Ebû Hureyre (ra)’den rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber (sas): “Her çocuk fıtrat üzere doğar.” buyurdu ve sonra da Rum sûresinin 30. âyetini okuyarak devam etti: “Sen dosdoğru olan hanif dinine yönel ve onda sebat et ki Allah, insanları o fıtrat dini üzere yarattı. Allah’ın yaratışında hiçbir değişiklik yoktur. İşte dosdoğru din budur; fakat insanların çoğu bilmezler.” Resûlullah (sas) sözünü şöyle tamamladı: “Çocuğu anne ve babası Yahudileştirir, Hıristiyanlaştırır veya Mecusileştirir. Tıpkı hayvanın yavrusunu azaları tam olarak doğurması gibi. Siz kesmeden önce kulağı kesik olarak doğmuş hayvana rastlar mısınız?” [1]
Allah’ın kulları üzerindeki sevgisi, rahmeti ve merhameti öylesine yoğundur ki; daha yaratılışta kulunu kendisini kabule hazır bir halde yaratmış ve bu hakikati de Resûlü’nün dili ile insanlığa duyurmuştur. Bir başka rivayette Efendimiz (sas): “Her çocuk gönlündeki inancı, dili ile ifade edip açıklayıncaya kadar muhakkak şu İslâm dini üzere bulunur.” [2] buyurmaktadır.
Kul sahipsiz değildir. Onun en büyük dostu, yâri, koruyup kollayanı Allah’tır. Ve tabi bir de kurtuluşu için ilahî rahmetin sebebi ve tecellisi olarak gönderilen Resûl-i Kibriyâ’dır.
İnsanın, İslâm’ı kabule kabiliyetli olarak doğması ve karar verip inancını ifade edecek çağa gelinceye kadar bu hal üzere kalması belki de o yüce Rahman’a şükür için yeterli bir sebeptir.
Seni tanıyabilmek, her varlıkta Seni görebilmek, bu hayatı rızan için bahşedilmiş bir fırsat bilerek çalışmak, zorluklara “imtihandır” diyerek şükrü elden bırakmamak ne saadet… İman ne yüce mutluluk…
Hadis-i Şerifi din eğitimi açısından ele aldığımızda şu üç temel unsurla karşılaşıyoruz:
1-Anne Babanın Eğitimdeki Rolü:
Bu dünya hayatının belki de en ağır ve bir o kadar da kutsal vazifesi, anne baba olma nimetinin omzumuza yüklediği sorumluluk ve görevlerde karşımıza çıkıyor. İslâm’ı kabule kabiliyetli olarak doğan çocuklarımızın bu özelliklerinin korunması ve geliştirilmesi ya da değiştirilerek başka başka sistemlerin bu fıtratın yerine yerleştirilmesi, öncelikle anne babanın etkisi ile mümkündür. Zira onlar, çocuğun ilk ve en fazla etkilendiği kişilerdir. Bu açıdan anne babanın uygulamalarının çocuk üzerindeki etkisi açıkça ortadadır.
Efendimizin (sas) uygulamalarına baktığımızda çocuğun terbiyesine daha doğar doğmaz başlandığını ve İslâm’a olan yatkınlığının pekiştirilerek devam ettirildiğini görüyoruz.
Çocuğun daha doğduğu gün kulağına okunan ezan ve getirilen kâmet, âdeta bilinçaltına yerleştirilen kuvvetli bir temeli temsil etmektedir. Çocuğa bu yolla koyulan ismin de mana itibarıyla özenle seçilmesi ve güzel anlamların çocuğun ruhî âlemine etki etmesi amaçlanmaktadır. Bu yolla tabiri caiz ise çocuğumuza, “İçindeki duyguları destekliyoruz ve böylece senin mana âlemindeki yürüyüşüne eşlik ediyoruz.” mesajını da iletmiş oluyoruz.
Küçücük bebeğim… Cüssenle miniciksin… Ama yaradılışın ve yaradılış diliyle haykırdığın gerçeklerle de bir o kadar büyüksün… Ya içimdeki sevgine ne demeli? Rabbimin, sana karşı bana lütfettiği bu sevginin hürmetine, O’nun yüceliğine ve kuluna olan muhabbetine bir kez daha iman ediyorum. Şimdi içimde hissettiğim tek bir duygu var: Rabbime karşı şükrümün ifadesi olarak seni bebeğim; O’nun istediği ve razı olacağı şekilde yetiştirebilmek gayesi… Anne baba olarak hayatımızı bu külfetin altına sokabiliyor muyuz?
Efendimiz (sas), çocuklar konuşma çağına geldiklerinde onlara ilk olarak, “Hamd, O Allah’a olsun ki O ne bir çocuk edinmiştir ne de mülkünde bir ortağa sahiptir.”[3] âyetini ezberletirdi. Böylece çocuklar Kur’ân ile ilgili talimlerine başlamış olurlardı. Seçilen ilk konunun itikad ile ilgili olması dikkat çeken bir başka husustur.
