İmza

Afra GÖRÜCÜOĞLU –

Şam / Suriye

Selamlama…

İnsana her iki âlemde de değer verildiğini bilmek kadar güzel bir duygu var mıdır?  Önce yoktan var edilmek, toprak olduktan sonra tekrar diriltilmek… Ve sonunda kalbindeki imanla gördüğün cemâle gülümsemek…

Zikre dalmışken bütün kâinat ve sen bazen bunun farkında bile olmazken, bir kalem sadece senin için seni yazıyorken, her şeyden haberdar olan için dön, selam ver. Bilmediklerinin yanında bildiklerinin ne kadar azken, bir gülümsemenin sana neler kazandırabileceğini öğrenmek istiyorsan; selam ver kardeşine.

Hissetmesi için illa hayatta mı olması gerek[1]. Bir gün ona en yakın olabilmek[2] için selam ver Rasule.

Aleyhi essalatu vesselam…

Kavram…

Kardeşlik; Âdem aleyhisselam’dan bu zamana kadar süre gelen bir bağ. Her bozuluşla birlikte çözülen bu bağ, gelen her Nebi ile tekrar düğümlenir. Nebiler zinciri Muhammed Mustafa sallallahu aleyhi vessellem ile tamamladığından en son düğüm onunla birlikte atılır ki bu düğüm günümüze kadar bazen yıpranarak bazen de onarılarak ulaşır.

 

Rasulullah sallallahu aleyhi vessellem ile başlayan süreç…

Kardeşlikte Mekke günleri…

Hüznün şiddetli günleri yaşandı Mekke’de. Kardeşliğin en çaresiz günleri… Kendilerine hayat verecek şeylere icabet edenler[3] kâfirlerin öldürücü işkenceleriyle karşılaşıyorlardı. Bir yerde hayat bulmuşken diğer yandan öldürülüyorlardı. Ne var ki onlar için öldürülmek ebedi hayata erişmek oluyordu. Tevhidin temelleri gizli davetle devam ederken müminlerin bir araya gelmeleri gittikçe zorlaşıyordu.  Müşriklerin tebliği engelleme çalışmaları Dar’un-Nedve toplantılarıyla günden güne sertleşirken; Mü’minlerin tebliğ çalışmaları Dar’ul-Erkam’dan yürütülüyordu. Böylece Mü’minler Nebi sallallahu aleyhi vessellem başkanlığında Dar-ul Erkam’da bir araya gelerek yani aynı dinin mensupları olarak aynı derdi paylaşıp yapılması gerekenleri konuşuyorlardı. Güç yettiğince, işkence gören Mü’min köleler satın alınıp azad ediliyor, boykot süresinde sabır ile imtihan ediliyorlardı. Kardeşlik dayanışma ile olurdu; bir yerde işkence görenler varken bir yerde oturulamazdı. Ama karşı çıkacak fazla güçleri de yoktu. Mekke’de kardeşlik; dua ve sabır eşliğinde ilerliyordu.  Sabredenlere cennet müjdelenip yükleri hafifletiliyordu.

Kuran’ın gizli gizli okunduğunu bilmek bile Müşriklerin kulaklarını tırmalarken, hac mevsimi yine yaklaşıyordu.

Yesrib’den uzanan el…

Hac mevsimi gelmişti. Kabileler toplanıyorlardı. Her kabilenin ilah edindiği putlar Kâbe’de mevcuttu. Nebisallallahu aleyhi vessellem kabile kabile tevhit inancını tebliğ etmeye çalışırken Dar’un-Nedve’nin Nebi sallallahu aleyhi vessellem üzerindeki kâhin ve sihirbaz iftiraları da devam ediyor, kulaklar Nebi sallallahu aleyhi vessellemi dinlememek için tıkanıyordu.

O dönemde Yesrib’den yola çıkan Hazrecli yedi genç Rasulullah sallallahu aleyhi vessellem ile karşılaştı, kısa bir konuşmadan sonra Kur’an’dan ayetler dinleyip İslam’la tanıştılar.  Kabilelerine gittiklerinde Rasulullah sallallahu aleyhi vessellem’den, getirdiği yeni dinden ve okunan ayetlerden bahsedip onları da İslam’a davet ettiler. Bir yıl sonra tekrar hac mevsiminde Evs ve Hazrec kabilesinden on iki Mü’min, Nebi sallallahu aleyhi vesselleme gelerek Akabe’de biat ettiler. Ve yanlarında yeni dini kendilerine anlatacak bir muallimle, Musab b.Umeyr radıyallahu anhla, geri döndüler.

