Bilâl b. Rabah Mekke’de ya da Taif ile Yemen arasındaki Serat’ta doğmuştu.[i] Cumahoğullarından adı bilinmeyen birinin belki de Ümeyye b. Halef’in kölesiydi.[ii] Zekâsı ve sesinin güzelliğiyle dikkatleri çekse de nihayetinde bir köleydi. Köle olarak doğmuş, köle olarak büyümüş Bilâl için hürriyet ya şarkılarda duyduğu bir kelime ya da masallarda anlatılan kuru bir hayal olmuştu. O, efendisinin sürüleri arasında gidip gelen, yalnızca ona hizmet etmek için yaratıldığını zanneden, Habeşli siyah bir kadının kara bahtlı çocuğuydu.
Bilâl-i Habeşî İslam’ın henüz ilk günlerinde yüce İslam davetçisi Hz. Ebû Bekir’in davetiyle Müslüman oldu.[iii] O, Mekke’de Müslüman olduğunu herkesten önce ilan eden yedi kahramandan birisiydi.[iv] Onun Müslüman oluşu Kureyş’in ileri gelenlerini öfkeden çılgına çevirdi. Ümeyye b. Halef, Bilâl’in elbiselerini çıkartmış, ellerini ayaklarını zincirlemiş, Bathâ Vadisi’nde sırtüstü yatırıyor, üzerinde türlü işkenceler deniyordu.
Bathâ Vadisi’nde zayıf bir köle aç susuz bırakılmış, demir bir zırhın içine konulmuş, zırh çölün şiddetli sıcağında kor ateşe dönmüştü. Vicdanlar kurumuş, bir damla su verilmiyor, Bilâl’in vücudu âdeta kavruluyordu. Yediği dayağın şiddetinden bayılıyor, ayıldığında ise “Allah bir!” diye haykırıyordu. Nasıl dayanabiliyor; neden hâlâ direniyor; putları övecek, zalimlerin gönlünü hoş edecek bir çift sözü neden söylemiyordu? Bu sabrı, bu gücü nereden buluyordu? Bu durumu bir türlü anlayamayan zalimler, öfkeden kudurmuş bir şekilde zulümlerini kat be kat artırıyorlardı.
Kim Daha Güçlü?
Ümeyye b. Halef, Bilâl’in göğsüne büyük bir kaya parçası koydurmuş, tepesinde dikilmiş soruyor: Kim daha güçlü, efendin mi yoksa bir olduğunu söylediğin Rabbin mi? Bilâl korkuyu çoktan öldürmüş, güçlükle de olsa haykırıyor:
“Allahu ehad, Allah bir!”[v]
Efendileri “Öyle söyleme, bizim dediğimiz şeyleri söyle.” dediklerinde, Bilâl dilim dönmüyor, diye cevap veriyor.[vi]
Siyah bir köle Mekke’nin ileri gelenlerini, kendilerini şehrin sahibi zanneden müstekbirlerini mağlup etti, onları çaresiz bıraktı. Bilâl’i öldürseler onun kahraman olacağını, bıraksalar âleme rezil olacaklarını düşündüler. Ne yapıp etmeli, bu kölenin inadını kırmalı, iradesini ele geçirmeli, Bilâl İslam’dan vazgeçip Muhammed aleyhisselam’ı terk etmeli, insanlar onu Allah Rasûlü’ne hakaret ederken görmeliydi. Böylece diğer kölelere ibret olacak, artık kimse Müslüman olmayı aklına bile getirmeyecekti. Ama olmadı, Habeşli siyah köle direniyor, o direndikçe Kureyşli firavunların iktidarı derinden sarsılıyordu.
Ümeyye çaresiz, düne kadar bana parmaklarımdan daha itaatkâr olan Bilâl ne oldu da değişti, nasıl oluyor da bunca işkenceye, tarifsiz acıya tahammül ediyor, diye düşünüyor; imanı ve imanın verdiği sınırsız gücü aklı almıyordu. “Vallahi, ya Muhammed’i inkâr eder, Lat ve Uzza’ya taparsın ya da ölünceye kadar bu hâlde kalırsın.” diyerek tehditler savurduğunda Bilâl hiç de oralı olmadı. “Ehad Ehad!” diyerek kararlılığını ortaya koydu[vii] ve ekledi:
“Vallahi, onları kızdıracak daha ağır bir söz bilseydim onu söylerdim.”[viii]
Nihayet Ümeyye Bilâl’in boynuna bir ip geçirip onu şehrin serserilerine teslim etti. Bilâl ve Âmir b. Füheyre Mekke sokaklarında sürükleniyor; onların sloganları Mekke vadilerinde, dağlarında, sokaklarında yankılanıyordu:
“Biz Lat, Uzza ve Buvane’yi reddediyoruz. Allah birdir, Ondan başka ilah yoktur.”[ix]
Bilâl’in işkence altında dilinden düşürmediği “Ehad” ifadesi mazlumların, şiddet gören kölelerin, fakir ve gariplerin parolası olmuş; Mekke çözümsüz, Ümeyye ve Ebû Cehil çaresiz kalmıştı.
