Hz. Hafsa(ra)’ya Sesleniş


Ezvâc-ı Tâhirâttan Mushaf’ı Muhafaza Eden Hanım


 

O, kültürlü ve bilgili,

İradesi pek kuvvetli,

Mekke’deki on yedi raculün yanında

Okuma yazma bilen, nadir bir hanımefendi.

Biraz sert, biraz celalli…

Ancak hakkaniyetli, tıpkı babası gibi…

 

Babası, Mekke’nin en yiğidi,

Kureyş’in, adı anılınca titrediği.

O Hattab oğlu Ömer,

Kim ona nasıl söz söyler?

 

Medine’ye hicret günleri…

Müminler yolcu, gizli gizli.

Ömer’in kılıcı havada, dilinde nara

“Çocuklarını yetim bırakmak isteyen

Çıksın karşıma!”

 

Hafsa bint Ömer… Biricik kızı.

Cahiliyyenin gömmek istediği

İmanla nurlanınca gözbebeği.

Muhacir ve mücahid,

Huneys b. Huzâfe ile evli.

Celâdetini babasından,

Verâ ve takvasını dayısından almış olmalı.

Dayısı Osman b. Maz’un;

Cahiliyyede içkiyi bırakan.

Erkam’ın evi kurulmadan daha

Resûl’un önünde Müslüman olan.

Fakat hasta olmuş yatıyor.

Yesrib’in havası ağır mı gelmiş ne?

Muhacirler, yeni alışıyorlar Medine’ye.

Vefat eden ilk kişi olarak

Gömülüyor Cennetü’l-Bakî’ye…

….

Bedir, Bedir, şanlı Bedir!

Yaşandın adın kaldı.

Hafsa’nın zevcine senden hatıra

Namınla, yaralı bir beden kaldı.

Vefalı eş vefat ediyor.

Kutlu dayının yanına defnediliyor.

….

Ömer b. Hattab’ın gözü önünde

göz aydınlığı eriyor.

Yaşananlar Hafsa’nın

genç yaşına ağır geliyor.

 

Osman b. Affan’a sorulur sual:

Hafsa’yı bilirsin, sen de zevceni yeni kaybetmişsin.

Osman hayâ zirvesi, önce düşünür.

Sonra bildirir düşünmediğini.

Zira Peygamber kızının acısı çok yeni.

Ömer’in alnındaki damar kabarır biraz.

Ancak sabretmesi gerektiğini bilir az.

Ebû Bekir’in kapısı çalınır bu sefer.

Ey sadık dost! Görmez misin? Kızım erimekte.

Ne dersin, akraba olsak mı seninle?

Ebû Bekir’de çıldırtan bir sükût,

uzadıkça uzar.

Ömer kızgınlık ve kırgınlıkla

Âlemlere Rahmet’in kapısına uğrar.

Ya Resûlallah! Bu nasıl arkadaşlık!

Hepsi var; asalet, güzellik, dindarlık.

Şefkat incisi, inci dişleriyle gülümser,

İster misin, ya Ömer,

Osman, Hafsa’dan hayırlı biriyle evlensin.

Hafsa da ondan hayırlıyla şereflensin.

 

Ömer’in saadetten başı döner.

Olacak Resûl’e kayınpeder.

Aman kızım, canım Hafsa’m dikkat!

Kıyamadığım, yanında sesimi çıkaramadığım,

Gözünün içine doyasıya bakamadığım Habîbullah’ın

Sakın ha gönlünü kırma.

 

Ey Peygamber Hatunları!

Biliriz, pek seversiniz Efendimizi.

Lakin incitmesin onu muhabbetiniz.

Dünyadan bezdirmesin çekişmeleriniz…

Kapılar güm güm vuruluyor,

Kulaktan kulağa bir haber yayılıyor;

Duydunuz mu?

Resûlullah hanımlarını boşamış.

Ne olmuş, ne olmuş?

Boşamış mı, boşamamış mı?

Müminler huzursuz, müminler sıkıntılı.

Mescitte herkesin gözü yerde.

Eldeki çöplerle yere hudutlar çizilmekte.

 

Ömer çok kızmış besbelli,

Şu hatunlar nasıl olur da üzer

Allah’ın Habîbi’ni?

