Yârenime Nâme 4: er-RAKÎB

 

“Elif.Lâm.Mîm. İşte bu ayetler, hikmet dolu Kitab’ın ayetleridir. Güzel davrananlar için bir hidayet rehberi ve rahmettir.” 31/Lokman, 1-3.

Hayırlı sabahlar yârenim,

Öğle ezanına merhaba diyeceğimiz şu vakitte belki hayırlı günler demeliyim ama ben hala sabahı yaşıyorum. Biliyorsun, zamanı birkaç saat öncesine geri çevirmek, ruhtaki anlık tat ve kokuları şimdiye hapsetmek mümkün değil. Bu yüzden içimdeki taze duyguları yitirmeden oturdum yazmaya. Zira nefsim yed-i kudretinde olan Rabbim şahit ki, bir defa kaçtı mı ipin ucu, çile karışıyor; sabırsız kulsa, çoğu kere uğraşmak yerine makası vuruveriyor düğümün göbeğine.

İhsan, Cibril hadisinde “Allah’ı görüyormuşçasına ibadet etmek” diye tarif ediliyor ya, öyleyse “muhsin” yani güzel davranışlı olan da, O’nu görür gibi kulluk eden demek zâhir. Böyle söylenince ihlâs da en güzel kıyafetini giyiyor insanın gözünde. Her davranışımızda riya endişesi beliriyor zira, farklı algılayınca. “Acaba bu iyiliği yaparken Allah rızası için mi yaptım? Şu hayır kendi nefsimin iltifat alması için miydi?” Bu soruları zâid kılan bir gerçeklik hissi, ihsan.

O’nu görmek, tek endişemiz, tek arzumuz inananlar olarak. Cennette rıza ile kuşatılıp Cemal’i seyreyleme anı, tatminin zirvesi değil mi? O’nun bizi sevmesi en büyük emelimiz. Allah muhsinleri sevdiğini bildirdiğine göre yüce kelamında, bu sevgiyi kazanabilmek, ihsan sahibi olabilmeye bağlı. Ben Kur’an ve Sünnet’ten sonra gelenekten de bunu anlıyorum.

                Nasıl muhsin olacağız sevgili yârenim? Yaptığın her hareketin O’nun rızasına muvafık olup olmadığını düşünüyor musun sen de? İhlâs krizlerine giriyor musun? Yoksa davranışlarının ucunu bırakıp “nasılsa başlangıcında niyetim halisti” deyip rahatlatıyor musun, benim didiklediğim ruhumun aksine, ruhunu?

Yaptığımız iş her ne ise onu en güzel şekliyle yapmak, toplumdaki pek çok aksaklığı giderecek, belki de melhem olacak birçok yaraya. Geçenlerde televizyonda bir umumi tuvalet vazifelisinin söylediği sözle kalbime değdi sanki ihsanın nefesi. Sunucu, duvarları yapma çiçekler ve tablolarla süslenmiş bu temiz mekânı övüyordu. İzleyiciler algılayamadığı için ayrıca kötü bir koku bulunmadığını ve hafif bir müzik sesinin de duyulduğunu aktarıyordu heyecanla haberinde. Kısacası, böyle bir mekâna gösterilen aşırı itinanın sırrını çözmeye çabalıyordu. “Daha fazla kazanmak için miydi her şey?”

Görevli, tek bir cümleyle özetledi hüsnü niyetini:

-Annem vefat ederken bana bir tek şey vasiyet etti: “Oğlum iş olarak ne yaparsan, düzgün yap. Hem dünyalık hem ahiretlik.”

İşte haber değeri taşıyıp, ekranlarda sunulacak kadar muteber addedilen bu iş ve gönüllü işçisi, “salih amel” kavramını daha derinden idrâkime vesile oldular o gün. Rabbimizin o insanı sevdiğini düşündüm. Hastasının serumunu değiştirirken dikkatini toplayan şefkatli hemşireyi; genişletmesi gereken çukurdan eline, koluna belki de en şerefli yerine alnına sıçrayan necâseti önemsemeden kazmasını sallayan ameleyi; öğrencisi teneffüs saatinde odaya başını uzattığında, üşenmeyip yerinden fırlayan ve derdini dinleyen öğretmeni; güneş altında tuğla taşıyan, harç karıştırırken başka bir şeyle ilgilenmeyen inşaat işçisini; hizmetini yaparken sadece yaptığına odaklanan herkesi, her bir kulunu sevdiğini.

Neyle meşgulsem o işi en güzel şekilde yapma iştiyakı ve bunun hiç de kolay olmayacağı bilinci ve Allah’tan yardım duasıyla sona ersin bu mektup. Seni de bu defa görüp gözetenlerin en yücesine, er-Rakîb’e emanet edeyim.

Yazar: 

Add new comment

Image CAPTCHA
Enter the characters shown in the image.