İslam Kardeşliğini Dava Edinen Bir Mücahit HASAN EL-BENNA

Mısır’ın hikâyesi çok eskidir. Tarihe tanıklık ettiği hadiseler anlatılmaya kalkışılsa ciltler dolusu eser yeterli gelmeyecektir. Her şey bir tarafa İslam medeniyetine - Harameyn’i istisna edersek- serdümenlik yapmış şehirlerinden olan Şam, Bağdat ve İstanbul’un yanında Mısır’ın bağrındaki Kahire kenti de bulunmaktadır. Uzun tarihten sarfınazar etsek bile bu ülkenin son iki yüzyıllık tarihçesine göz atıldığında dahi İslam âleminin bütününün hikâyesine dair de genel çıkarımlar yapmış olursunuz. 

Mısır’ın son iki yüzyıllık tablosu anlaşıldığında, XX. asrın en önemli toplumsal İslami hareketlerinden birisi olan Müslüman Kardeşler Hareketi’nin kurucusu ve fıkıh sahasında önemli bir yazar olan Hasan el-Benna’nın kişiliği ve mücadelesi de anlaşılabilecektir. O hâlde kısaca bu beldenin makûs talihiyle atbaşı giden tarihçesine bir bakalım.

 

İngiliz emperyalizminin karabasanı

Batılı güçlerce sırtı sıvazlanarak Osmanlı Devleti’ne isyanı köpürtülen Kavalalı Mehmet Ali Paşa, Sultan II. Mahmut’un yeniçeriliği ilga edip yeni bir ordu sistemine geçişindeki ara dönemden faydalanıp asi ordusunu Anadolu içlerine kadar getirmişti. Fakat sırtını Batılı sömürgecilere dayayan her figür gibi o da kullanıldığını sonradan fark edecekti. Zira Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın sırtını Osmanlı’ya karşı sıvazlayanlar, kendisi kuvvetlenince bu kez onun başına çökeceklerdi. 

Böylece sömürge sistemi Mısır’ı önce isyan sonra da “hidivlik” adı verilen bir sistemle Osmanlı’dan fiilen koparmıştı. Ardından yeni bir aşamaya geçerek Mısır hidivlerini yani yarı bağımsız valilerini bir borç batağına soktu. Elbette bu borçlandırma oyununun ardından da yeni sömürgecilik aşaması başlamış oluyordu. Yani ekonomik olarak sömürge hâline getirilen bir ülkenin bir süre sonra siyasal olarak kontrol altına alınıp ilhak edilmesi sürecine geçildi.

Zaten Mısır Hidivi İsmail Paşa’nın gayreti ve Fransa’nın desteğiyle 1869’da Kızıldeniz ile Akdeniz’i birleştiren Süveyş Kanalı açılmıştı. Bu durum İngiltere’nin iştahını da bir hayli kabarttı. Mısır Hidiv’i aşırı borçlanmasının sonucu olarak Süveyş hisselerinin yarısını İngilizlere sattı. Ancak Fransa, kendi açtıkları Süveyş’in, İngilizlerin yönetimine geçmesinden pek rahatsız oldu. Artık alınan borçlar ödenemez hâle gelince İngilizler Mısır ekonomisinde iyileştirme yapmak için Mısır’a maliyeciler gönderdi. Böylece sistem ele geçirilmeye başlandı. Nihayet 1882’de de fiilî işgal geldi. Artık 1914’e kadar Mısır, Osmanlı’ya bağlı, kukla bir hidiv yönetiminde İngiliz idaresindeki bir ülkeydi.

 

Hasan El-Benna’nın düşünce zemini

Hasan el-Benna 1906 senesinde ana hatlarıyla hikâyesini yukarıda anlattığımız Mısır’da Nil deltasında bulunan Mahmudiye kasabasında dünyaya gelmiştir. Babası bu kasabanın cami imamı olan Abdurrahman el-Benna es-Saati’dir. El-Ezher’de eğitim alan bir din adamı olması nedeniyle çevresinde sayılan ve sevilen birisi olmuştur.

Dolayısıyla Hasan el-Benna da ilk eğitimini dinî ilimlerde yetkin birisi olan babasından görmüş ardından da kasabasında geleneksel dinî eğitim veren Medresetü’r-Reşâdi’d-Dîniyye’ye gitmiştir. Böylece sekiz yaşından itibaren hem hafızlık eğitimi aldığı geleneksel bir medresede bulunması hem de daha sonra Mısır’da boy göstermeye başlayan “Batılı” bir müfredatla eğitim veren bir devlet ilkokuluna gitmesi onun ufkunu daha genişletmiştir.