Her seferinde söylememiş midir?

O’nu üzenin felah bulmayacağını

Belletememiş midir?

Hafsa Validemiz ağlamış besbelli.

Sebep ne olursa olsun;

İster meğâfir kokulu bal şerbeti,

İster Mâriye, ister kulağa fısıldanan

hilafet haberi…

Verilen sır açığa çıkmış,

Nebî’nin daralmış işte yüreği.

O ki Taif’i yaşamış, Mirac’a ermiş;

O ki hendeği kazmış, Kisrâları sermiş,

Fakat yokmuş gönlünde dünya hevesi.

İstemezmiş ehli beytin

Kalbine çöreklensin dünya sevgisi,

 

Onlar ki elçinin sırdaşı, ümmetin anneleri.

Annelik değil midir, ferâgatin zirvesi…

Annelerimiz, hakkınızda derler ki:

“Başkaları ile evli olsa imişsiniz

Dünya malına gark olur imişsiniz.”

Bu sözleri dillendirecek kadar

İleri gitmişsiniz.

 

Hafsa Validemiz! Kim bilir neler istediniz?

Belki bir elbise, birkaç arşın kumaş,

Belki bir gerdanlık en incesinden…

Neyin vardı ki:

Yarısı alta yarısı üste serilen bir şilte,

Çoğu zaman kaynamayan birkaç kap

Ve hediye edilen bir tulum bal.

 

Sizi kınamaya cüret edenler,

Evlerine çevirsinler gözlerini.

Sonra korkularına, isteklerine,

Kesat gitmesinden çekindikleri ticaretlerine.

Dünya hayatının geçici zevklerine…

Hafsa’nın babası, Resûl’ün celalli arkadaşı.

Ağır ağır çıkıyor meşrebenin merdivenini.

Hâtemu’l-Enbiyâ’nın kaldığı odacığı

İnceliyor nemli gözleri.

Hasır iz yapmış Resûl’ün böğründe.

İçeride ne taht var ne kapıda atlas perde.

Ya Resûlallah! Kayser yaşarken köşklerde

Sen böyle iz bırakan hasır üstünde…

Ey Ömer, razı değil misin?

Dünya hazları, onlara peşin ödenir,

Ebedi ahiret nimetleri, bize verilir…

 

Ya Resûlallah!

Boşadın mı hanımlarını,

Kopardın mı akrabalık bağımızı?

Hayır, boşamadım.

Ömer’in azı dişleri görünür sevincinden

Müjdeli haberi vermek için

Neredeyse düşecek merdivenden

Efendimiz güler dostunun haline

En büyük ders ehl-i beytine.

 

Şimdi muhayyerlik zamanı.

Dünya hayatına karşılık Allah ve Resûlü

Elbette ki en hayırlısı ahiret yurdu.

Bu meseleyle tercihiniz tarihe yazıldı.

Müminlerin zihnine mücevherle kazındı.

 

Ne zaman tercihte kalsak, dünya ile ukbâ arasında

Aklımıza gelir hemen Hz. Aişe ile Hz. Hafsa

Ana babaya danışmaya ne hâcet, ahiret kararında.

Cennete koşmak gerek, yolunda hendek olsa da.

….

Hafsa validemiz!

Sen ki ehli beyttensin.

O’nu gören en yakın gözlerdensin.

Sohbetini kulaklarınla işitensin.

İşittiğini başkasına işittirensin.

 

Okuryazar idin, bir Mushaf da kendine yazdırır idin.

“Orta namazı muhafaza edin.” âyetine gelince

“İkindi namazı”nı şerh düşer idin.

Baban, seferdeki kocasına

hasret türküsü yakan kadını duyduğunda,

“Kaç ay ayrı kalınır?” diye danışılan hanım idin.

İki kapak arasına alındığı zaman Kur’an,

Muhafaza etsin diye emanet edilen idin.

Sen Ömer’in kızı, Abdullah b. Ömer’in ablası,

Özü sözü bir,  dahası savvâme idin.

Fazla söze ne hâcet,

O’nunla şereflendin, O’nunla şereflendi kâinat,

Üzerinize olsun tahıyyât, tayyibât ve salevât.

Yazar: 

Add new comment

Image CAPTCHA
Enter the characters shown in the image.