Müslümanların birbiri üzerinde hakları vardır. Hastayı ziyaret etmek bu haklardan biridir.[1]
Peygamber Efendimiz hastayı ziyaret eder,[2] hasta ziyaretinin Müslümanların birbiri üzerindeki haklarından biri olduğunu söyleyerek hasta ziyaretine teşvik ederdi. [3]
Hastayı ziyaret etmeyi cennet meyveleri toplamaya benzetirdi.[4]
Hasta ziyaretinin güzelliği
Şimdi Resûl-i Ekrem Efendimizin bu konudaki buyruklarını dinleyelim:
Bir Müslüman, hasta bir Müslümanı sabahleyin ziyarete giderse, yetmiş bin melek akşama kadar; akşam ziyarete giderse, yetmiş bin melek sabaha kadar onu bağışlaması için Allah’a yalvarır.[5]
Kıyamet gününde Allah Teâlâ ile hastayı ziyaret etmeyen insanlar arasında şöyle konuşmalar geçecektir:
“Ey âdemoğlu! Hastalandım, beni ziyaret etmedin!”
“Allahım! Sen âlemlerin Rabbi iken ben seni nasıl ziyaret edebilirdim?”
“Falan kulum hastalandı, ziyaretine gitmedin. Onu ziyaret etseydin, beni onun yanında bulurdun. Bunu bilmiyor musun?”[6]
Nasıl ziyaret etmeli
Peygamber Efendimizden öğrendiğimize göre:
Hastayı ziyaret eden kimse, elini hastanın alnına koyarak veya elini tutarak “Nasılsın?” diye hatırını sormalı;[7]
“Geçmiş olsun. Hastalığın günahlarına kefâret olur inşallah” demeli,[8]
ve ileride güzel günler göreceği temennisiyle onu rahatlatacak ve ümit verecek konuşmalar yapmalıdır.[9]
Hastanın yanında iyi ve hayırlı sözler söylemelidir; çünkü orada bulunan melekler yapılan dua ve temennilere “âmin” derler.[10]
Ve hasta ziyareti kısa olmalıdır.[11]
Hastaya dua etmeli
Peygamber Efendimiz hastalara çeşitli şekillerde dua ederdi.
Eğer hasta ev halkından biriyse, sağ elini onun üzerinde gezdirerek şöyle derdi:
“Bütün insanların rabbi olan Allahım! Istırabını giderip şifa ver. Şifayı veren ancak sensin. Senin verdiğin şifadan başka şifa yoktur. Hiçbir hastalık izi kalmayacak şekilde şifa ihsan et!”[12]
Sevgili Efendimiz, Sa’d ibni Ebû Vakkâs hastalandığı zaman onu ziyarete gitti. Elini alnına koydu, sonra elini onun yüzünde, karnında gezdirdi ve üç defa “Rabbim, Sa’d’ı iyileştir” diye dua etti.[13]
Bir defasında Resûl-i Ekrem, hastayı ziyaret eden kimsenin onun başucunda durup yedi defa şöyle demesini tavsiye etti:
“Büyük arşın sahibi yüce Allah’dan seni iyi etmesini dilerim.”[14]
Bir gün Cebrâil aleyhisselâm Hz. Peygamber’in yanına geldiğinde onun rahatsızlandığını gördü ve şöyle dua etti:
“Seni rahatsız eden her şeyden Allah’ın adıyla iyileşmeni dilerim. Her nefsin veya haset eden her gözün şerrinden Allah sana şifa versin. Allah’ın adıyla iyileşmeni dilerim.”[15]
Hasta ağırlaşınca
Ziyaret edilen hasta ağırlaşmışsa, onun yanında “lâ ilâhe illallah” demelidir.[16] Buna telkin denir. Fakat hastayı kelime-i tevhîd’i söylemeye zorlamak doğru değildir.
Ölmek üzere olan bir Müslümanın kelime-i tevhîd’i söylemesinin ona kazandıracağı güzelliği Resûl-i Ekrem Efendimiz şöyle belirtmiştir:
“Kimin son sözü lâ ilâhe illallah olursa, cennete girer.”[17]
Ziyaretin sevabı
Birgün Peygamber Efendimiz ashâbıyla otururken onlara dört soru sordu. Bu sorulara sadece Hz. Ebû Bekir cevap verdi. Soru ve cevabı şöyleydi:
“Bugün hanginiz oruçlu?”
“Ben oruçluyum.”
“Bugün hanginiz bir cenazeyi defnetti?”
“Ben defnettim.”
“Bugün hanginiz bir fakiri doyurdu?”
“Ben doyurdum.”
“Bugün hanginiz bir hastayı ziyaret etti?”
“Ben ziyaret ettim.”
Ardından Efendimiz şöyle buyurdu:
“Bu özellikler kimde bulunursa o mutlaka cennete girer.”[18]
Hastalanınca kendine dua etmeli
Resûl-i Ekrem’in sahâbîlerinden Osman ibni Ebül-Âs, rahatsızlığından söz etmişti.
Peygamber Efendimiz ona şunları tavsiye etti:
Ağrıyan yerine elini koy; üç kere “bismillah” de.
