ÇOCUKLAR ÖLMESİN!

Ayşe Biricik

Geçenlerde bir hafta sonu alışveriş için çarşıya inmiş, havanın sıcak olması ve kalabalıktan dolayı da indiğime pişman olmuştum.  Neden alışveriş için bu saatte, bu sıcakta, bu mekanı seçtim ki diye düşünürken üzücü bir olaya şahit oldum. Kalabalıkta kızını kaybeden bir anne ve o annenin feryadı hepimizin içini acıtmıştı. "Kızım neredeeee, nereye kaybolduuuu?" diye bağırırken, şükür kısa süre içerisinde bulundu yavrucak. Bulundu kız bulunmasına ama uzun bir süre, ne o annenin kendini parçalayışı gözümün önünden gitti ne de feryadı kulaklarımdan silindi. Ve bizim burada bir annenin yavrusunu yarım saat, bilemedin bir-iki saat kaybedişi bu kadar canımızı yakıyorken etrafımızdaki Müslüman kardeşlerimizin yaşadıkları sıkıntılar, çektikleri acılar onları ne hale getiriyor kim bilir!

Pek çok yaramız var yüreğimizi dağlayan, dağlaması gereken... Çocukların boğulduğu, bebeklerin yakıldığı, işkenceler gördüğü; kurşunların yağdığı, bombaların evleri yıktığı şehirler, viraneler var. Suriye, Filistin, Arakan... Dökülen oluk oluk kan... 

Farklı dinlere mensup farklı gruplar; Müslüman nüfusu yok etmek, kutsal toprakları, kutsal mekanları ele geçirmek adına kadın-erkek, yaşlı-genç, çoluk-çocuk demeden Müslümanları katletmekte... Suriye deyince  sağanak sağanak yağan bombalar, yuvaları delip geçen kurşunlar, zulümden, ateşten kurtulmak için serin sularda kıyılara vuran küçük bedenler yüreğimizi sızlatmakta. Filistin deyince Mescid-i Aksa'da silahlar altında namaz kılmaya, cemaat olmaya çalışan Müslümanların yıllardır İsrail'in zulmüne maruz  kalışı içimizi yakmakta...

Kimyasal silahlar toplu katliam yapmakta, nefesler oksijen yerine zehirli gaz solumakta... Yeme-içme, güvende olma gibi en temel ihtiyaçlar karşılanmamakta, en temel insan hakları ablukaya alınmış. Bir anne, çocuğunu gece uykusuna yatırdığında, sabaha çıkıp çıkamayacaklarını bilmiyor. Bir yavrunun "Anne cennette karnımız doyar mı?" diye sorup şehit oluşu, cennette Allah'ın sonsuz nimetlerine kavuştuğunu bilsek de bizi üzmeye devam ediyor. Ateş, sadece Arakan'da Müslümanların evlerini, bedenlerini yakmıyor; buradaki Müslümanların yüreği de yangın yeri...

"O küçücük bedenin, o ağır işkenceleri nasıl kaldırıyor be çocuk?"  diye geçirirken içimden, senin fotoğrafını her gördüğümde haberlerde, sormam gereken asıl sorunun o olmadığını anlıyorum aslında. " O günahsız bedene, o ağır işkenceleri nasıl yaptın be zalim!!! O küçücük cana nasıl kıydın? Hangi ideoloji, hangi düşünce yapısı, hangi inanca sığındın masumiyeti katlederken? İnsaniyetin namını, masumun kanına nasıl buladın?" diye sorunun öznesini, yüklemini değiştirip hesap sormam gerekir. Ardından zalimler için lanetler; mazlumlar için dualar geçirmeliyim zihnimden, kalbimden, dilimden. Asla kanıksamamalı kalbim, her gün göz önüne serilen bu vahşeti. Ve birleşmeli Müslümanlar, dualar semaya daha samimi, daha gür sesle yükselmeli... Elini tutmalı kardeş kardeşin, sağlam durmalı, YANINDAYIM diyebilmeli, varlığını gösterebilmeli.

Ki; Allah'ın yardımı, rahmeti, bereketi Müslümanların üzerine olsun...