Çocukluğunda aldığı geleneksel dinî eğitim ve kozmopolit bir çevrede yetişmemiş olması onda değerlerine bağlı bir kişilik inşa etmiştir. Çünkü o dönemde İngiliz etkisi altındaki Mısır’da Kahire ve İskenderiye gibi şehirler kelimenin tam anlamıyla yozlaşmanın en kötü örneklerini yaşıyorlardı. Batı sömürgeciliğinin girdiği her yerde olduğu gibi buralarda da bir değerler erozyonu yaşanıyordu. Fakat işte Hasan el-Benna, çocukluğunu bu etkiden uzak bir çevrede geçirmişti.

Bu devrede yaşadıkları, geleceğe dair de ipuçları veriyordu. Zira büyük bir hareketin öncü ve kurucu ismi olacak Benna, daha okuldayken teşkilatçılık yeteneğini hayata geçirmeye başlamıştı. On yaşlarında çevresine topladığı arkadaşlarıyla Cemiyetü’l Ahlaki’l Edebiyy’yi organize etti. Bu masum hareketin amacı mahalle halkını namaza kaldırmak, üç aylarda da oruç tutmaya teşvik etmek ve haramlardan sakındırmak gibi faaliyetlerdi.

 

Hasan El-Benna’nın yaşadığı yıkımlar

Kendi dindar muhitinde çocukluktan gençliğe erişen Hasan el-Benna, daha yüksek bir eğitim almak amacıyla 1923 senesinde bir öğretmen okulu olan Darü’l-Ulum’a gitmek üzere Kahire’ye doğru yola çıkar. Fakat el-Benna’nın çocukluktaki ruh dünyası büyük bir yıkımla yüz yüze gelir. Çünkü Kahire yetiştiği çevreden bambaşka bir iklimdir.

Kahire’de açıkça varlığını hissettiren İngiliz yönetimi ve Mısırlıların kendi ülkelerinde ikinci sınıf insan muamelesi görmesi, Müslümanların İslam ahlakını bir kenara bırakması, haramların açıkça işlendiği sokaklar ve dinî hassasiyetlere yönelik kayıtsızlık onu şaşkına çevirir. Fakat bununla da kalmaz. Çünkü 1914-1918 yılları arasında yaşanan I. Dünya Savaşı sonucu Osmanlı Devleti çökmüştür. Sömürgeciliğe karşı millî bir mücadele veren Anadolu kendisini kurtarmıştır ama İslam âlemi politik bakımdan darmadağın olmuştur. Zira I. Dünya Savaşı’nda İngilizlerle işbirliği yapan bazı Arap kabile reisleri ve kanaat önderleri, bekledikleri devletlere kavuşamamış kendilerini İngiliz ve Fransız mandası altında bulmuşlardır. El-Benna bu gelişmeleri takip ederken bir büyük şok daha yaşar. 1924’te halifelik makamının ilga edildiği haberini duyar. Halife onun gözünde İslam birliği için önemli bir sembol olarak durmuştur. Halifeliğin kaldırılışıyla ona göre birliğin sembolü ortadan kalkmıştır. Bu Hasan el-Benna için psikolojik yıkım olmuştur.

 

Mesele ve çözümün keşfi

Takvimler 1927’yi gösterdiğinde bu şartlar çerçevesinde Hasan el-Benna, öğretmen okulundan mezun olur. İlk atandığı yer de İngilizlerin etkisinin güçlü olduğu Süveyş Kanalı bölgesindeki İsmailiye’dir. Buradaki öğretmenlik hayatı onun için tam bir kırılmadır. İşgalci İngilizlerin lüks yaşamı yanında Mısırlıların sefalet ve utanç içinde yaşaması üzerine düşünür. O, tüm bu yozlaşma ve zilletin temel nedeni olarak Müslümanlar arasında birlik olmamasını görür.

Hasan el-Benna var olan durum karşısında sızlanıp kenara çekilmez. Çocukluğunda gösterdiği teşkilatçı kabiliyetini konuşturur ve çoğunluğunu Daru’l-Ulum’dan öğrencilerin oluşturduğu küçük bir meslektaş grubu ile yola çıkar. Yıl 1928’dir ve İslam dünyasının ileriki zamanlarda en büyük toplumsal-dinî hareketi olacak olan Müslüman Kardeşler Hareketi böylece başlar.

