Dünyada Bir Garip ve Bir Yolcu Gibi Ol

 

bank-adam-gece-oturan-adam-garib-gibi-ol

İnsan, dünyanın cazibesine kapılarak nefsinin ördüğü ilmeklerle kendisini bu âleme bağlar… Boyanır cümle rengine varlıkların da; huzuru ve esenliği dünyevi ve maddi içeriklerde beyhude yere arar… Asıl zannederek dayandığı temellerin ne kadar boş olduğunu hüsrana uğrayınca anlar…

İşte bu yüzden ey nefsim, dünyaya aldanma… Gönül de bağlama… Buraların sadece gerçek yurduna giderken konakladığın bir mekân olduğunu bil. Dünyanın derdi ile dertleneceğine asıl vatanının ve oradaki halinin ahvali ile dertlen. Dertlen ki, ibadetin tam olsun… Aşkın ve şevkin canlı olsun…  Kalbinin her atışında zikrullah olsun… Rasûlullah (sas) Efendimizin İbn Ömer’in (r.a)  omzundan tutup nasihat ettiği gibi sende kendine dönerek söyle:“Dünyada bir garip veya bir yolcu gibi ol.”

Garip, ancak ihtiyacı olduğu kadar mala sahip olandır. Yolcu ise ancak gereksinim duyacağı kadarını sırtlanmıştır. Demek ki bu dünya hayatı, mal hırsına düşmeye ya da gelip geçici sıkıntılar için dertlenmeye değecek kadar mühim ve uzun değildir. Hem “Kim gam ve tasalarını bire indirir ve sadece ahiret tasasına gönlünde yer verirse onun dünyevi gamlarını Allah izale eder” gerçeğini de unutmamak gerekir. O halde; sahibimiz olan Mevla’ya güvenmeli, kendimizi O’na teslim etmeli, dünyanın olaylarını da, bir otobüsün camından seyrettiğimiz manzara misali bilmek gerekli…

Dünya aldatıcı güzelliklerle doludur. Nefsin zaaflarına uygun senaryolar diziliverir insanın önüne… Mesela, nefis mala düşkündür. Biriktirir, üst üste yığar, istifler. Biraz daha, biraz daha derken paranın ve gücün esiri oluverir insan… Ardından makam, mevki, şan, şöhret, ün sahibi olmak, bir topluluğa lider olmak gelir… Dünya hayatında aldanılan bir başka zafiyet de; güçlü olmak, her mevzuda muktedir olmak, bilinmek, tanınmak olsa gerek… Hâlbuki bu âlemde her şey kısacık bir zamanda bitiverecek ve zail olacaktır. İnsan, gerçek saltanat tahtına alkışlarla değil kalbinde yaşattığı muhabbetullah ile oturacaktır. Nefsî tuzaklardan birisi de şehevi arzular olacaktır ki, tutku ile işlediği günahlar, insanın hazin sonunda düşeceği azap ateşi olacaktır.

“Dünya tatlı ve hoştur. Allah sizi ona vâris kılacak ve nasıl hareket edeceğinize bakacaktır. Öyleyse dünyadan sakının, kadından da sakının!”

Müşrikler de Efendimize (s.a.s)  bir nefsin kapılıp gideceği tüm bu tekliflerle gelmiş, davasından vazgeçtiği takdirde liderlik, zenginlik ya da istediği kadınla evlendirilmesini vaat etmişlerdi. Rasûl-i Ekrem Efendimiz (s.a.s) ise bu vaatlerin hiçbirisine itibar etmemiş, tercihini Rabbinin rızası ve nihayetinde elde edeceği gerçek mutluluktan yana yapmıştı. Bizler de dünyaya olan meylimizi düşünmeli ve gelip geçici boş arzulardan arınmalıyız.

“Nefs-i emmareye bakan fani yönüyle dünya onların, bâki olan ahiret bizimdir.”

Kulluğumuzu ihlasla yoğurarak bu dünyayı geçip gidilecek, terkedilecek bir yol olarak değerlendirmeli ve bu yolculuğa ne kadar değer biçtiğimizi düşünmeliyiz. Çünkü çoğu zaman dünyevi uğraşılar ibadetlerimize engel oluyor ya da ihlasla Rabbimize yönelmemize set çekiyor. Buna izin vermemeliyiz.

“Dünya sevgisi her çeşit hatalı davranışların başıdır. Bir şeye olan sevgin seni kör ve sağır yapar.”

İnsanın dünyevi sevgileri ile adeta gözleri kör olur, düşünemez, tartıp ölçemez hale gelir. Bu sarhoşluk içerisinde iken gerçekleri yakalayıp fark edebilmesi mümkün değildir. O halde gelip geçici, bizi sadece hüsrana uğratacak olan şeyleri bir kenara iterek esas hayatımıza, yurdumuza yönelmeli ve oradaki mutluluğumuz için çalışmalıyız.

“Allah bir kulu sevdi mi onu dünyadan korur. Tıpkı sizden birinin hastasına suyu yasaklaması gibi.”

Kulunun iyiliğini ve kurtuluşunu dileyen Rabbim, onun nefse hoş gelen aldatıcı sevgilere yönelmesini engeller. Bu tamamen, iyileşmek için perhiz yapan bir hastanın durumu gibidir. Bizler de dünyaya karşı arzularımızı sınırlayıp onun bizi hüsrana itmesine engel olmalıyız. Unutmayalım ki dünya hızla geçip gidiyor ahiret ise bizi karşılamak üzere bekliyor. O halde dünyadan vazgeçip ahiretin hazırlığına acilen dikkat etmemiz gerekiyor.

Bu yolculukta etrafımızda var olan her varlık Allah’ın kudret ve tekvininin bir numunesidir. Eserden müessire giderek O’nu bulmaya ve tanımaya yönelirsek, gözlerimizin önünde hep Esmayı İlahîlerin tezahürleri uçuşacaktır. Bu nurlu remizleri okuyabilenlere bu dünya ne kutlu mekândır.

Kulluğunu ihlasla pekiştirerek her türlü olayı bir imtihan vesilesi görüp derecesini yükseltmeye çalışanlara ne mutlu… O halde bu dünyada bir dakika daha fazla kalmak ne karlı bir iştir. Belki de bu fani yurdu zarardan kâra dönüştürenler de onlardır.

Ancak dünyanın o aldatıcı sarhoşluğunu tadıp kendinden geçenler ya da ele geçiremediklerine karşı gittikçe artan bir hırsla dünyaya sarılıp ahireti unutanlar için dünya ancak bir zarar hanesidir. Tövbe kapısını aralayıp mağfirete erenlerden olamadıktan sonra dünyada geçen her an bir elem sebebidir.

Gafletten uyanıp kendimize gelmeli, bu yolculuğun hızla sona yaklaştığını idrak etmeliyiz. Ahiret önümüzü kesmiş beklerken dünyaya meylederek hazırlığı ihmal etmek ne denli akılsızlıktır. Cihanı önlerinde titreten ecdadımızın, bu sırra erdikleri için sahip oldukları dünyayı yan gözle dahi seyretmediklerini görüyoruz. Sanırım nefislerimiz bu değerli ikazlarla gerçekleri fark edecek, bir garip yolcudan yahut da konaklayan bir misafirden farksız olduğunu anlayacaktır.

“Bu dünya fanidir sakın aldanma

Mağrur olup tac-u tahta dayanma

Yedi iklim benim deyup güvenme

Uyan ey gözlerim gafletten uyan

Uyan uykusu çok gözlerim uyan”

                               Sultan III. Murat

Yazar: 

Add new comment

Image CAPTCHA
Enter the characters shown in the image.