İmanın Tadını Almak-1


    عَنْ اَنَسٍ رَضِيَ اللهُ عَنْهُ قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّي اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ   : ثَلاَثٌ مَنْ كُنَّ فِيهِ وَجَدَ بِهِنَّ حَلاَوَةَ اْلإِيمَانِ : أَنْ يَكُونَ اللَّهُ وَرَسُولُهُ أَحَبَّ إِلَيْهِ مِمَّا سِوَاهُما ، وَأَنْ يُحِبَّ الْمَرْءَ لاَ يُحِبُّهُ إِلاَّ لِلَّهِ ، وَأَنْ يَكْرَهَ أَنْ يَعُودَ فِي الْكُفْرِ بَعْدَ أَنْ أَنْقَذَهُ اللَّهُ مِنْهُ، كَمَا يَكْرَهُ أَنْ يُقْذَفَ فِي النَّارِ

Enes ibn-i Mâlik radıyallahu anh’ten rivayet edildiğine göre  Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem  şöyle buyurdu:

“Üç  özellik vardır; bunlar kimde bulunursa o, imanın tadını alır: 

Allah ve Rasûlü’nü, (bu ikisinden başka) herkesten fazla sevmek,

Sevdiğini Allah için sevmek,

Allah kendisini küfür bataklığından kurtardıktan sonra tekrar küfre dönmeyi, ateşe atılmak gibi çirkin ve tehlikeli görmek.” (Buhârî, Îmân 9, 14, İkrâh 1, Edeb 42; Müslim, Îmân 67.Ayrıca bk. Tirmizî, Îmân 10.)

İmanın Tadı ve İç içe Sevgiler 

Bu hadis-i şerif, imanın doyumsuz tadını alabilmemiz için gerekli olan üç temel şarttan bahsetmektedir. Bu üç şart, kalbinizin manen sağlıklı olduğunu gösteren işaretlerdir. Bunları madde madde ele almadan önce, her üç şartta da ortaya çıkan ortak vurgunun sevgi olduğunu tespit etmeliyiz: Başta sevgilerin en yücesi Allah (cc) sevgisi ve O’nun Elçisi’nin (sas) sevgisi sonra da Allah (cc) için olan diğer sevgiler. Mü’min kardeşine ve bizzat imana duyulan sevgi ki bu sevgi, imanı kaybetmektense ateşe atılmayı bile kabul ettirecek kadar güçlü bir sevgidir. Sevgi insanoğlunun en büyük ihtiyacıdır. Asıl önemli olan ise, insanın sevgisini kime ve nasıl yönlendireceğidir. Şimdi bunları görelim:

Allah Sevgisi

Allah (cc) sevgisi, bütün sevgilerin kaynağı ve sevginin varacağı son noktadır. Onsuz her sevgi eksik ve kusurludur. Mü’minler her şeyden çok Allah’ı severler.[1] Ne babaları, ne oğulları, ne kardeşleri, ne eşleri, ne aşiretleri, ne kazandıkları mallar, ne kesata uğramasından çekindikleri ticaret ve ne de hoşlandıkları evler; onlara Allah sevgisinden, Peygamberi’nin sevgisinden ve Allah yolunda cihâdın sevgisinden ileri olamaz. Olursa Allah’ın azabının onları beklediğini bilirler.[2] Zaten mü’minler bütün sevdiklerini de ancak Allah’ın izniyle severler. Allah’ı sevme iddiasının ispatı ise O’nun Peygamberi’ne tâbi olmaktır. Yüce Allah, Peygamberi’ne uyanları seveceğini ve günahlarını bağışlayacağını müjdelemiştir.[3]

Allah’ın sevdiği ve Allah’ı seven mü’minler de, kendileri gibi inanan kardeşlerine karşı alçakgönüllü; inançsızlara ve sapık inançlı kâfirlere karşı ise onurlu ve güçlüdürler. Hiçbir kınayıcının kınamasına aldırmadan Allah yolunda cihâd ederler. Bunlar Allah’ın yücelttiği en önemli erdemler olarak kendini gösterir.[4]