Çocukların eğitimine iman ile başlayıp Kur’ân öğretimi ile devam etmenin, Efendimizin eğitim metodu olduğunu görüyoruz. Çocukların, Allah’ın var olup olmadığı ile ilgili değil, O’nun özellik ve sıfatları ile ilgili sorular sormaları da hadisin gerçekliğinin bir kanıtıdır. Verilen âyetle de bu ihtiyaçların karşılandığı görülmektedir.
Çocukların eğitimlerinde onlara kazandırılması gereken önemli bir başka hususun; namaz ibadeti olduğunu görüyoruz. Temyiz çağından önce namaz sûrelerinin öğretimi, temyiz çağı ile birlikte de namaz ibadetinin çocuğa emredilmesi bizzat Allah’ın ve Resûlü’nün anne babalardan isteğidir. “Ehline namazı emret. Kendin de onda sebat et. Biz senden rızık istemiyoruz. Seni biz rızıklandırırız.”[4] Âyette; aileye namazın emredilmesinin yanı sıra ebeveynin de namaza devamının vurgulanması, eğitimde ‘örnek olma’ ilkesini akla getirmektedir. Anne baba bizzat namaz kılarak çocuklara örnek olmalı ve onların da namaza iştiraklerini sağlamalıdır. Zira ebeveynin yapmadığı bir hususu tavsiye etmesi ile uyguladığı hükümleri tavsiye ettiği sıradaki beden dili farklılık arz edecek; mesajdaki samimiyet, mimikler, ses tonu ve heyecan çocuklarımıza ulaşacaktır. Etki ancak bu şekilde gerçekleşecektir. Efendimiz (sas) bir şey emrederken öncelikle onu kendisi uygular ve bu konuda örnek teşkil ederdi. Peygamberimiz Veda Hutbesi’nde faizi yasaklarken ilk kaldırdığı faizin, amcası Abdülmuttalib’in oğlu Abbas’a ait olduğunu belirtmişti.[5]
Anne baba olarak üzerimize düşen vazifenin büyüklüğü aşikârdır. Bu aynı zamanda da çocuklarımızın bizler üzerindeki hakkıdır. Efendimizin (sas) hadislerinde bu konu ile ilgili tavsiye ve emirler mevcuttur. “Çocuğun, babası üzerindeki haklarından biri de güzel terbiye edilmesidir.”[6] “Çocuklarınıza gereken ikramı yapın ve onları güzel terbiye edin.”[7]
Aile reisinin en önemli vazifeleri arasında yer alan, çocukların eğitimi meselesi, âyetlerle de belirtilmiştir. “Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun…” [8] Anlaşılıyor ki çocukların eğitimi ile meşgul olmak, birinci derecede babaya daha sonra ise anneye farzdır. Bu eğitimin doğru ve güzel olması, çocuğa bütün mükellefiyetleri yerine getirebilecek şekilde bir eğitim verilmesi ise son derece önemlidir. Aksi halde, kişinin hem dünyası hem de âhireti için büyük bir yıkım olacaktır.
2- Çevrenin Terbiyedeki Rolü
Hadis-i şerifte yer alan “Çocuğu anne ve babası Yahudileştirir, Hıristiyanlaştırır veya Mecusileştirir.” ifadesindeki “anne baba” tabiri, geniş anlamıyla çocuğun içinde yetiştiği çevreye de işaret etmektedir.
Çevre, kişinin terbiyesi üzerinde çok büyük bir öneme sahiptir. Başta ailevî şartlar, daha sonra ise içinde yetiştiği muhit, insanı şekillendiren, ahlâkını ve kişiliğini yoğuran temel etkenler olarak artık herkes tarafından kabul edilmektedir. Âlimlerin bu konuda ittifak ettikleri husus şudur: “İnsan içinde bulunduğu, yaşadığı muhite tâbidir. Kişi iyi muhitten iyi, kötü muhitten de kötü tesirler alacaktır.” [9]
Canımın özü evladım, senin iyi yetişmen için elimizden geleni yaptık. Azığımız önce senindi. Vitrinlere hep senin için baktık. Sana yakışacak kıyafetleri aradı hep gözlerimiz. Daima bizden önce sen geldin. Yüreğimizin süsü evladım… Sarıp sarmaladık seni duygularımızla… Tacımız oldun bizim, evimizin, hayatımızın süsü…
Sevdik evlatlarımızı, Rabbimizin bize sunduğu anne baba hissiyatı ile… Ancak kaçımız onun için erdemli insanlar bulma telaşına düştük? “Ahlâklı, iyi kimseler örsün etrafını” diyerek oturduğu apartmanı, mahalleyi terk edenler oldu mu hiç? İyilik ve yücelik adına evladının terbiyesi için hicret edenimiz oldu mu?
