Yeni yorum ekle

"UTANSIN!"

Bir tatil beldesinde, dalga sesleri eşliğinde, çocuğum için hangisinin daha organik olduğunu düşünerek açık büfeden yemek seçiyorum. O esnada televizyondaki haberlere gözüm ilişiyor. Sonra burnumun direği, canımın içi, ciğerimin bir parçası, kalbim, ruhum, hepsi nasibini alıyor.

Suriye’de kurulması planlanan güvenli bölgeyi anlatıyor spiker. Güvenli bölgeye neden ihtiyaç duyulduğunu gösteriyor, ağlayan çocuklar ve harabe sokaklar ile. Yerime oturup, yemeğime başlıyorum. Aklım haberlerde…

5 günlük bir tatil için evimden uzağım ve evimi özlediğimi söylüyorum eşime. Aklım, yıllardır evinin, sokağının, vatanının hasretini çeken Suriyeli kadınlarda.

Çorbayı beğenmediğim için ana yemeğe geçip, “Sen yer misin?” diye soruyorum eşime. Aklım, açlıktan kedileri yemek zorunda kalan ve “helaldir” fetvası isteyen Suriyeli kadınlarda.

Denizden bir motor geçiyor, sesinden korktuğu için telaşla oğlumu kucağıma alıyorum. Aklım, bomba sesleri içinde annesinin ölü bedenine sarılan Suriyeli yavruda. 

Oğlum babasına gitmek için huysuzlanıyor, babası onu kucağına alıp sakinleştiriyor. Aklım, son nefesini veren babasına “Ne olur ölme” diye seslenen ve cevap alamayan Suriyeli yavruda.

Kıyıda kendini kuma gömerek eğlenen çocuklara bakıp gülümsüyorum. Aklım, cesedi kıyıya vuran Suriyeli yavruda. 

Kıyafetlerini kuma bulayan oğlumun şaşkınlığını videoya çekiyorum gülerek. Aklım, enkazdan yeni çıkarılmış, toza-toprağa-kana bulanmış halini çeken gazetecilere şaşkın gözlerle bakan Suriyeli yavruda.

Denize giren çocuğuna kolluklarını, simidini, şapkasını giydiren; losyonunu, kremini, yağını süren, onları korumak için her türlü tedbiri alan anneleri izliyorum. Aklım, 5 kişilik bota 50 kişi binerek denize açılmak zorunda kalan Suriyeli annelerde.

“Allahu Ekber! Allahu Ekber!” diyor müezzin. “Allah en büyüktür” diye tekrar ediyorum peşinden. Aklım, evleri bombalanırken tekbir getirerek ölümü bekleyen Suriyeli kardeşlerimde.

Yerimi yadırgadığım için uykuya bir türlü dalamıyorum. Aklım, kaldırımların soğuk taşlarında uyuyan Suriyeli kardeşlerimde.

Oturup bu satırları yazmaya başlıyorum. Eşim “Ağlıyor musun?” diye soruyor masaya çay bırakırken. Aklım, kaybettiği eşinin ve çocuklarının ardından ağlayan Suriyeli kadınların feryatlarında.

Hissettiğim şey ne?

Acı mı, merhamet mi, kızgınlık mı yoksa utanç mı diye kalbimi yokluyorum: Utanç! Çok şükür ki en ağır basan duygu bu. En azından utanabiliyorum.

Rahman’ın merhameti, Rahim’in şefkati, Kahhar’ın gazabı varken benim lütfedip de acımama ihtiyaçları yok diye düşünüyorum.

Duama evet, direnişime evet, seslenişime evet ama kanal değiştirince ya da derbi maç oynanırken ya da dizinin sezon finali yayınlanırken unutulup gidecek bir merhamete, acıya, kızgınlığa ihtiyaçları yok.

Onların, sığınacakları bir Rabb’e ve insanlıklarından utanacak kardeşlere ihtiyaçları var.

Belki o utanç harekete geçirir bir gün bizi…

“Ölümden ilerde varış dediğin

Geride ne varsa bırak utansın!”

Image CAPTCHA
Enter the characters shown in the image.