Ebû Bekir Efendimizdir
Hz. Ebû Bekir, İslam’ın yüce kahramanı, peygamberlerden sonra insanlığın ulaşabileceği zirve noktası. Yüzü, gönlü tertemiz bir Allah dostu. Kaç zamandır Bilâl’i düşünüyor, Bilâl’in yediği kırbaçları, dayakları, göğsüne konan kayanın ağırlığını, çöldeki demirin nasıl da yaktığını yürekten hissediyor; kardeşi Bilâl’i nasıl kurtaracağının hesabını yapıyordu. Sonunda zalim Ümeyye’nin karşısına çıktı:
“Daha ne zamana kadar bu zavallıya zulmedeceksin? Hiç mi Allah’tan korkmuyorsun?”
Ümeyye, Ebû Bekir’e nefret dolu bir ifade ile baktıktan sonra: Onu bu hâle sen getirdin. İnancını sen bozdun. Çok istiyorsan sen kurtar, dedi.
Ebû Bekir zaten bunu bekliyordu. Benim yanımda Bilâl’den daha güçlü kuvvetli bir köle var. Üstelik senin dininden. Bilâl’in karşılığında onu sana vereyim. Ümeyye bu teklifi kabul edince Ebû Bekir Bilâl’i aldı ve Allah rızası için azad etti.[x]
Başka bir rivayete göre Ebû Bekir Bilâl’e karşılık çok yüklü bir servet ödedi. Ümeyye parayı aldıktan sonra, “Sen zararlı çıktın. Bir dirhem bile ödeseydin onu sana verirdim.” deyince Ebû Bekir’in cevabı suratında patladı: “Yüz altın dahi isteseydin öder, Bilâl’i senden alırdım.”[xi]
Hz. Ömer bu tatlı hatırayı anlatır ve şöyle derdi: Ebû Bekir efendimizdir ve efendimizi azad etmiştir, yani Bilâl’i.[xii]
Bilâl, o günden sonra Efendimizden hiç ayrılmadı ve O’na hizmet etti. Böylece şereflerin en büyüğüne erdi. Medine’ye hicret ettikten sonra İslam Devletinin hazine bakanı oldu. Mekke sokaklarında “Allahu Ehad!” diye haykıran köle Bilâl’e Cenab-ı Hakk “Allahu Ekber” diye ezan okumayı nasip etti. O, İslam’ın ilk müezzini oldu. Mekke fethedildiğinde Kâbe’nin damında ezan okuyan, Kudüs’te “Allah en büyüktür” diye haykıran Bilâl-i Habeşî idi. Ömrünün sonlarında cihad meydanlarındaydı. Efendimizin Refik-i A’la’ya gidişinden sonra O’nun hasretiyle yanan Bilâl ölümü sevinçle karşıladı. Yarın sevgilime, Muhammed ve arkadaşlarına kavuşacağım diye gülümseyerek Rabbi’ne yürüdü.[xiii]
[i] Zehebi, Siyeru A’lamunnübelâ,I,351.
[ii] Belâzurî,Ensâbu’l-Eşrâf,I,184.
[iii] Belâzurî,Ensâbu’l-Eşrâf,I,184; Mustafa Fayda,Bilâl-i Habeşi,VI,152.
[iv] İbn Sa’d,Tabakat,III,232.
[v] Ahmed b. Hanbel, Müsned,I,404; İbn Sa’d,Tabakat,III,233.
[vi] İbn Sa’d,Tabakat,III,232; İbn Esir,Üsdü’l-Ğabe,I,243.
[vii] İbn Hişâm,Sire,I,340.
[viii] Zehebi,Siyeru A’lam,I,352.
[ix] İbn Sa’d,Tabakat,II,232.
[x] İbn Hişâm, Sire,I,340.
[xi] Zehebi,Siyeru A’lam,I,353; Ebu Nuaym,Hilyetu’l-Evliya,I,150.
[xii] Buhârî, Fezâilu Ashâbi’n-Nebî 23.
[xiii] Zehebi,Siyeru A’lam,I,359.
Yeni yorum ekle