Rihan KIVLIĞ

Mescid-i Haram’da Bir Başkadır Duygular

hafifleyen vicdan derinden bir “elhamdulillah” der ve ruh bu hafifliğin, zindeliğin hakkını verme duygusuyla şahlanır. Gece gündüz Rabbinin huzurunda, O’na kendisini biraz daha göstermek ve “Ben de buradayım Ya Rabbi!” diyebilmek için divane divane döndüğü beytinin etrafında biraz daha hızlanır adımları aşkla…

Gönüller O’nun Sevdasıyla Çarparken

Oraya kavuşan her âşık gönül, göklerin derinliklerinden sonsuzluğa açılıyor gibi büyülü bir zaman koridoruna girer. Bir şiir gibi dinler Medine’yi semadan, bir kevser gibi yudumlar ve her saniye yıkar benliğini. Zaman burada o kadar bereketli, o kadar aydınlık, o kadar gönül alıcı ve hülyalara o kadar açıktır ki, o mekânın sahibine vurgun her gönül, Asr-ı Saadet’te yaşıyormuşçasına Nebî’nin (s.a.s) o nurdan çehresine dokunur gibi olur.

Katre-i Rahme

Gözyaşı, gözlerimizin tek işlevinin ‘görmek’ olmadığını anlatan bir hazinedir. Rahmet-i İlahî’nin damla damla olmasıdır. İnsan olabilmenin mührüdür yüreklere vurulan. Yaradan’ın yarattığına kattığı en güzel sırdır. Nurdan bir ışıktır suretlere yansıyan. Ulvî hislerin çepeçevre ruhu sardığı anın beyanıdır gözyaşları…

Emanın Senin Olsun, Bana Allah Yeter!

Hz. Ebû Bekir için, dini adına tebliğ yapamadığı, insanların elinden tutamadığı, namazını kılıp Kur’ân’ını açıktan okuyamadığı yerde, bir müşriğin koruması altında yaşamaktansa Allah’ın inayetine sığınmak daha makûldü. Aslanı zincire vurup bağlamak gibi bir şeydi bu.
Subscribe to RSS - Rihan KIVLIĞ