık sularına bırakmıştı: ... “Onu emzir, başına bir şey gelmesinden korktuğun zaman onu Nil’e bırak. Korkma, üzülme. Çünkü biz onu sana döndüreceğiz ve onu peygamberlerden kılacağız.” (Kasas 28/7) Anne yavrusunu gerçek sahibine emanet etti. Sandığa koydu ve Nil’e bıraktı… Yavrusunun öldürülme korkusu, anne yüreğinin bir umutla onu Nil’e bırakmasına yetmiş, ilahi yardım da ona yol göstermişti.

İnsanların gelecek ümitleri olan çocuklarının öldürülmesi umutlarının bitirilmesidir. Bir milletin umudunu yok etmek onu tarihten silmek demektir. Tarih boyunca tüm milletler imtihandan geçmişlerdir. Çıkış yollarını ise yine peygamberlerin ibret dolu hayat hikâyelerinde aramak gerekir. O gün imtihana tabi tutulan kavim Benî İsrail’di.  Dün Mekkeli Müslümanlar zorluk imtihanından geçmişti. Bugün de yine Müslümanlar büyük sıkıntılardan geçmektedirler. O gün İsraillileri ayakta tutan umutlarıydı. Bu gün de ümmeti ayakta tutacak olan yine Allah’a olan umutları, iman ve güvenleridir.

Allah’ın rahmeti peygamber çocuklarının üzerine bir şebnem gibi geldi. Allah’ın yardımıyla Musa bir umut filizi gibi yeşermişti. Mısır’ın kızgın çölüne hayat veren Nil nasılsa Musa (a.s) da Benî İsrail’e bir umut ve rahmet olarak yansıyordu.  

Musa’nın Sarayda Büyümesi

Bereketli Nil Nehri bir emanet taşıyordu. Sakin sular Müslümanların umudunu yavaş yavaş nehrin kıyısındaki Firavun Sarayı’nın önüne getirdi ve ağaçların arasında görünür bir yerde durdurdu. Birileri onu fark etmişti. Koştular ve kucaklarına alarak Firavun’un karısı Âsiye’ye getirdiler. O da çocuğu kocası Firavun’a getirerek “…Bu çocuk benim için de senin için de göz aydınlığıdır.  Sakın onu öldürmeyin! Umarım bize faydası dokunur, ya da onu evlat ediniriz.” dedi. (Kasas 28/9)

Musa daha üç aylık iken anne kucağından Nil’e, Nil’den Mısır'ın en zaliminin evine ve onun karısının kucağına teslim edilmişti. Binlerce masumu katleden bu adamın sarayına Allah Teâlâ emanetini göndermiş ve halkına zulmeden, ilahlık taslayan bu kara kalpli adama onu sevimli göstermişti. Firavun farkında değildi ki kucağına aldığı bu çocuk katlettiği masumların hakkını ondan alacaktı.

İlahi takdir, Firavun tedbirlerinin önüne geçiyor, arayıp yok etmek istediğini onun ellerinde büyütüyordu. Firavun gördüğü rüyadan dolayı uyguladığı yeni doğan erkek çocuklarının öldürülmesinde ilk defa bir istisna yapmıştı. Eşinin ısrarıyla bu bebeğin canını bağışlamıştı. Hâlbuki saraya gönderilen Musa, Allah'ın, annesine söz verdiği bir emanetti. Zalim Firavun ve hanedanı ileride başlarına ne geleceğini bilmeden onu kabullenmişlerdi

Musa'nın kız kardeşi annesinin emriyle uzaktan sandığı izlemiş ve nerede olduğunu öğrenmişti. (Kasas 28/11) Daha sonra Musa hiçbir sütanneyi emmeyince ablası devreye girmiş “Sizin adınıza ona bakacak ve çok şefkatli davranacak bir aileyi size göstereyim mi?” demişti. Allah'ın ilahi kaderi işlemeye başlamış, anne yavrusuna kavuşurken Allah'ın vaadinin hak olduğunu görmüş, Musa da annesinin şefkatli kucağına kavuşmakla ilahi himaye ortaya çıkmıştı. (Taha 20/40; Kasas 28/ 11-13)

Musa süt emme çağını annesinin kucağında geçirmişti. O her türlü imkânlar içerisinde sarayda yaşıyordu. Sarayda onu Firavun sonrası Mısır mülküne hâkim olacak bir veliaht gibi yetiştiriyorlardı. Bütün bu olup bitenlerin bir tesadüf olmadığı, ilahi emirle gerçekleştiği Kur’an'da şöyle ifade ediliyordu. “Ey Musa sevilmen ve benim nezaretimde yetiştirilmen için sana kendimden sevgi verdim.” (Taha 20/39)

Bu kıssadaki hikmetlerden biri de şudur ki; nice Firavunlar Allah'ın takdiri ile Musaları yetiştirir de farkında olmazlar. Ve nice Allah'ın kulları da sınanmak için ellerinin altında Firavunlar yetiştirirler de fark edemezler.