 Allah’ı Gerçekten Sevenler O’nu Tanıyanlardır

Allah sevgisinin kulda ortaya çıkışı ve kuvvetlenmesi, “ma’rifetullah”; yani Allah’ı tanıma derecesiyle doğru orantılıdır. Yani ma’rifetullah, muhabbetullahı doğurur. Kur’an-ı Kerim’de, “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu!”[5] buyrulurken bu manaya da işaret edilmiş olmaktadır. Ebû Tâlib el-Mekkî (rh.a)  -ö.386/996- Kûtu’l-Kulûb adlı eserinde, Allah’a daha yakın olanların ma’rifet (gerçek bilgi) sahipleri olduğunu, onların Allah’ın Zatını tanıdıktan sonra O’nun (cc) sıfatlarını müşahede seviyesine ulaşacaklarını belirtir. Öyleyse ma’rifet sahibi olan bu ariflerin Allah sevgisiyle avamın sevgisi nasıl aynı olabilir![6] Allah’ı hakkıyla takdir edemeyen sapık inançlı kâfirler[7] ise, marifetullahtan ve dolayısıyla sevgiden büsbütün uzaktırlar.

Allah’ı tanıyarak muhabbetullaha ulaşmanın yolu, Kur’ân ve sünnetten geçer. Böylece sevgisi bizde kökleşir ve artık biz, bu sevgimiz sayesinde imanın doyumsuz lezzetini tatmış oluruz.

Seven Sevdiğine İtaat Eder

Allah sevgisinin bazı belirtileri vardır. Bunlar beşerî sevgilerde de kendini gösterir. Öncelikle sevgiliye itaat, sevginin başlangıcında kendini gösteren bir belirtidir.[8] Allah’ı her şeyden çok seven mü’minler de Allah’a ve Rasûlü’ne can-u gönülden itaat ederler: “Aralarında hüküm vermesi için Allah’a ve Rasûlü’ne davet edildiklerinde mü’minlerin sözü ancak ‘İşittik ve itaat ettik.’ demeleridir. İşte asıl bunlar kurtuluşa erenlerdir.”[9] “Allah ve Rasûlü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur…”[10] Mü’min olduğunu söyleyip itaatten yüz çevirenler daha işin başında sevgilerine ihanet edenlerdir.                                        

Hakiki Sevgi Yüreğe İşleyendir

Yanında sevdiği anıldığında sevenin değişik hallere girmesi; meselâ kanının çekilmesi, renginin değişmesi[11], hakiki sevginin en başta gelen belirtilerindendir. Bu manada olmak üzere yanlarında Allah anıldığı zaman, Allah’ı çok seven hakiki mü’minlerin yürekleri ürperir.[12] Bu ürperme, sevginin verdiği coşku ile saygı ve korkunun verdiği haşyetin neticesidir. Allah’ın sonsuz büyüklüğü ve mükemmelliği ile nihayetsiz ihsanları karşısında biz kullara düşen hayranlık, minnettarlık ve şükrün eşlik ettiği bir sevgiyle Allah’a yönelmek; nefse ve şeytana uymanın yol açtığı bir gaflet ve nankörlük sonucu Allah’a isyan etmekten ve böylece Allah’ın sevgisini kaybedip, azabına duçar olmaktan korkarak yaşamaktır ki, bunun adı takvadır.

Seven Sevdiğini Dilinden Düşürmez                       

Sevgilinin adını dilden düşürmemek sevenlerin en başta gelen özelliklerindendir. Seven sevdiğini hem kalbi hem de lisanı ile çok anar.[13] Yüce Allah, kendisini çok zikretmemizi emretmektedir.[14] Akıllı mü’minler de Allah’ın emrine uyarak Allah’ı, ayaktayken, otururken ve yanları üzerinde yatarken; (yani her durumda ve her zaman) anarlar.[15] Böylece Allah’a ve ahiret gününe kavuşmaya ümit besleyen ve Allah’ı çok zikreden mü’minler, Allah’ın Elçisi’ndeki (sas) en güzel örnekliğe uymaya hazır hale gelirler.[16] Allah’ın Elçisi’ne (sas) uymakla da –daha önce geçtiği gibi- Allah’ı sevme iddialarını ispatlamış ve O’nun tarafından sevilme saadetini elde etmiş olurlar.[17]

Allah’ı zikretmek; kalple, bedenle ve dille yapılır. Kalple zikir, başta Allah’a iman etmekle, O’nun varlığını, birliğini ve kudretini gösteren delilleri düşünmekle, maddî manevî bütün nimetleri verenin Allah olduğunu hatırdan çıkarmamakla ve Allah’ı, zât, isim ve sıfatlarıyla tanımakla olur. Bedenle zikir, başta namaz olmak üzere zekât, oruç, hac, cihâd ve diğer ibadetlerle Allah’ı anmakla gerçekleşir. Dille zikir,  tehlîl[18], tahmîd[19], tesbîh[20], tekbir[21] ve benzeri ifadelerle Allah’ı anmak; Kur’an okumak, dua etmek, ilim müzakere etmek, iyiliği emredip kötülüğü yasaklamak gibi Allah’ı ve O’nun dinini hatırlatan şeyleri dile getirmekle olur.[22]

