Ömer bin Abdulaziz, bugün Mar Simon köyündeki mütevazı mezarında, eşi Fâtıma binti Abdulmelik ve hizmetkârı Yahya el Mağribî ile birlikte yatıyor. Kabri de tıpkı yaşarken olduğu gibi gösterişsiz ve sıradan. Ve nice ibretlerle dolu, görmek isteyene…
Hz. Ömer’in hayatına dair şu meşhur kıssayı duymayanımız yoktur:
Âdil Halîfe, genellikle yaptığı üzere bir gece Medine’nin sokaklarında dolaşırken, bir anneyle kızının konuşmalarına kulak misafiri olur. Anne kızına süte su katması için baskı yaparken, kız buna direnmektedir. Annesi nihayet, “Kimse görmüyor, azıcık katıver” deyince, kız şu cevabı verir: “Evet, insanlardan bizi kimse görmüyor ama Allah görüyor!” Bu cevap Hz. Ömer’in öyle hoşuna gider ki, kızı soruşturur ve uygun bir gelin adayı olduğuna karar verip oğlu Âsım’la evlendirir.
Hikâyenin devamı, buraya kadar olan kısmından daha ilginç ve dikkat çekici:
Âsım’ın iman ve takva üzerine bina edilen bu evlilikten Leylâ isimli bir kızı dünyaya geldi. İyi bir eğitim verilen ve güzel bir şekilde yetiştirilen Leylâ, Umeyyeoğulları’ndan Abdulaziz isimli bir gençle evlendirildi. Abdulaziz, kardeşi Abdulmelik bin Mervân Emevî tahtına oturunca, Mısır valiliğine atandı. Böylec
e genç karı-koca, evliliklerinden kısabir süre sonra Mısır’da yaşamaya başladılar. Tarihler 682’yi gösterirken, Leylâ, Mısır’ın Helvan bölgesindeki evlerinde bir erkek çocuk dünyaya getirdi. Minik yavruya büyük dedesi Ömer bin Hattâb’ın adı verildi. Doğumuyla ailesini sevince boğan bu çocuk, tarihçilerin “Beşinci Râşid Halîfe” olarak anacağı Ömer bin Abdulaziz’den başkası değildi.
* * *
Küçük yaşta hafızlığını tamamlayan ve İslâmi ilimlere eğilim gösteren Ömer bin Abdulaziz, babasının valilik görevi nedeniyle siyasetle de iç içe büyüdü. Babası Abdulaziz, oğlunun siyasetten çok ilme ve tefekküre yatkın olduğunu görünce, onu Hicaz atmosferinde yetişmesi için Medine-i Münevvere’ye gönderdi. İlk gençlik çağındaki Ömer bin Abdulaziz, Medine’de Sâlih bin Keysân’ın gözetimi ve denetimi altında eğitim aldı.
Babasının vefat ettiği 704 yılına kadar Medine’de yaşayan Ömer bin Abdulaziz, Halife Abdulmelik bin Mervân’ın isteğiyle Şam’a davet edildi, halifenin ailesinden Fâtıma adlı bir hanımla evlendirildi. Ömer bin Abdulaziz daha sonra Halep yakınlarındaki Hanâsır bölgesinin idaresiyle görevlendirildi. Abdulmelik bin Mervân’ın oğlu Halîfe Velîd, iş başına geçer geçmez, 706 yılında Ömer bin Abdulaziz’i Medine valiliğine tayin etti. Onun Medine valiliği, Emevîlere yönelik büyük bir öfke ve tepki içindeki Müslüman ahalinin de gönlünün yumuşamasına neden oldu. Mescid-i Nebevî’de onu namaz kıldırırken gören herkesin yorumu aynıydı: “Tıpkı Rasulullah’ın -sallallâhu aleyhi ve sellem- kıldırdığı gibi!”
Amcaoğlu Süleyman bin Abdulmelik’in hilafeti döneminde (715-717), halifeye yakın danışmanlık yapan Ömer bin Abdulaziz, Halife Süleyman’ın sözlerinden çok etkilendiği âlim Recâ bin Hayve’nin tavsiyesiyle veliaht ilan edildi. Süleyman, kendisinden sonra Ömer’in gelmesini istediği vasiyetinde, kardeşi Yezîd’in de Ömer’e veliaht olmasını karara bağladı.
