Peygamber’e itaatin en güzel örneklerini ashâb-ı kirâm ortaya koymuştur. Onlar Rasûl-i Muhterem Efendimizin emirlerine kayıtsız şartsız uyar, onun öl dediği yerde ölmeyi en tabii görev bilirlerdi.
Sevgili Peygamber Efendimiz, Medîne’de, Hicretin on birinci yılının Rebîülevvel ayının on ikisinde (08 Haziran 632) Pazartesi günü öğleye doğru vefat etti. Sahâbe-i kirâm efendilerimiz, önce bu vefat olayını kabul edemediler. Hz. Ebû Bekir (r.a.) gelip bu gerçeği ilan ettikten sonra herkes O’nun vefat ettiğini kabul etti.
Selâm, İslâm’ın şiârıdır, nişanesidir. Müslümanların güzel duygularını özetleyen en güzel kelimelerden biridir. Bir yere girerken selâm verilir, bir yerden çıkarken selâm verilir, bir kişiyle, bir toplulukla karşılaşınca selâm verilir… O, sevginin ve kaynaşmanın artmasına vesiledir.
Emanet, hıyanetin aksine emniyettir, güvendir, korku ve endişeden emin olmaktır. Korumak ve saklamak demektir. Emanet mümin olmanın şartıdır. Çünkü mümin; elinden ve dilinden emin olunan kişidir. O; peygamberî bir sıfat taşıdığını bilerek izzetle yaşayandır.
Eykeliler de Şuayb’ı yalanladılar. Hâlbuki Şuayb (a.s) onlardan da imanlı, güvenilir insanlar olmalarını doğru terazi ile tartmalarını, halkın eşyalarını değerinin altına düşürerek almamalarını, yeryüzünde anarşi ve fesat çıkarmamaları, yol kesmemelerini Allah’tan korkmalarını ve ahiret gününe ümit beslemelerini istedi.
Kalp, süratle ve sürekli olarak hâlden hâle, şekilden şekile, kabulden inkâra, inkârdan kabule geçen, dönen bir organdır. Bir anlamda da “dünyaya kapalı Allah’a açıktır”. Nazargâh-ı İlâhî’dir.
Sağlam itikatlı, güvenilir, takvâ yönünden üstün bir hanımefendi idi. Bu yönünü bilen birçok insan ona gelip kendisinden hayır dua isterlerdi. Özellikle sıkıntılı ve hasta olanlar gelirlerdi. Sıtmaya yakalanmış kadınlar gelip dua etmesini isterlerdi.
Allah’ın kulları üzerindeki hükümranlığında şu zamana veya bu duruma göre diye bir ayrım anlamsızdır. Bütün zamanlar ve bütün mekânlar O’nun için aynıdır. O’nun hükmünün önünde engel yoktur.
Soğuktu Filistin’de gece…
Sözlerin anlattığı, bedenlerin hissettiği ve gözlerin gördüğünden çok daha soğuktu. Ancak yürekler anlayabilirdi bunu. Belki ilk defa böyle soğuk olmuyordu. Ama yine de insan alışamıyordu işte..
Genç yaşta ders vermeye başlayan İbn Cemâa değişik medreselerde müderris olarak görevlerde bulundu. Kahire’deki Sâlihiyye Medresesi, Haşşâbiyye Zâviyesi, Kâmiliyye Medresesi Dârülhadisi ve Akmer Camii’nde ders verdi.