Sevgilerimize Yön Veren En Yüce Sevgi

Allah sevgisinin daha birçok belirtisi olmakla birlikte biz son olarak, Allah’ın sevdiğini sevmek ve sevmediğini sevmemekten bahsedeceğiz. Sevgilinin sevdiği her şeyi sevmek[23] ve sevgilinin sevdiği şeylere uygun davranmak[24], sevginin en önemli göstergelerindendir. Sevgili Peygamberimiz: “Sizi nimetleriyle besleyip yaşattığı için Allah’ı seviniz. Allah’ı sevdiğiniz için beni seviniz. Beni sevdiğiniz için de Ehl-i beytimi seviniz.” buyurmuştur.[25] Hakiki mü’minler, Kur’an ve sünnette Allah’ın değer verdiği ve sevdiği bildirilen tüm şeyleri sever ve sevgileri doğrultusunda davranış geliştirirler. Bazen sevgi ve yönelişlerinin hikmetini bilmeseler bile bu onları, sevgilinin arzusuna uymaktan alıkoymaz. Meselâ Allah’ın Elçisi (sas), Allah değerli olduğunu bildirdiği için Hacer-i Evsed’i öpmüştür. Sahâbîler de bu hususta O’nu izlemiştir.

Mü’minler, Allah’ın sevdiğini sevmek, sevmediğini sevmemek konusunda, fıtratlarındaki tabii yönelişlere bile muhalefet edebilen sevgi kahramanlarıdır. Onlardan hiçbir topluluğu; babaları, oğulları, kardeşleri veya (diğer) akrabaları da olsa Allah’a ve Peygamberi’ne düşman olan kimselere sevgi beslerken göremezsin.[26]Onlar, sevgilerine ve nefretlerine en Yüce Sevgili’nin emirleri istikametinde yön verenlerdir. Böylece, amellerin en faziletlisine erenlerdir.[27]

Allah’ı En Çok Seven Sevgili

Hiç şüphesiz Allah’ı en çok seven kişi, O’nun Sevgili Elçisi’dir (sas). İmanın doyumsuz lezzetini de en coşkulu şekilde O (sas) yaşamıştır. Sevgili Peygamberimiz (as)’in şahsında sevginin bütün belirtilerini en mükemmel şekliyle görebiliriz. Rabbini en iyi tanıyan O (sas)[28]; O (cc)’na en fazla itaat eden O (sas); O’nu en çok zikreden yine O (sas)’dur. Hz. Âişe (r.anha) annemiz, Sevgili Peygamberimiz (sas)’in –abdestsiz ve hatta cünüpken bile- daima Allah’ı zikrettiğini haber vermektedir.[29]

Sevginin Ölçüsü Fedakârlıktır    

Bir İslam büyüğü, “Dünyada her şeyin bir ölçüsü, tartısı vardır. Sevginin tartısı da fedakârlıktır. Fedakârlık yapmayanların sevgisine inanılmaz.”[30]demiştir. Efendimizin (sas) ve ashâbının hayatı da Allah yolunda, imanları ve sevgileri uğrunda yaptıkları fedakârlıklarla doludur.

Sevgili Peygamberimiz (as), İslam’ı tebliğ etmek için gittiği Tâif’te ağır bir hakaretle karşılaşmış; Mekke’ye dönüş yolunda Tâif liderlerinin kışkırttığı ayak takımı tarafından kilometrelerce takip edilip taşlanmış, mübarek ayakları kanlar içinde kalmıştır. Bu hâliyle, Mekkelilere ait bir üzüm bağına sığınan Peygamberimiz (sas), burada ellerini semaya açarak Rabbine çok içli bir yakarışla seslenmiştir: “İlâhî, kuvvetimin zayıfladığını, çaresizliğimi, halkın gözünde hor ve hakir görüldüğümü ancak Sana arz ederim. Ey merhametlilerin en merhametlisi!..”, diye duasına başlayan Efendimiz (sas), “Ya Rab! Eğer bana karşı gazaplı değilsen, çektiğim belâ ve sıkıntılara hiç aldırmam; fakat Senin merhametin bunları da göstermeyecek kadar geniştir.” sözleriyle Allah yolunda her türlü fedakârlığa hazır olduğunu ve sıkıntılara göğüs gereceğini ifade etmiştir.[31]

