عَنْ اَبِى اُمَامَةَ رَضِيَ اللهُ عَنْهُ عَنْ رَسُولِ اللهِ صَلَّي اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أَنَّهُ قَالَ عَلَيْكُمْ بِقِيَامِ اللَّيْلِ فَإِنَّهُ دَأْبُ الصَّالِحِينَ قَبْلَكُمْ وَهُوَ قُرْبَةٌ إِلَي رَبِّكُمْ وَ مُكَفَّرَةٌ لِلسَّيِّئَاتِ وَمَنْهَاةٌ لِلْإِثْمِ
Hz. Ebû Ümâme radıyallahu anh’ın Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’den naklettiğine göre Sevgili Peygamberimiz (sas) şöyle buyurmuştur: “Size gece kalkıp ibadet etmenizi tavsiye ederim. Çünkü o, sizden önceki sâlihlerin âdetidir. Yine o, Rabbinize yakınlık vesilesi, kötülükleri affettirici ve günahlardan koruyucudur.” (Tirmizi, Deavat: 102, no:3549; el-Hakim, el-Müstedrek, Beyrut ty. (I-IV) 1/308)
Geceler vardır; gündüzden daha parlak. Geceler vardır; mümine sığınak. Ve geceler vardır; davetçiye azık, davaya kol kanat.
Mümin için gece, Rabbin huzurunda en saf, en temiz, en içten kulluğun yapıldığı müstesna bir zaman dilimidir. Gündüzlerin aksine, riyadan uzaktır gece. Güç verir davaya ve davetçiye. Davanın sahibinden ilâhî hediye.
Diriliş Geceden Başlar
Gece kıyamı, İslam güneşinin Mekke’de doğmaya başladığı ilk davet yıllarında emredilen bir ibadetti. Yüce Allah, davetin zorluklarına ve kâfirlerin baskılarına karşı Peygamberini ve O’nun şahsında mü’minleri zorlu gündüzlere dimdik gecelerle hazırladı. Rabbimiz azze ve celle, Sevgili Rasûlü’ne (sas) şöyle sesleniyordu: “Ey örtüsüne bürünen! Geceleyin kalk, az bir kısmı dışında geceyi ibadetle geçir. Gecenin yarısını veya daha azını. Yahut biraz daha artır ve Kur’ân’ı tane tane oku. Biz sana sorumluluğu ağır bir söz vahyedeceğiz. Muhakkak ki gece ibadeti daha etkili, gece okuması ise daha doğru ve iyi anlaşılır. Zira gündüz vakti senin uzun uzadıya işlerin olacaktır. Rabbinin adını an ve sadece O’na yönel!”[1]
Peygamber aleyhisselâm ve ashâbı (r.anhüm), Rablerinin emrine sımsıkı yapıştı. Bu konuda Hz. Âişe (r.anhâ) annemiz şöyle demektedir: “… Şüphesiz Allah azze ve celle, bu (Müzzemmil) sûrenin başında gece kıyamını farz kıldı. Allah’ın Peygamberi (sas) ve ashabı (r.anhüm) bir yıl süreyle (her) gece kalktı. Allah (cc), sûrenin son âyetini bir sene semada tuttu. Nihayet Allah, sûrenin sonundaki (20. âyette) hafifletmeyi indirdi. Böylece gece kıyamı, farz oluşundan sonra nafile olmuş oldu.”[2] Tevhid davetinin işkence ve sıkıntılarla dolu ilk zamanlarında Efendimiz aleyhisselâm ve mü’minler, bir sene müddetle yoğun bir gece eğitimine tabi tutulmuşlardı. Düşmanları rahat yataklarında mışıl mışıl uyurken onlar ayakları şişene kadar saatlerce ayakta kalıp Kur’ân okuyor; secdelerle ve tesbîhâtla Rabblerine yöneliyorlardı. Gündüzün zorlu mücadelesinde gerekli olan enerji geceden kazanılıyordu. Kim bilir belki de, büyük kahramanlık göstererek müşriklerin ortasında yüksek sesle Rahmân Sûresi’ni okuyup öldürülesiye dövülen Hz. Abdullah b. Mes’ûd (ra)[3], önceki gece defalarca bu sûreyi okuyup kendini gündüz cihadına hazırlamıştı.