“Melekler kendi nefislerine zulmedenlerin ruhlarını aldıkları zaman onlara: ‘Sizin bu haliniz neydi?’ diye sordular. Onlar: ‘Biz yeryüzünde zayıf ve çaresizdik.’ diye cevap verdiler. Melekler de : ‘Allah’ın arzı geniş değil miydi? Hicret etseydiniz ya!’ dediler.”[10]
Çocuklarımızın eğitimi, yalnız anne ve babalarla tamamlanamaz. Eğitim, toplumun da etkisi ile devam eden bir süreçtir. Bu yüzden çocuklarımızın çevresini iyi, ahlâklı ve erdemli kişilerle oluşturma gayretine girmek, görevlerimizden biridir. Çünkü çocuklarımız örnek alacakları, taklit edecekleri bireyleri arayacaktır. Zira herkesin benzemek istediği bir kahramanı vardır. Bizler doğru şahsiyetleri sunmaz isek, çocuklarımız kendi kahramanlarını kendileri bulacaktır. Buna meydan vermeyerek, Resûlullah’ı kendisine örnek alan değerli şahsiyetleri, hayatımızın eksenine dâhil edip çocuklarımızın fıtratına uygun kahramanları bulmalarına yardımcı olmalıyız. Kur’ân’ın emri gayet net ve açıktır: “Bana yönelenlerin yoluna uy!”[11]
3- Fıtri Özelliklerin Terbiyedeki Yeri
Hadiste işaret edilen Rum sûresinin 30. âyeti, insanın gerek dünyevi gerekse uhrevi başarısında, fıtri özelliklerinin göz önünde bulundurulmasını zaruri kılıyor.
İnsanın, yaratıcısı ile olan ilişkisinin konu edildiği bu âyet, fıtratın bozulmamasının yine fıtrata uygun yaklaşımlarla sağlanabileceğinden söz ediyor ki bu, eğitimde değişmeyen temel ilkelerden biridir.
Fıtrata uygunluk mutluluk demektir. Başarı ve huzur demektir. Dolayısıyla eğitimde başarı için fıtrata uygun yol izlemek bir mecburiyettir. Kur’ân-ı Kerim’in metodu da budur. Allah, Kur’ân’da kendini tanıtırken yahut gaybî varlıkları izah ederken hep insanın bildiği, gördüğü, somut olarak birebir değerlendirdiği bu dünyadan örnekler sunmuş; ne olduğunu değil ne olmadığını izah ederek insanın anlayış ve kavrayışına ince ve derin bir yol açmıştır.
Çocuklarımıza yaklaşırken, onların yaradılışında var olan özelliklerini, güç ve istidatlarını doğru okuyup değerlendirmeli, sahip oldukları güçlerin sınırlarını doğru belirleyerek ortaya koymalı sonra da eğitimlerini bu bileşenler üzerinden gerçekleştirmeliyiz. Eğitimde istediğimiz başarıya ancak bu yolla ulaşabiliriz. Çocuklarımızın kapasite ve kabiliyetlerinin üzerinde bir beklenti içerisinde olmak, hem bizleri hem de onları mutsuzluğa itecek ve belki de gelebileceğimiz noktadan fersah fersah geride kalmamıza sebep neden olacaktır.
Unutmamalıyız ki çocuklarımızdan beklentimiz, ancak onların sahip oldukları kabiliyetler ve elbette biz ebeveynlerin de güçleri ile sınırlıdır. Çözümü ise yine bilgi ve sezgilerimizin elverdiği ölçüde yapabileceklerimizi sergileyip, ellerimizi ve gönüllerimizi Rabbimize açıp dua ederek O’na sığınmakta buluyoruz.
Allah’ım! Bizlere öyle anne babalar olmayı nasip et ki çocuklarımız, hem dinimiz hem de dünyamız için kazancımız olsun. Bizlere Muhammedî kokularla bezeli nesilleri lütfeyle… Çocuklarımızın gönlüne takvayı ikram eyle… Ve hepimizi hilm ile süsle… Hepimiz fıtrat üzere doğduk, son nefesimizde de değişmemiş ve bozulmamış bir fıtratla Sana ulaşmayı bizlere nasip eyle… Bu dünyaya getirdiğimiz fıtrat, ruhlar âleminde Sana verdiğimiz sözün ikrarıdır. Bizi bu ikrar üzere haşreyle…
Âmin!
[1] Buharî, Cenâiz 80, 93; Müslim, Kader 22.
[2] Müslim, VIII, 135.
[3] Nahl sûresi, 78.
[4] Taha sûresi, 132.
[5]Dodurgalı, Abdurrahman, Sevgi Peygamberi ve Yetişkin Din Eğitimi, İst., 2002,s.34
[6] Canan, İbrahim, Hadis Ansiklopedisi Kütüb-i Sitte, İst.,1993, c.7,s.363
[7] Canan, İbrahim, Hadis Ansiklopedisi Kütüb-i Sitte, İst.,1993, c.17,s.488[8] Tahrim sûresi, 6.
[9] Canan, İbrahim, Hadis Ansiklopedisi Kütüb-i Sitte, İst.,1993, c.16,s.149
[10] Nisa sûresi, 97.
[11] Lokman sûresi, 15.
Add new comment