Musa’ya İlim Ve Hikmet Verilmesi

Musa, rüştüne ermiş delikanlılık yaşına girmişti. Rabbinden ona ilim ve hikmet bağışlanmıştı. (Taha 20/14) O, sarayda yetişmesine rağmen Allah'ın yardımıyla iffetli kalmış ve insanlar arasında güzel ahlak ve üstün meziyetleri ile temayüz etmişti. O bu yılları “muhsinlerden biri” olarak geçirmişti.

Ancak sarayların görkemi içinde yetişen nefislerin pişmesi için de bir çile dönemi, hakikati idrak etmek için bir arınma dönemi gerekliydi. Musa(a.s) da ilahi takdir gereği başına gelen bir takım olaylardan sonra saraydan ayrılacak ve Medyen'e gidecekti. Ve onun hayatında yepyeni bir dönem başlayacaktı.

Kıpti’nin Ölümü

Musa (a.s) insanların öğle sıcağında istirahate çekildiği bir zamanda şehirde gezerken, İsrailoğullarından biri ile Mısırlı birinin kavgasına şahit oldu. Kavminden olan adam Hz. Musa’dan yardım istedi. Musa olaya müdahil olunca canı yanan Mısırlı diklendi. Musa ona vurunca adam bu darbeyle sendeledi ve yere yığılıp can verdi. Musa bu duruma çok üzüldü. Elinden bir kaza çıkmış ve istemeyerek de olsa bir insanın ölümüne sebep olmuştu.

Belki de o, ezilen ve zulme uğrayan İsrailoğullarına merhametinden dolayı, Mısırlının hırslı tavrını bir zulüm olarak görmüş, olaya müdahalesi de bundan dolayı biraz sert olmuştu. Ancak neticede bir insanın canına kıyılmıştı. Bu duruma çok üzülen Musa şöyle dedi: “ Bu Şeytanın işidir. Çünkü o apaçık saptıran bir düşmandır.” Ve hemen Rabbine yöneldi: “ Rabbim! Doğrusu kendime yazık ettim; beni bağışla! Bana verdiğin nimete andolsun ki artık suçlulara asla yardım etmeyeceğim!” (Kasas 28/15-17)

Musa (a.s) bu olayın üzüntüsüyle o gece saraya gitmemiş sokaklarda sabahlamıştı. Adamın öldüğünü gören de olmamıştı.  Ertesi gün, yardım ettiği adamın başka bir Kıptî ile dövüştüğünü gördü. Adam aynı çığırtkanlıkla Musa’dan yine yardım istedi. Musa adama yönelerek hiddetle: “Sen ne azgın bir adamsın.” dedi ve onları ayırmak için araya girmek istedi. Hz. Musa Beni İsrailli'yi paylayıp azarladıktan sonra Mısırlı'ya yöneldi. Beni İsrailli ise Musa’nın kendisini öldüreceğini sandı. Bu yüzden bağırıp çağırmaya başladı ve dünkü hadisenin sırrını kendi aptallığı yüzünden açığa vurmuş oldu: “ Ey Musa, dün bir cana kıydığın gibi bana da mı kıymak istiyorsun? diye seslendi. Ve sen bir uzlaştırıcı değil, yeryüzünde bir zorba olmak istiyorsun.” diye itham etti. (Kasas 28/19)

Haber her tarafa yayılmıştı. Hazreti Musa halkın arasına karışmıştı. Bu sırada onu tanıyan birisi koşarak Musa'ya gelmiş: “Ey Musa! Kavmin ileri gelenleri seni öldürme konusunda aralarında görüşmektedirler,  artık sen buradan çık git; gerçekten ben sana öğüt verenlerdenim.” dedi. Bu haber üzerine Musa (a.s) gizlenerek, kimselere görünmeden, korku içinde çevreyi kontrol ederek çıkıp gitti. Musa yeni bir yola girmişti. Zulüm diyarından arzın genişliği içinde huzur ve güven duyacağı bir bölgeye gitmek istiyordu. O Rabbine: “ Rabbim! Zalimler topluluğundan beni kurtar.” diye dua ediyordu. (Kasas 28/21)  

