Allah, Beni Senden Korur

Mahmut OLGAÇ –

Zatu’r-Rika’ Gazvesi ve Namazın Önemi

Hicretin 3. yılı[1], rebiülahir ayında[2], Allah’ın Resûlü Gatafan kabilesinin (Muharip ve Sa’lebe kollarının) Necid bölgesindeki Zû Emer’de toplanıp, Medine’ye baskın yapma hazırlığında oldukları haberini aldı. Bunun üzerine Resûlullah Medine’de, yerine Ebu Zerr el-Ğıfari’yi veya Osman b. Affan’ı bırakarak[3] bir miktar süvarinin yer aldığı yaklaşık 450 kişilik birlikle[4] bunlar üzerine harekete geçti.

Bu gazveye; Gatafan, Enmar, Zû Emer, Necid gibi farklı isimler de verilmiştir.[5] Zatu’r-Rika denilmesi ise bu savaşta Müslümanların sancaklarını yama olarak kullanmaları veya o bölgede zatu’r-rika denilen bir ağaç sebebiyledir.[6] Müslümanlar sefer sırasında, Cebbar isimli Sa’lebli birisine rastlayıp ondan Gatafanlılar hakkında bilgi aldılar. Bu kişi, Peygamberle görüşmesinin ardından Müslüman oldu ve orduya kılavuzluk etti. Müslümanlar düşmanlarının mevkiine geldiklerinde, onlar çoktan dağ başlarına çekilmişlerdi. Orada mola verildi. Çok sayıda düşman askerinin olması ve iki tarafın birbirine yakın olması sebebiyle tedirginlik hâkim oldu ve Peygamber, namazları korku namazı olarak kıldırdı[7]. Bu hususa Kur’an-ı Kerim’de Nisa suresi 102. ayet-i kerime şöyle işaret eder: “Sen de içlerinde bulunup onlara namaz kıldırdığın zaman onlardan bir bölük seninle beraber namaza dursun, silahlarını da alsınlar. Bunlar secde ettiklerinde ötekiler arkanızda olsunlar, sonra henüz namazlarını kılmamış bulunan bölük gelip seninle beraber namazlarını kılsınlar ve bunlar da ihtiyat tedbirlerini ve silahlarını alsınlar. Kâfirler isterler ki siz silahlarınızdan ve eşyalarınızdan gafil olasınız da üzerinize ansızın bir baskın yapsınlar. Eğer yağmur yüzünden bir zarar görürseniz veya hasta olursanız silahlarınızı bırakmanızda size bir günah yoktur. Yine de ihtiyat tedbirinizi alın! Allah elbette ki, kâfirler için alçaltıcı bir azap hazırlamıştır.”[8]

Bu sefer sırasında Peygamber’e bir suikast girişiminde bulunulmuştur: Saldırının yapılacağı gün yağmur yağmış, düşmanın dağılmasının ardından ise Peygamber, vadinin içlerine çekilmiş ve elbisesini, kurutmak için bir ağaca asmıştı.[9] Bu sırada Beni Muharib’den Ğavres isimli bir adam arkadaşlarına:

-Sizin için Muhammed’i öldüreyim mi, diye sordu. Arkadaşları:

-Tabi ki, fakat nasıl öldüreceksin, dediler. O da:

-Onu parçalayacağım, dedi. Peygamber kılıçsız bir şekilde otururken Ğavres O’nun karşısına çıktı:

-Ey Muhammed, benden korkuyor musun, diye sordu. Peygamber (sas):

-Hayır, senden korkmuyorum, diye yanıtladı. Ğavres :

-Nasıl korkmazsın? Benim elimde kılıç var, deyince Hz. Peygamber:

-Allah, beni senden korur, diye yanıtladı.[10]

Olayın başka rivayetlerinde kâfirin; “Seni, benden kim koruyacak” diye sorduğu Peygamber’in; “Allah” dediği bunun üzerine kâfirin kılıcını elinden düşürdüğü ve çaresizlikle teslim olduğu da kaydedilmektedir. Her halükarda bu suikast girişimi Allah’ın izniyle başarısız olmuştur.

Seferden dönüş sırasında düşmanlar, Müslümanları tedirgin etmek istediler. Bir gece çok tehlikeli bir vadide mola verildi. Hz. Peygamber, biri ensardan biri muhacirlerden iki nöbetçi tayin etti. Onlar da aralarında gecenin hangi kısımlarında nöbet tutacaklarına dair anlaştılar ve muhacirlerden olan nöbetçi yattı. Diğeri ise namaza durdu. Bu sırada onları gözleyen düşman askerlerinden biri Ensari’ye bir ok attı. Ok isabet etti ancak o namazını bozmadı. Nihayet kendisine isabet eden üçüncü okun ardından arkadaşını uyandırdı. Arkadaşı, ilk okun ardından kendisini niye uyandırmadığını sorunca, “Ok beni yaralasa da namazı bölmek istemedim.” diye yanıtladı ve şöyle devam etti:

-Eğer Resûlullah (sas) beni burayı korumakla görevlendirmeseydi, namazı bölmektense bu yaranın beni öldürmesini tercih ederdim.[11]

Yaklaşık on bir gece devam eden bu gazve iki taraf arasında bir çatışma yaşanmadan neticelenmiştir. Ayrıca Müslüman için namazın ehemmiyeti ve ashâbın namaza karşı hassasiyeti, günümüze parlayan bir yıldız misali ışık tutmaktadır.

Hz. Peygamber’in “gözümün nuru dediği”, ashâbın nefsine tercih ettiği namazı gereği üzere yerine getirebilenlerden olmak temenni ve duasıyla.



[1] İslam Tarihi, M. Asım Köksal, c.III-IV, s.461.

[2] İbn Hişam, (Naci İbrahim Sevid tashihi), s.557.

[3] İbn Hişam, s.557.

[4] İslam Peygamberi, Muhammed Hamidullah, c.I, s.426.

[5] İslam Tarihi, M. Asım Köksal, c. III-IV, s. 461.

[6] İbn Hişam, s. 557.

[7] İbn Hişam, s.557.

[8] Kuran Yolu Türkçe Meal ve Tefsir, c.II, s.128.

[9] İslam Peygamberi, Muhammed Hamidullah, c.I, s.305.

[10] İbn Hişam, s.558.

[11] İbn Hişam, s.560.

Yeni yorum ekle

Image CAPTCHA
Enter the characters shown in the image.