Sahiplenip Aldanma

Rümeysa Nur ÇEKİCİ - 

‘’Dünyada bir garip veya yolcu ol.’’ (Hadis-i Şerif)

Sahip olduğumuz her şey bir gün kaybedeceğimiz şeylerden sadece biri. Elimizde dediğimiz, bu benim dediğimiz her şey aslında bizim değil. Biz hiçbir şeyin gerçek sahibi değiliz. Sadece emanetçiyiz.

Kolumuz, bacağımız diyoruz. Ne kadar güzel gözlerim var diyoruz ya da bir kıyafet alıyoruz, hemen sahipleniyoruz. Bunların hiçbiri bizim değil ki. Hepsi avuçlarımızdan uçmaya hazır uğur böcekleri. Ki zaman geliyor hepsi uçuyor ellerimizden bir bir. Geride sadece arkamızdan dua edenlerin gözyaşlarıyla ıslattıkları kuru dudakları kalıyor. Akıllarda da hemen M. Akif’in şu sözleri hayat buluyor: ‘’Hatırlar mısın? Doğduğun zaman, sen ağlardın gülerdi âlem. Öyle bir yaşam sür ki, mevtin sana hande olsun. Halka matem…’’

Bizim yaptığımız şey dünyanın büyüsüne aldanıp âhireti unutmak. Bu zamana kadar bütün insanlar geldi geçti. Kim kaldı bu hayatta. Peygamberimiz(sas) Allah’ın en sevgili kulu bile gitti. En zengini, en fakiri, en masumu, en kötüsü, en güzeli, en çirkini. Hepsi bir bir takıldı Azrail’in çelmesine. Kurtulabilen oldu mu ölümden? Hz. Âdem, Hz. İbrahim, Allah’ın dostu halili İbrahim nerede? Peki ya zalim sultan Firavun? Bir işaretleriyle mazlumları zulme uğratanlar, mazlumlarn kafalarını kopartanlar? Hepsinin şimdi kafatasları toprakta değil mi? Ömer Hayyam ne güzel demiş: Niceleri geldi. Neler istediler. Sonunda dünyayı bırakıp gittiler, sen hiç gitmeyecek gibisin. DeğiL mi? O gidenlerde hep senin gibiydiler…

Biz karanfilin kokusuna aldanıp gülü bir tarafa itiyoruz. Dünya malına düşüyoruz ve kendimizi dünya denizinin içinde boğulmaya sürüklüyoruz. Yolcu olmak yerine efendiliği tercih ediyoruz. Kara bulutlar sarıyor etrafımızı da biz pembe gözlükler takıyoruz. Efendimiz (sas) bizi elimizden tutup kurtarmaya çalıştıkça biz kendimizi ateşe doğru sürüklüyoruz. Allah bize çoğu şeyi vermiş. Biz ise farkında değiliz. Hangimiz bundan sonraki hayatımızı gözümüz olmadan geçirebiliriz? Ya da bacaklarımız olmadan? Bacaklarımızı kaybettiğimizde dünya başımıza yıkılmaz mı? İşte bütün mesele burada. Her şeyi sahiplenmişiz. Hepsi bizim. Veren pek ala almasını da bilir. Peki, bu kadar mala düşkünlük niye? Dünyada her şeyi elde etmiş insanlar Allah’ın sorgusundan kurtulabilecek mi? Bu hususta en mükemmel sözü Peygamberimiz (sas) söyleyerek kalplerimizi titretiyor: “Âdemoğlu malım malım deyip durmakta. Ey âdemoğlu. Yiyip tükettiğin, giyip eskittiğin veya sadaka olarak verip önden gönderdiğinden başka ne malın var ki?

Peki, Müslümandaki bu gurur nereden geliyor? Bir garip gibi yaşa diyor Peygamberimiz(sas). Üzerimize düşen, Müslümanlık neyi gerektiriyorsa onu yapmak değil mi? Çoğumuz ise nefsimizin isteklerinden koşuyoruz. Resul(sas) şunu yap diyor. Biz, ben onu yapamam diyoruz. Neden nefsimize yenik düşüyoruz. İnsanlara Kaf Dağı’nın üzerinden bakıyoruz. Peygamberimiz(sas) bizim gibi rahat yataklarda gözleri şişene kadar mı uyudu? Aksine gözleri şişene kadar namaz kıldı. O(sas) bizim gibi yolculuğunu arabalarla mı yaptı? Aksine deve sırtlarında hicret etti. Bizim gibi evinden çıktığında rahat rahat gideceği yere mi vardı, yoksa daha evinden çıkmadan işkencelere mi maruz kaldı? Biz Allah için bu kadar çileyi çekmememize rağmen kendimizi hep yukarda görüyoruz. Şu dünyada bir garip olamıyoruz. İslam garip başladı garip devam ediyor. Garip deyince benim aklımda şu söz canlanıyor. “İnsanlar başaklara benzer. İçleri boşken başları havadadır. Doldukça eğilirler.’’

Bizim için zor olmamalı bu dünyadan göçüp gitmek. Çoraklaşmış kalbimizden şu kiri, pası atmalıyız artık. Işıldamalı hayatımız. Sahibi olduğumuz tek şey olan imanımızı garip bırakmamalıyız. Çünkü biz dünyalık kaygılarla bunalmış durumdayken, omuzlar üstünde süzülerek son yolculuğuna çıkan bir tabut, bağlarımızı çözmeden biz imanımıza sahip çıkmalıyız. Bizi berzah âlemine atmadan biz ona sahip çıkmak için çırpınışlarda olmalıyız. 

Bir garip veya yolcu gibi yaşamak ve öyle haşrolunmak duasıyla…

Add new comment

Image CAPTCHA
Enter the characters shown in the image.