Medyen’e Hicret

Çıktığı bu yolculuk onun planlamasıyla olmamıştı. Bu ilahi bir takdirdi. Musa (a.s) hiç bilmediği Medyen topraklarına doğru yönlendirilmişti. O, Rabbi’ne olan bağlılığını ve ümidini yitirmiyor, yolculuğuna devam ederken şöyle dua ediyordu: “Umarım Rabbim, beni doğru bir yola iletir.” (Kasas 28/22)

Medyen, Mısır'a sekiz günlük mesafede bir bölgedir. Hazreti Şuayb'ın yaşadığı bu bölge Mısır toprakları dışındadır.  Akabe Körfezi'nin doğu kıyılarında uzanır.

Hz. Musa, Medyen suyuna varınca hayvanlarını sulayan çobanları görür. Çobanların gerisinde, sürüleri diğerlerinin sürüsüne karışmasın diye çabalayan iki kız onun dikkatini çeker. Onlara yaklaşarak neden geri durduklarını sorar. Kızlar; “Çobanlar hayvanlarını sulamadan biz sulayamayız, babamız da çok yaşlı.” derler. Hazreti Musa günlerce süren açlık ve perişanlığa rağmen kızların sürüsünü sular. Sonra gölgeye çekilip Rabbine halini arz eder: “Rabbim! Doğrusu bana indireceğin her hayra muhtacım.” (Kasas 28/24) Musa aleyhisselam acele çıktığı yolculuğunda ciddi meşakkatler çekmiş, yiyeceği bir şeyler olmadan günlerce yol almıştı. Yol zorluk yoluydu.  Ama sabır böylesi haller içindi. Sonunda takatinin kesilmekte olduğu bir zamanda ve tamamen yabancı olduğu bu diyarda durumunu Rabbine arz etti.

Kızların eve erken dönmeleri babalarının dikkatini çekmişti. Olayı öğrenince ve Musa'nın Rabbine ettiği duayı duyunca kızlarından birini göndererek onu çağırttı. “Hayvanlarımızı sulamanın ücretini vermek için babam seni çağırıyor.” (Kasas 28/23-25)

Musa bu davete icabet ederek başından geçenleri kızların babasına anlattı. Ev sahibi olan bu zat ise artık korkmamasını çünkü zalimlerden kurtulduğunu söyledi. Kızlardan birisi babasına şöyle bir teklifte bulundu: “ Ey Babacığım, onu ücretli olarak tut: çünkü o ücretle tutacaklarının en hayırlısıdır. Gerçekten o hem kuvvetli hem de güvenilir birisidir.”

Babaları dedi ki: “Doğrusu ben sekiz yıl bana hizmet etmene karşılık iki kızımdan birini sana nikâhlamak istiyorum; şayet on yıla tamamlayacak olursan, artık o da senden. Ben sana zorluk çıkarmak istemem; beni de inşallah salih olanlardan bulacaksın. “Musa (a.s) dedi ki: “ Bu, benimle senin aranda olan bir anlaşmadır. Bu durumda iki süreden hangisini yerine getirirsem, artık bana karşı bir haksızlık söz konusu olamaz. Allah söylemekte olduklarımıza vekildir. (Kasas 28/25-28)

Hazreti Musa, kızlardan birisi ile evlenmek ve karnının doyurulması karşılığında sekiz veya on yıl çalışmak üzere bu salih zat ile sözleşme yaptı.

Bu zatın Şuayb (a.s) olduğunu söyleyenler vardır. Ama hadisenin Medyen’de olması bu zatın Şuayb Peygamber olmasını gerektirmez. Zira Şuayb (a.s) olduğunu söyleyen Hasan el Basri ile Malik bin Enes’in hadis senedinde problem vardır. Onu salih bir müslüman olarak ifade etmek daha uygundur. Çünkü Medyen ve Eyke’nin helâki çok önceleri olmuştur. Allah en iyisini bilendir.

Mısır’a Dönüş

Anlaştıkları süre dolunca Hazreti Musa Medyen‘den vedalaşarak ayrılır. Uzun seneler önce terk ettiği Mısır'a doğru yola çıkar. Yanında bu sefer eşi de vardır. Mevsim kıştır. Hava soğuktur. Tur Dağı civarına geldiklerinde gece vakti uzaktan bir ışık görür. Soğuktan korunmak için ateş almak amacıyla oraya gider.

 

Yazar: 

Comments

çok güzel hz musa nın hikayesi ama neden nil nehrine bırakılmış

Add new comment

Image CAPTCHA
Enter the characters shown in the image.