Yedi kere de “Bendeki bu hastalığın şerrinden ve ileride yenileyip elem ve hüzün vermesinden Allah’ın izzet ve kudretine sığınırım” de.[19]
Efendimiz aleyhisselâm, ailesinden biri rahatsızlandığında, Muavvizeteyn’i (Kul eûzü birabbi’l-felak ve nâs) okuyup üflerdi.
Kendisi rahatsızlandığında yine bu sûreleri okuyup avucuna üfler; ellerini vücuduna sürerdi.[20]
Yahudi çocuğu ziyareti
Bir Yahudi çocuğu Peygamber Efendimize hizmet ederdi. Çocuk bir gün hastalandı. Sevgili Efendimiz onu ziyarete gitti, başucuna oturdu ve ona:
“Müslüman ol!” buyurdu.
Çocuk, yanında duran babasının yüzüne baktı. Babası:
“Ebü’l-Kâsım’ı dinle!” deyince çocuk müslüman oldu.
Resûl-i Ekrem oradan ayrılırken şöyle şükretti:
“Şu yavrucağı cehennemden kurtaran Allah’a hamdolsun.”[21]
Bir Hasta Ziyareti
Abdullah ibni Ömer radıyallahu anhümâ anlatıyor:
Bir gün Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem ile oturuyorduk. Medineli Müslümandan biri gelip kendisine selâm verdi ve geri döndü.
Peygamber Efendimiz ona:
“Kardeşim Sa’d ibni Ubâde nasıl?” diye sordu. O da:
“Durumu iyiye gidiyor” diye cevap verdi.
Bunun üzerine Allah’ın elçisi:
“Hanginiz onu ziyaret etmek ister?” buyurarak ayağa kalktı.
Biz de, on on beş kişi onunla birlikte kalktık.
Ne ayağımızda ayakkabı, mest, ne başımızda takke, ne de üstümüzde gömlek vardı. Biz o çorak arazide yürüyorduk. Nihayet Sa’d’ın yanına vardık.
Hastanın yanında oturanlar, Resûl-i Ekrem ile arkadaşlarının hastaya yaklaşabilmesi için kalktılar.[22]
[2] Buhârî, Cenâiz 36, Vesâyâ 2, Nefekât 1, Merdâ 11, 16, Daavât 43, Ferâiz 6 ; Müslim, Vasıyyet 5; Ebû Dâvûd, Cenâiz 5, Ferâiz 3; Tirmizî, Vesâyâ 1, Menâkıb 52; Nesâî, Vesâyâ 3; İbni Mâce, Vesâyâ 5
[3] Buhârî, Cenâiz 2, Mezâlim 5, Nikâh 72, Cihâd 171, Et‘ime 1, Eşribe 28; Müslim, Libâs 3, Selâm 4; Ebû Dâvûd, Cenâiz 7; Tirmizî, Cenâiz 2, Edeb 45; Nesâî, Cenâiz 53
[5] Ebû Dâvûd, Cenâiz 3; Tirmizî, Cenâiz 2; İbni Mâce, Cenâiz 2; Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 121, 138; Hâkim, el-Müstedrek (Atâ), I, 492; Elbânî, Sahîhu’t-Tergîb ve’t-terhîb, III, 358-359.
[6] Müslim, Birr 43; Buhârî, el-Edebü’l-müfred (Abdülbâkî), s. 182; İbn Hibbân, es-Sahîh (Arnaût), III, 224.
[7] Tirmizî, İsti’zân 31; Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 260; Taberânî, el-Mu‘cemü’l-kebîr (Selefî), VIII, 211
[12] Buhârî, Merdâ 20, Tıb 38,40; Müslim, Selâm 46-49; Ebû Dâvûd, Tıb 18,19; Tirmizî, Cenâiz 4, Daavât 111; İbni Mâce, Cenâiz 64, Tıb 36, 39
[13] Buhârî, Merdâ 13, 20; Müslim, Vasâyâ 8; Ebû Dâvûd, Cenâiz 11; Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 168, 171
[14] Ebû Dâvûd, Cenâiz 8; Tirmizî, Tıb 32; Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 239, 243, 352; Buhârî, el-Edebü’l-müfred (Abdülbâkî), s. 189; İbn Hibbân, es-Sahîh (Arnaût), VII, 240, 244; Hâkim, el-Müstedrek (Atâ), I, 493, IV, 236, 237, 461
[16] Müslim, Cenâiz 1, 2; Ebû Dâvûd, Cenâiz 15, 16; Tirmizî, Cenâiz 7; Nesâî, Cenâiz 4; İbni Mâce, Cenâiz 3; Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 3.
[17] Ebû Dâvûd, Cenâiz 15, 16; Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 233, 247; Hâkim, el-Müstedrek (Atâ), I, 501, 678; Elbânî, Sahîhu Mevâridi’z-zam’ân, I, 321
[18] Müslim, Zekât 87; Buhârî, el-Edebü’l-müfred (Abdülbâkî), s. 181; İbn Huzeyme, Sahîh (A’zamî), III, 304
[19] Müslim, Selâm 67; Ebû Dâvûd, Tıb 19; Tirmizî, Tıb 29, Daavât 125; İbni Mâce, Tıb 36; Mâlik, Muvatta’, Ayn 9; Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV, 21, 217, VI, 390
Add new comment