Gerçekten seven kimse, en zor anlarda bile sevdiğini incitecek söz ve davranışlardan kaçınır. Peygamberimiz (sas) de, oğlu İbrahim daha küçücük bir bebekken vefat ettiğinde, ona olan sevgi ve merhametinden dolayı gözyaşlarını tutamayarak ağlamış; fakat “Göz yaşarır, kalp üzülür. (Bunlar elde değildir.) Fakat biz, Rabbimizin razı olmayacağı hiçbir söz söylemeyiz. Ey İbrahim! Senin ayrılığınla çok hüzünlüyüz.”[32], buyurarak sevgi hassasiyetini korumuştur. Allah Rasûlü (sas) ve O’nun güzide ashabı Allah yolunda ve insanlara Allah’ı sevdirmek için[33] çilelere, işkencelere fedakârca katlanmış ve böylece sevgi imtihanından başarıyla geçerek imanın tadını doyasıya yaşamışlardır.

 

 


 


[1] Bakara Sûresi 2/165.

[2] Tevbe Sûresi 9/ 24.

[3] Âl-i İmrân Sûresi 3/31.

[4] Mâide Sûresi 5/54.

[5] Zümer Sûresi 39/9.

[6] Ebû Tâlib el-Mekkî, Kûtu’l-Kulûb,Mısır,1961,II/103; Râşit Küçük,Sevgi Medeniyeti,Ankara,1991,s.42.

[7] En’âm Sûresi 6/91 ve Zümer Sûresi 39/67.

[8] Aşk Risâleleri, Sır Yayıncılık İst. 2000 (Hâris el-Muhâsibî, Allah Sevgisi),s. 17.

[9] Nûr Sûresi 24/51.

[10] Ahzâb Sûresi 33/36.

[11] Aşk Risâleleri: (İbn Kayyim, Ravzatü’l-Muhibbîn),shf.:110.

[12] Enfâl Sûresi 8/2; Hac Sûresi 22/35.

[13] Sevgi Medeniyeti, shf. :48.

[14] Ahzâb Sûresi 33/41ve 42; Cuma Sûresi 62/10.

[15] Âl-i İmrân Sûresi 3/191; Nisâ Sûresi 4/103.

[16] Ahzâb Sûresi 33/21.

[17] Âl-i İmrân Sûresi 3/31.

[18] Allah’tan başka ilâh olmadığını; yani “Lâ ilâhe illallah” cümlesini söylemek.

[19] “Elhamdülillah” diyerek Allah’a hamd etmek.

[20] Allah’ı noksan sıfatlardan tenzih etmek; yani “sübhânallah” diyerek Allah’ın kusursuzluğunu dile getirmek.

[21] “Allahu ekber” diyerek Allah’ın en büyük olduğunu ilan etmek.

[22] Zikir kavramı için bakınız: Doç. Dr. İsmail Karagöz, Kur’an’da Zikir Kavramı ve Allah’ı Zikir, D.İ.B.

[23] Sevgi Medeniyeti,s. 49.

[24] İbn A’râbî,  İlâhî Aşk, İnsan Yayınları, İst. 1992, çev.:Mahmut Kanık, s. 169 .

[25] Tirmizî, Menâkıb: 32 No: 3789.

[26] Mücâdele Sûresi 58/22.

[27] “Amellerin en fazîletlisi: Allah için sevmek, Allah için buğz etmektir’’ (Ebû Dâvûd, Sünnet:3 No:4599)

[28] Sevgili Peygamberimiz: “Şüphesiz ki Allah’ı en iyi bileniniz ve O’ndan (cc) en çok korkanınız benim.” buyurur. (Müslim, Fedâil: 127-128).

[29] Buhârî, Ezân:19; Hayz: 8; Müslim, Hayz: 30.bâb 117. Hadis.

[30] Ahmed Ersöz, Abdülaziz Bekkine Hazretleri, İzmir, 1992 s.29.

[31]Heysemî, Mecmau’z-Zevâid: 6/35; Rudânî, Cem’ul-Fevâid, No:6406; Tecrid-i Sarîh Tercemesi (I-12), Ankara 1985, 2/759 431. Hadis’in Açıklaması.

[32] Buhârî, Cenâiz:43.

[33] Bir hadis-i şerifte, “İnsanlara Allah’ı sevdiriniz ki Allah da sizi sevsin.” buyrulmuştur.(Suyûti, el-Câmiu’s-Sağîr, No:3670).

Add new comment

Image CAPTCHA
Enter the characters shown in the image.