Zulüm ve zorbalığın hüküm sürdüğü, insanların savaşacak kimse bulamadıklarında kardeşlerine saldırdığı günlerdi. Kan dökmek için fırsat kollayanlar, bazen bir deveyi bahane ederek yıllarca savaşırlardı.
Vahiy, önce insana insanı tanıtır. Kendinin aşkın boyutuna iman etmesini ve bunun gereğini amele dökmesini ister ondan. Bu ilmin kapısı, itikad etmekle açılır. Rasûlullah (s.a.s) bir başka şey için değil, ancak ahlakı ...
İnsan, Rabbimizin en güzel fıtratta yarattığı, akıl, idrak ve irade bahşettiği mükerrem varlıktır. Yaratan, hem bedenini hem de çevresini sayısız nimetlerle donattığı bu varlığı hayatın içine başıboş bırakmamıştır.
“Câhiliye(t)” kelimesi, “cehl” kökünden türetilmiş “câhil” kelimesinden yapılma bir mastardır; sözlüklerde bu kelimeye ilmin zıddı olarak “bilgisizlik, câhillik anlamı verilir. “Nefsin ilimden, bilgiden yoksun olması” durumunu ifade eder.
Arazisi, susuz ve ekinsiz bir sahra olduğu için Mekke halkı diğer Araplardan farklı olarak ticarette ilerleyip, üstünlük kazanmışlardı.[1] Bütün Arap kabileleri Kureyş’e saygı gösteriyordu. Zira Kureyş; Kâbe’nin idaresini yürütüyor, onu muhafaza ederek şerefini koruyordu.
Hz. Ömer'in kızını diri diri gömmüş olması mümkün değildir. Zira Hz. Ömer müslüman olmadan önce üç evlilik yapmış, bu evliliklerden dört erkek ve bir kız çocuğu olmuştur. Hz. Ömer'in bu tek kızı, en büyük çocuğu olan ve İslamdan beş sene evvel doğan, Hz. Hafsa'dır.
Bizlere düşen; her durum ve şartta Allah ve Rasûlü’ne tam teslim olmak, sabır-sebat göstermek, sadece gayret edip sonucu Allah’tan beklemek, başımıza gelen kötülükleri kendimizden iyilikleri Allah’tan bilmek, olayların içine gizlenen hikmeti fark edebilmek, her işte bir hayır görebilmek…
Toplumumuzda cahil insan, bilgisiz insan olarak anlaşılmaktadır. Bilgisiz insan, “cahil” kavramı için belki de en son düşünülmesi gereken anlamdır. Nimetlere karşı nankör olmak ve davranışlarında hiçbir ölçü kabul etmemek, bunları yaparken de hiçbir ilme dayanmamak, cahilin tipik üç özelliği olarak karşımıza çıkar. Cahilin yaşadığı sosyal yapıya “cahiliye” ismi verilir.
“O zaman inkâr edenler, kalplerine taassubu, cahiliye taassubunu, yerleştirmişlerdi. Allah da Elçisi’ne ve müminlere sükûnetini/güvenini indirdi, onların takva sözüne tutunmalarını nasib etti. Zaten onlar buna lâyık ve ehil kimselerdi. Allah her şeyi bilendir.”(Fetih 48/26)
Cahiliyye Devri, mal çokluğuna ve kabile nüfuzuna dayanan, ensâb ilminin geliştiği bir ortamda nesebi karmakarışık eden uygulamaların yer aldığı bir dönem. Kocası ölen kadınların, üvey oğullarına miras kaldığı...