Gece namazı nafile olduktan sonra da Hz. Peygamber (sas) ve ashabı gecelerini ihyâ etmeye devam ettiler. Efendimiz aleyhisselâm’a gece ibadetine farz olarak devam etmesi açıkça emredilmişti: “Gecenin bir kısmında, sana fazladan bir namaz olmak üzere, O Kur’ânla teheccüd namazı kıl! Umulur ki Rabbin seni makâm-ı mahmûda (övülmüş en yüce makâma) ulaştırır.”[4] Bu âyetle Rabbimiz (cc), En Sevgili Kulu’na, en yüce makama ulaşması için izlemesi gereken yolu bildiriyordu. Artık Rabbinin yanında yücelik isteyen herkes, beş vakit namaz ve cihad gibi farz ibadetlerin yanı sıra gece namazına da tutkuyla sarılmalıydı.
Gece ibadeti, bir davetçinin moralinin sağlam kalması ve sadece hedefine odaklanması için de gerekliydi. Çünkü Kur’ân’ın, mü’minin imanını arttıran ve onu teselli eden özelliği gece daha çok etki ediyordu. Bu yüzden Yüce Allah, Davetçilerinin Önderi (sas)’ni, muhataplarının söylediklerine karşı Rabbinin hükmüne sabretmeye, bunu temin için gece ibadetinde kıyâma, secdeye ve Allah’ı tesbîhe yönlendirmişti.[5] Böyle bir yöneliş, başarı ve zaferin vazgeçilmez şartıydı. Bu sebeple, Mücâhidlerin Önderi (sas), Bedir Savaşı gecesinde sabaha kadar ibadet etmiş ve kendisini bütün gece gözetleyen Hz. Habbab b. Eret (ra)’in, “Ey Allah’ın Elçisi, anam babam Sana feda olsun! Bu gece öyle bir namaz kıldınız ki, bu namaza benzer bir namazınızı daha önce görmemiştim.” demesi üzerine, “Ey Habbab, doğru söylüyorsun! Bu namaz ümit ve korku namazıdır…”buyurmuştu.[6]
Özlemle Beklenen Geceler
Sevgili Peygamberimiz (sas) ve güzide ashabının (r.anhüm) gece ibadetine düşkünlüklerinin esas sebebi zorunluluk değil, sevgiydi. Namazı, “gözümün nuru” diye niteleyen[7] Peygamberimiz (sas), geceleri mübarek ayakları şişene kadar kıyamda durup ibadet eder; kendisine müdahale etmek isteyenlere ise, “Ben Rabbime şükreden bir kul olmayayım mı?” diye mukabelede bulunurdu.[8] O biliyordu ki, Allah’ın ardı ardına getirdiği geceler ve gündüzler, ibret almak ve şükretmek isteyenler için bulunmaz fırsatlardı.[9] Hem O (sas), sevenlerin sevdikleriyle baş başa kaldığı anların değerini çok iyi biliyor ve Sevgililer Sevgilisi Yüce Rabbin huzuruna tek başına çıkmaya can atıyordu. Böylece Rasûlullah Efendimiz (sas) gece namazını hiç bırakmıyor; hasta ve yorgun olduğu zamanlarda bile, oturarak da olsa mutlaka onu kılıyordu.[10] Sahâbîler de bu yolda Peygamberlerinin ardınca gittiler. Hem Peygamberleri de onları buna teşvik ediyordu. Mesela bir defasında genç sahâbîlerinden Hz. Abdullah b. Ömer (ra)’e hitaben, “Abdullah ne iyi insan, bir de gece namazı kılsa!” buyurmuştu. O günden itibaren Hz. Abdullah, gece namazını hiç terk etmedi.[11]
