3 yıl önceydi! Mekke’de 16 yaşında bir yetim ile karşılaşmıştık. Aslında oğlumun okuldan arkadaşıydı o yetim. Otelimiz Ebu Kubeys tepesinin arkasındaki boş, kayalık alana bakıyordu.
Hz. Peygamber ve Müslümanlar, hicretle birlikte, hem gayri müslimlerle aynı şehri paylaşma olgusunu tecrübe ederek İslâm’ın bu konuda vaz ettiği prensipleri pratik olarak hayata geçirmişler hem de kendi aralarında dayanışma ve yardımlaşmanın sıra dışı örneklerini ortaya koymuşlardır.
Ruhlar bedene, bedenler dünyaya göç ediyor. Ana yurt cennet, vefalı bir dost gibi yeniden göç bekliyor. Dünyanın sadrı Mekke. Lakin putlar dolmuş içine. Kalpler kara noktalarla dolmuş. Yetimin gözyaşı; gömülen kızın saçı kara.
“Allah yolunda hicret eden, çok bereketli yer ve genişlik bulur. Evinden Allah’a ve peygamberine hicret ederek çıkan kimseye ölüm gelirse, onun ecrini vermek Allah’a aittir. Allah, bağışlar ve merhamet eder.” (Nisâ 4/100)
Hacer ve yavrusu çok uzaklardan gelmişlerdi. Ama niçin geldiklerini bilmiyorlardı. Çölün ortasıydı. Hiç kimseler yoktu. Allah’ın arzı ne kadar da genişti. Çok uzaklara gelmişlerdi. Hacer, İbrahim’e baktı. O hiç konuşmadan dönüp gidiyordu. Dayanamadı ve sordu:
Dünya durdukça, nefis ve şeytan var oldukça müminin hicreti hiç bitmez. Uzun bir yürüyüştür hicret. Esaretten hürriyete, isyan bataklığından itaat gülistanına uzun bir yürüyüş… Mümin insanın ömrü oldukça sürdüreceği bir özgürlük seferidir hicret.
Her göçün arkasında büyük acılar ve onulmaz yaralar bulunmaktadır. Bunları azaltan ve etkisini unutturan tek bir şey vardır: Kucak açanların tutumu. Göç edenlere sığınmacı, mülteci, kamplarda yaşamak zorunda kalan insanlar gibi muamele edilmesi halinde acıların unutulamayacağı, belki de daha da artacağı aşikârdır.
Müslüman oldukları için Mekkeli müşriklerin zulüm ve işkencelerine maruz kalıp, imanlarını korumak için evlerini, mallarını - mülklerini bırakarak önce Habeşistan'a, sonra Medîne-i Münevvere’ye hicret eden Mekkeli Müslümanlar.
“O zaman inkâr edenler, kalplerine taassubu, cahiliye taassubunu, yerleştirmişlerdi. Allah da Elçisi’ne ve müminlere sükûnetini/güvenini indirdi, onların takva sözüne tutunmalarını nasib etti. Zaten onlar buna lâyık ve ehil kimselerdi. Allah her şeyi bilendir.”(Fetih 48/26)