Peygamberinden önce tebliğe ulaşan şehir kendisine verilecek yeni isme hazırlanıyordu. Hazrecli yedi gençle başlayan mutlak teslimiyet ve itaat Evs kabilesinden katılanlarla güçleniyordu. Bu iki kabile arasındaki savaş kalıntıları yok ediliyor ve ilah edindikleri taşlar evlerden atılıyordu. Kureyş toprakları işkencelere ev sahipliği ederken, Yesrib toprakları İslam tohumlarını kabul etmişti bile. Günden güne çoğalan Mü’min’ler Kureyş’de kardeşlerinin eziyet çekmelerini istemiyor onları himaye etmek için İkinci Akabe Biatı’na hazırlanıyorlardı. Bu Büyük Biat’ta edilen yemin onlara Ensar ismini layık görüyordu.

Hicret ve himaye…

Mekke’nin nüfuzu her gece biraz daha azalıyordu. Dinleri uğruna doğdukları evi, yaşadıkları şehri terk ediyorlardı. Tanımadıkları bilmedikleri; toprağı, suyu farklı; Beytullah’sız bir şehir… Hicret sırasında terk edişin ağırlığını mı yoksa yeni bir başlangıcın heyecanını mı yaşıyorlardı ya da bu iki duyguyu kalplerine sığdırabiliyorlar mıydı? Rasulullahsallallahu aleyhi vessellemin “Kavmim beni çıkartmasaydı…” sözü üzüntüsünün kelimelere dökülmesi değil miydi? Zaten Hicret böyle bir şey değil miydi?

Ensar’ın bekleyişi bitmişti. Rasulullah sallallahu aleyhi vessellem Medine’ye ulaşmış, Yesrib Ensar’ın sevinciyle dolup dolup taşmıştı. Mü’min’lerin daha kolay bir araya gelmeleri ve cemaatle namaz kılmaları için hemen mescidin inşasına başlandı. Ve sonra mescitle ezan arasında bir bayrak dalgalandı.

Bir bayrak dalgalandı Ensar ve Muhacir arasında… Ensar’ı Ensar yapan; kardeşi için bütün fedakârlığı yapabilmekti. İslam uğruna her şeyi terk edenlerin gurbet yükünü hafifletmek, Medine’de zorluk çekmemelerine yardımcı olmaktı…

Kardeşlik neydi bir din için? Aynı safta aynı mâbuda ibadet ediyor, edilen duaların aynı makama ulaşıyor olması… değil miydi? Amellerin en üstünü Allah azze ve celle için sevmek[4] olmasaydı sevileni ve seveni birbirine bağlayan bu bağ olmazdı. Evs ve Hazrec yani İslam’dan önce birbirini yiyen iki kabile; İslam bunlar arasına ne imzası attı da birbirlerini öldürme kadar büyük gördükleri sebepleri yok etti. Bu ikisinin arasına Mekke’den katılanlar da olunca Evs ve Hazrec bir, Mekkeliler onların biricikleri oldu. Küçük bir şehirde Ensar ve Muhacir, koskoca tarihe tek örnek oldular.

Şimdi biz, İslam’la şereflenip, Rasul sallallahu aleyhi vessellemin getirdiklerine tereddütsüz teslim olmuşken geçmişteki kardeşlerimizin ruhlarına dualar gönderip, gelecektekiler için ümit besleyerek hayatta hiçbir zaman tek olmadığımızı hissederiz. Kardeşlikte zaman kavramını siler, kendi hayatımızı kardeşlerimizin varlığı ile süsleriz. Birbirimizi severek, birbirimize acıyarak ve birbirimizi görüp gözeterek tek vücut olur[5], bir şey isteyecek olsak bu tek vücut için isteriz. Mü’minler ancak kardeştir[6] ayetinin önünde şeksiz itaat ederiz.

Bir dinin inananlarının arasına attığı imza bundan başka ne olabilir?

Selam ve Dua ile…

Afra GÖRÜOĞLU

Suriye – Şam

 


[1] Ebu Davud,Salat 201; Vitr26; Menasik 94; Cum’a 5.

[2] Tirmizi, Vitr 21 hadiskitabı 301

[3] Enfal suresi 24. ayet

[4] Ebu Davud, Edep 116; Ahmet İbni Hanbel, Müsned, 7, 146

[5] Buhari, Edep 27; Müslim, Birr 66

[6] Hucurat suresi, ayet 10

Add new comment

Image CAPTCHA
Enter the characters shown in the image.