Yüce Allah sahâbîlerin şahsında hakiki mü’minleri överken, “Onların yanları yataklardan (ibadet için) uzaklaşır. Korkarak ve umarak Rablerine dua ederler ve kendilerine verdiğimiz rızıktan hayır için harcarlar. Yaptıklarına karşılık onlar için gözaydınlığı olan nimetlerden nelerin saklandığını hiç kimse bilemez.”buyurmaktaydı.[12] Onlar gece ibadetine o derece tutkuluydu ki, bazıları ömür boyu uyumaksızın her gece namaz kılmayı adayabiliyordu.[13] Gece namazında öyle bir manevî haz vardı ki, ona bir defa alışan bir daha kolay kolay bırakamıyordu. Allah dostlarından İbrahim b. Ethem (rh.a)’in teheccüd namazının ardından söylediği rivayet edilen şu söz, gece ibadetindeki manevî lezzeti pek güzel ifade etmektedir: “Eğer hükümdarlar ve servet sahipleri (bu ibadet sayesinde) bizim ulaştığımız lezzetleri bilmiş olsalardı, onları bizden alabilmek için bizimle savaşmaya kalkışırlardı.”[14]
Gece Müjdeleri
Rasûlullah Efendimiz (sas) birçok hadisiyle mü’minleri gece kıyâmına teşvik etmektedir. Bu hadislerden birisinde Sevgili Peygamberimiz (sas) şöyle buyurmuştur: “Ramazan ayından sonraki en faziletli oruç, Allah’ın ayı olan Muharrem’de tutulan oruçtur. Farz namazdan sonraki en faziletli namaz ise, gece namazıdır.”[15]Peygamber Efendimiz (sas), geceleyin uyanıp hanımını da uyandıran, sonra da iki rekât namaz kılan kimselerin, “Allah’ı çok zikreden” erkek ve kadınlar arasında yazılacağını bildirmiştir.[16] Allah’ı çok zikreden erkek ve kadınlar için ise Kur’ân-ı Kerim’de Allah’ın bağış ve büyük mükâfat hazırladığı müjdelenmektedir.[17] Yine Efendimiz aleyhisselâm, gecenin bir kısmında kalkıp namaz kılan ve eşini de (namaz kılması için) uyandıran; eşi kalkmak istemezse yüzüne su serpip uyandıran karı kocaya Allah’ın rahmet etmesini dilemiştir.[18] Bu teşvikler boşuna değildir.
Mü’min için gecede çok büyük fırsatlar vardır. Bu konuda Peygamberimiz (sas), “Doğrusu gece içerisinde öyle bir saat vardır ki, Müslüman kimse, dünya ve âhiret işleri hususunda Allah’tan bir hayır isterken duasını o zaman dilimine denk getirirse, Allah muhakkak o kimseye istediğini verir. Bu her gece böyledir.”buyurmuştur.[19] Gece ibadeti sayesinde kişinin Rabbine yakınlık sağlayacağı, kötülüklerini affettireceği ve ileride işlemesi mümkün olan günahlardan korunacağı yazımızın başında takdim ettiğimiz hadiste geçmişti. Bunlar gerçekten büyük ödüllerdir. Bu ödüllere ilaveten gece ibadetinin hastalıkları vücuttan kovacağı[20], kişiyi iç sıkıntısı ve tembellikten kurtarıp neşeli ve gönül huzuru içinde sabaha erdireceği[21]; ayrıca gece çok namaz kılanın gündüz yüzünün güzel olacağı[22] müjdeleri de hadislerde haber verilmiştir. Gece ibadetiyle ilgili bir diğer ikram da, abdestli olarak yatağına girip Allah’ı zikrede zikrede uyuya kalan bir mü’minin, gecenin bir saatinde kalkarak Allah’tan istekte bulunması durumunda, Allah’ın istediği şeyi mutlaka kendisine vereceğiyle ilgilidir.[23]
İnsanlar Uyurken Namaz Kılın!
