İman, mü’mini aziz yapar; aktif, fedakâr, vefalı ve cesur bir insan çıkarır ortaya. Allah’ın en büyük olduğunu haykıran insan, insanların önünde eğilmez, onurundan taviz vermez. Mü’min, bakarken Allah’ın nuruyla bakar, ferasetinden korkulur. Yürürken yere basar, konuşurken doğruyu konuşur. Mü’min muhteşemdir. İmanı ona sürekli bir ihtişam verir. Mü’min ihtişamını korur.
Mü’min, muhteşem olduğu için gelip geçen olayların, sıkıntıların altında ezilmez. Dar düşünceler peşinde olmaz. Tavırlarında ve tutumlarında imanının ihtişamı vardır. Büyük düşünür, büyük yapar.
Muhteşem bir imanın ihtişamını taşıyan mü’min, kendini Allah’a dayar. Acizden medet ummaz; kendisi gibi fanilere bel bağlamaz. İmanının kıymetini bilir. İmanını güçlü tutacak işleri benimser; onu Allah’ın en büyük ihsanı olarak canı, cananı bilir. İmanın ihtişamını yansıtan bakışlarla bakar. Tuttuğunu öyle tutar. Saldığını öyle salar.
Mü’min, imanıyla, amel ve ahlâkıyla muhteşemdir. Azizdir, değerlidir. Allah katında değerlidir, mü’min kardeşleri yanında değerlidir.
…
Allah’ı Tanımak İhtişamı Artırır
Mü’minin Allah Teâlâ hakkındaki bilgisi derinleştikçe, iman menşeli ihtişamı da büyür. Allah’ın zatını tanımak, razı olacağı ve gazap edeceği şeyleri bilmek, O’nun kitabını anlayabilmek; hayatın sırrına vâkıf olup dolu dolu yaşamaktır.
Allah’ı, emir ve yasaklarını, şeriatını bilmek, bilgiyi tatbikata koyabilmek, Allah’ın razı olacağı yolda bulunmaktır. Bunun bir anlamı da sürekli Allah’ın korumasında olmak, O’nun yardımını hissederek yaşamaktır.
Allah’ı tanıyan O’ndan korkar. O’ndan korkan azabından emin olur. Nihai gaye ve en büyük emel de budur.
Mü’min, Rabbini görüyor gibi ibadet etme düzeyine gelince ihtişamın zirvesine çıkmış olur. Şehadete koşacak hâle gelir. Malını infak etmekte tereddüt etmez. Sevdiğini Allah için sever, buğzu Allah için olur. O artık yeryüzünde yürüyen bir melektir.
Kulları arasında ancak âlimler Allah’tan hakkıyla korkacakları için, Allah’ı tanıtan Kur’an’ı, Allah adına konuşmuş olan Peygamber aleyhisselam’ın mirasını öğrenmeye çalışır. Allah’ın mülkünde tefekkür eder. Kur’an okudukça imanı artar, kendine güveni artar.
Allah’ı tanıyan biri olarak O’nu çok zikreder. Allah’ı zikredenle zikretmeyen arasındaki farkın diri ile ölü arasındaki fark gibi olduğunu bilir. (Buharî, Daavat, 66-6407)
Yapabileceği bir nafile üzerinde yoğunlaşarak veya nafileleri önemseyerek Allah’a yakınlığını artırır. Bu yakınlık sayesinde Allah’ın veli kulu olur. (Buharî, Rekaik, 38-6502)
…
İhtişam Sıradanlığa Manidir
İman farkı gündelik hayatta ve idealde kendini gösterir. Sevdiğini yalnız Allah’ın rızasını esas alarak sever, buğz ettiğinde de durumu böyledir.
Vatandaşlardan bir vatandaş, evden işe, işten eve; ezan okununca camiye giden insan seviyesi imanın yerleştiği bir kalbin sahibinin seviyesi değildir. Giyimden yürüyüşe kadar her şeyde fark kendini gösterir.
“Üç şey vardır ki kimde onlar varsa imanın tadını bulmuş olur:
Allah ve Peygamberi, ikisinin dışındaki herkesten daha sevgili olur ona.
Sevdiğini sadece Allah için sever.
Ateşe atılmaktan korktuğu gibi küfre dönmekten korkar.” (Buharî, İkrah, 1-6941; Müslim, İman, 15-164)
…
Çevresini Seviyeli Tutar, Çevreyi Muhafaza Eder
Mü’min Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in, münafıklaştığını söyleyen Hanzala’ya yaptığı uyarının inceliğini kavramaya çalışır:
“Nefsimi elinde tutana yemin olsun ki siz hep benim yanımda olduğunuz gibi devam edecek olsanız, melekler yataklarınızda ve sokaklarda sizinle musafaha ederdi. Ama Hanzala, bir öyle bir böyle.” (Müslim, Tevbe, 3- 6900; Tirmizî, Sıfatülkıyameti, 59-2514)
Hanzala, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in huzurundaki imanî heyecanını, çoluk çocuğunun arasına karıştığında koruyamadığını, bu durumun da bir tür münafıklaşma olduğunu söyleyerek şikâyette bulunmuştu. İhtişamın mescit ve evde aynı düzeyde kalmayı gerektirdiğini zannetmişti. İniş ve çıkışları helak olmak olarak telakki ediyordu. Gerçek ise öyle değildi.
Sokak şartlarında mescitteki pozisyonu devam ettirmek mümkün değildi. İman aynı iman olarak kalacak ama sokaktaki pozisyon sokağa, evdeki de eve uygun olacaktı. Ama imanın ihtişamından taviz vermeden olmalıydı bu. Mü’min muhteşemdir diye uyumaz, yemez, gülmez, yorulmaz diyemeyiz. İhtişamına uygun olmayanı yapmaz, deriz.
O ihtişama uygun olmayan insanla oturup kalkmaz, deriz:
“Kişi arkadaşının dini üzeredir. Sizden biriniz, kiminle arkadaş olduğuna baksın.” (Ebu Davud, Edeb, 19-4833; Tirmizî, Zühd, 45-2378)
Günahlara karşı gevşekliğin, kendisini Allah’tan uzaklaştırabileceğini bilir ve günaha taviz vermez. Günahkârlarla mesafeli kalır.
Bedene giyilen elbisenin eskidiği gibi imanın da eskiyebileceğini bilir. Allah’tan imanını kalbinde yenilemesini ister. (Müstedrek, 5)
Mü’min güzeldir, muhteşemdir. İman farklıdır. O farkı hisseden daha da farklıdır.
…
İhtişam Testi
İmanın üzerimizde bıraktığı izin, bize oluşturduğu kimliğin ne düzeyde olduğunu biz de test edebiliriz:
Mü’min kardeşlerimize yüreğimizde ne kadar yer açabildiğimizi,
Dünyevileşme istilasına karşı ne durumda olduğumuzu,
İbadetlerden haz alıp almadığımızı,
İnfak edip etmediğimizi,
Gözlerimizdeki rutubeti,
Haramlardan ne kadar kaçındığımızı,
Kur’an’la alakamızı,
Sabır ve sebatımızı,
Tevekkülümüzü, rızık endişemizi, umudumuzu,
Allah’a davette görev alabilmemizi test ederek, imanın ihtişamını ölçebiliriz.
Ölçümümüz sahabiler üzerinden olmalıdır elbette…
Add new comment