 

İnşa hamlesi

Peki, Hasan el-Benna ve oluşturduğu hareket neyi hedeflemektedir? Elbette ki var olan bu tablonun değişmesini. Ama hemen sorulması gereken soru, Hasan el-Benna ve faaliyetini daha elle tutulur bir hâle getirecektir: Ona göre bu değişim niçin ve nasıl olmalıydı?

Öncelikle Hasan el-Benna’nın faaliyetini temelde iki hareket noktasına dayandırdığı görülmektedir. İlk olarak Mısır’ı yabancı hâkimiyetinden kurtarmak ve özgürlüğüne kavuşturmak, ikinci olarak da bir İslam ülkesi olan ama gitgide yozlaşan Mısır halkına İslam’ı tebliğ ederek onu yeniden kökleriyle buluşturmaktır.

Hemen söylemek gerekir ki Hasan el-Benna yaşamı süresince, faaliyetlerini siyasi bir hareket çizgisine çekmeyi düşünmemiştir. Onun Müslümanlarla ilgili tespit ettiği temel sorun ayrılık olduğu için çözüm yolu olarak da ümmetin farklılaşan ideallerini bir kılmak ve Müslüman toplumu hasta ettiği kabul edilen ayrılığı azaltmak için yollar aramak olmuştur.

İşe küçük hayırsever gruplar kurularak başlanır. Tamamen amatör ruha sahip gönüllülerden oluşan bu gruplar teorik ve entelektüel tartışmalara girmektense halkın arasına yayılır ve vaaz vermeye başlarlar. Hatta daha da ilginci, anlatacaklarını camilerde değil, halkın vakit öldürdüğü kahvehanelere giderek anlatırlar. Çünkü manevi anlamda değerleriyle buluşturulması ve kazanılması gereken kişiler buralardadır.

Yine Müslüman Kardeşler Hareketi halka dönük olarak sosyal faaliyetlere odaklanır. Çocuklar için okullar kurulur ve bir tür “izci” grupları oluşturulur. Halk eğitimi için gece kursları, sendikalar, hastaneler kurulur. Böylece hareket yoksul kitleler için anlamlı bir hâle gelmiştir. Tüm bunlarla hareket, Mısır’ın sosyal dokusunda yer edinmiş, bir hayli taraftar kazanmıştır.

 

Yaşadığı gibi ölmek

Elbette Hasan el Benna’nın bu girişimi yoksul halk için bir umut ışığı olsa da İngiliz güdümündeki Mısır idarecileri için aynı şey söylenemezdi. Çünkü bu yapılanlar Mısır hükûmetinin halka dönük sosyal politikalarının yetersizliğini ortaya çıkardığı için İhvan hareketi hükûmetin kuşkularını üzerine çekti.

Zaten dönemin şartları da var olan tabloyu halk nazarında günden güne pekiştirmektedir. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra İngilizlerin İsrail Devleti’nin kuruluşuna verdiği destek ve ardından 1948’de İsrail ile yapılan savaşta mağlup edilen beş Arap ülkesinin başını Mısır’ın çekmesi, Hasan el-Benna ve İhvan hareketinin halkın gözünde prestijinin artmasına, Mısır hükûmetine karşı ise güvensizliğe yol açar. Bunun üzerine Mısır hükûmeti Hasan el-Benna’yı durdurmak için harekete geçer.

Tam bu sırada başbakan Nukraşi Paşa öldürülünce beklenen fırsat gelmiş olur. Müslüman Kardeşler Hareketi cinayetlerle ilişkili olduğunu reddeder ve başbakanın öldürülmesini lanetler. Ancak ok yaydan çıkmıştır. Yeni Başbakan El-Hadi, Müslüman Kardeşler Hareketi’nin üzerine gider. Birçok üyesi tutuklanır. Yaklaşık iki aylık bir zaman sonra da hareketin lideri ve kurucusu Hasan el Benna 12 Şubat 1949’da sokakta uğradığı bir suikast sonucu hayatını kaybeder.

Kendini İslam ilim ve kültürünün desteklenmesine adayan Hasan el Benna, XX. asrın Müslümanlarına yaşamı ve faaliyetleriyle şunları göstermiştir: İngiliz boyunduruğunda olan vatanındaki ahlaki yozlaşmaya karşı çıkmak, buna çare olarak da halka inmek ve böylece Müslüman toplumu yeniden adalet ve ahlak değerleri üzerine inşa etmek…

  

Kaynak: Diyanet Dergi

Add new comment

Image CAPTCHA
Enter the characters shown in the image.