Kardeşi Mesleme bin Abdulmelik’in komutasındaki İstanbul kuşatmasının bütün şiddetiyle devam ettiği sırada, Halife Süleyman, bugünkü Kilis şehrimize yakın Mercidâbık (evet, Yavuz dönemindeki o ünlü savaşın da cereyan ettiği yer) kasabasında hayata gözlerini yumdu. Veliaht Ömer bin Abdulaziz, vefat haberinin ulaşmasının hemen ardından, başkent Şam’da hilafet makamına geçti.
* * *
“Ey insanlar! Allah’ın kitabından sonra kitap yoktur. Muhammed aleyhisselâmdan sonra Peygamber yoktur. Ben hüküm verici değilim, sadece uygulayıcıyım. Zalim bir sultandan kaçan adam, zalim ve asi değildir. Dikkat edin, asıl isyancı kişi zulmeden yöneticidir. Dikkat edin, Yaratıcı’ya isyan konusunda yaratılmışa itaat edilemez. Ben sizin hiçbirinizden daha hayırlı değilim fakat içinizde yükü en ağır olan benim. Size bunları duyurdum, öyle değil mi?”
Müslümanların halifesi olarak görevlendirildiğinde, böyle bir konuşma yapmıştı Ömer bin Abdulaziz. Bu cümlelerini sadece söylemekle kalmayıp uygulamaya da geçirdiğini herkese gösterecekti. Hilafeti sadece 3 yıl 5 ay sürmüş olsa da…
Zekât müessesesi en dakik ve ince biçimde işletildiği için, Ömer bin Abdulaziz Dönemi'nde zekât verilemeyecek fakirin bulunamadığı olmuştu. Görevlendirdiği kişiler her gün, “Borçlular nerede? Nikâhlanmak isteyenler nerede? Miskinler nerede? Yetimler nerede? nidalarıyla şehirlerde dolaşırdı. Kendisinden önceki halifelerin aksine meclisinden meddâhları ve şairleri uzaklaştırarak onların yerine âlimleri ve tarihçileri getirmişti. Kıyafette de yemekte de en azla yetinir, aile fertlerini de böyle davranmaları için teşvik ederdi.
Âbid ve zâhid bir idareci olarak, Ömer bin Abdulaziz’in faziletleri saymakla bitmeyecek kadar çoktur. Ama onun belki de en büyük hizmeti, cuma ve bayram namazı hutbelerinde Hz. Ali ve ailesine sövülmesi geleneğini kaldırmak olmuştur. İslâm ümmetinin kalbindeki bu ağır yarayı iyileştirmek ona nasip edilmiştir. Bugün dahi devam eden, hutbelerin sonunda -Ehl-i Beyt’e sövgülerin yerine- Nahl suresinin 90’ıncı ayetinin okunması âdeti, Ömer bin Abdulaziz tarafından ihdas edilmiştir.
* * *
Tarihte büyük izler bırakmış güzel adamların uzun seneler yaşamış olduğunu zannederiz genellikle. Oysa, bu zannımızın aksine, çoğu oldukça kısa ömürler sürmüşler, hayran olduğumuz onca şeyi kısacık zamanlara sığdırmışlardır. Ömer bin Abdulaziz de bu durumun örneklerindendi.
Adaletiyle, kaldırdığı ve yeni getirdiği birtakım uygulamalarla ve Müslümanların genelini içtenlikle kucaklamasıyla Emevî sülalesi içinde rahatsızlık uyandıran Beşinci Râşid Halîfe, Halep’e yaptığı bir geziden başkent Şam’a dönerken yolda bir köle tarafından zehirlendi. Bugün Suriye’nin İdlib kenti yakınlarında bulunan Maarratu’-Nu’mân’a gelindiğinde rahatsızlanan Ömer bin Abdulaziz, bir süre yattıktan sonra, 31 Ocak 720’de vefat etti. Henüz 39 yaşındaydı.
Ömer bin Abdulaziz, bugün Mar Simon köyündeki mütevazı mezarında, eşi Fâtıma binti Abdulmelik ve hizmetkârı Yahya el Mağribî ile birlikte yatıyor. Kabri de tıpkı yaşarken olduğu gibi gösterişsiz ve sıradan. Ve nice ibretlerle dolu, görmek isteyene…
*Bu yazı hocamızın izniyle Genç Dergisi'nden alınmıştır.
Add new comment