Gece namazının kılınacağı en üstün zaman dilimi konusunda Sevgili Peygamberimiz (sas) şöyle buyurmuştur: “Allah’a en sevimli gelen namaz Dâvûd aleyhisselâm’ın namazıdır… Kendisi gecenin yarısını uyur, üçte birinde namaz kılar, altıda birinde yine uyurdu…”[24] Peygamberimiz (sas) teheccüd namazının nasıl kılınacağını da şöyle açıklamaktadır: “Gece namazı, ikişer ikişerdir. Sabah namazının vaktinin girmesinden korkarsan bir rekâtla vitir yap.”[25] Hz. Âişe (r.anhâ) annemiz Rasûlullah aleyhisselâm’ın yatsı namazıyla sabah namazı arasında on bir rekât namaz kıldığını bildirmiştir.[26] Gece namazında hangi sûre veya âyetlerin okunacağı konusunda bir sınırlama getirilmemiştir. Efendimiz aleyhisselâm’ın gece kıyamında okuduğu âyetlerle ilgili olarak nakledilen haberlerden en dikkat çekici olanları, Peygamberimiz (sas)’in bir rekâtta Bakara, Nisâ ve Âl-i İmrân sûrelerinin tamamını okuduğunu anlatan rivayet ile[27]; bir tek âyetle bütün gece namaz kıldığını bildiren rivayettir.[28] Gece ibadetinin nasıl olması gerektiğiyle ilgili kıymetli âlimlerimizden Hoca Ali er- Râmitenî (rh.a)’nin çok güzel bir tespiti ve tavsiyesi vardır. O şöyle der: “Bir kimse üç kalbi bir araya getirebilirse onun muradı hâsıl olur. Biri mü’minin kalbi, diğeri Kur’ân’ın kalbi (Yâsîn Sûresi), üçüncüsü de gecenin kalbi (son üçte biri) dir.”[29]
Sevgili Peygamberimiz (sas)’in Medine’ye teşrif ettiği ilk günlerde ifade buyurduğu bir hadis-i şerif ile yazımıza son vermek istiyoruz: “Ey İnsanlar! Selamı yayın! Yemek yedirin! Gece insanlar uyurken namaz kılın! Cennet’e güvenle girin!”[30]
[1] Müzzemmil Sûresi 73/1-8.
[2] Müslim, Salâtü’l-Müsâfirîn: 18.Bâb No:1736.
[3] İbn Hişam, Sîre:1/336.
[4] İsrâ Sûresi 17/79
[5] Kâf Sûresi 50/39-40; İnsan Sûresi 76/24-26 ; Tûr Sûresi 52/48-49
[6] Nesâî,Kıyâmü’l-Leyl:16
[7] Nesâî, İşretu’n-Nisâ: 1
[8] Buhârî, Teheccüd:6; Müslim, Münâfikûn:81
[9] Furkan Sûresi 25/62
[10] Ebû Dâvûd, Salatu’t-Tatavvu’: 18 ; el-Hâkim, el-Müstedrek, Beyrut, ty. (I-IV) c.1 shf.:308
[11] Buhârî, Teheccüd:2 ; İbn Mâce, Rüya:10
[12] Secde Sûresi 32/16-17
[13] Bkz.:Buhârî, Nikâh:1 ; Müslim, Nikâh:5 (Bu istek Efendimiz (sas) tarafından aşırı bulunup eleştirilmişti.)
[14] Mehmed Zâhid Kotku (rh.a),Tasavvufî Ahlâk(2) İst. 1991 Seha Neşriyat shf.:149
[15] Ebû Dâvûd, Sıyâm:8; İbn Mâce, Sıyâm:43
[16] Ebû Dâvûd, Vitr:13
[17] Ahzâb Sûresi 33/35
[18] Ebû Dâvûd, Salatu’t-Tatavvu’: 18 ; Nesâî, Kıyâmü’l-Leyl:5
[19] Müslim, Salâtü’l-Müsâfirîn:166 ; Ahmed, 3/313, 331.
[20] Tirmizi, Deavat:102 no:3549.
[21] Buhârî, Teheccüd:12 ; Müslim, Salâtü’l-Müsâfirîn:207.
[22] İbn Mâce, İkâme:174.
[23] Tirmizî, Deavât:92 ; Ebû Dâvûd, Edeb:98.
[24] Buhârî, Teheccüd:8 ; Savm:54.
[25] Buhârî, Salât:84 ; Müslim, Salâtü’l-Müsâfirîn:147.
[26] Buhârî, Vitr:1; Müslim, Salâtü’l-Müsâfirîn:121.
[27] Müslim, Salâtü’l-Müsâfirîn:203.
[28] Tirmizî, Salât:330 (O âyet, “Eğer Sen onlara azap edersen, hiç şüphesiz onlar Senin kullarındır. Eğer onları bağışlarsan, şüphe yok ki Sen hem Azîz, hem de Hakîm’sin” mealindeki Mâide Sûresinin 118. âyetidir. -Rudânî, Cem’u’l-Fevâid, No:2273-)
[29] Tasavvufî Ahlâk(2), shf.:256
[30] İbn Mâce, İkâme:174; Tirmizî, Sıfatü’l-Kıyâme:42.
Add new comment