Ömrünü ilme hasreden vakıf adam Mehmet Emin Saraç
.
Bereketli ömrünü ilme ve bilhassa hadis-i şeriflerin öğretilmesine hasreden mübarek bir vakıf adam, hayırlı bir insandır Mehmet Emin Saraç Hoca. Uzun zamandan beri hakkında bir yazı yazmayı düşünürken İlyas Karaduman’ın Gökkube Yayınları’ndan çıkan İlim Geleneğimizin Örnek Şahsiyeti Mehmet Emin Saraç kitabı elime ulaştı. Çok sevindim. Zira İlyas Karaduman, daha önce “Sözlü Hadis Geleneği ve Günümüz Temsilcilerinden M. Emin Saraç” tezi ile ilmî bir çalışma yapmış, şimdi de bu çalışmasını da kitaplaştırmış bulunuyor. Hocamız hakkında bir kaç makale okumuştum ama bu eser, esaslı bir kaynak oldu. Dolayısıyla bu yazının yazılmasına vesile olan İlyas Karaduman’a teşekkür ederken kıymetli eserini de tanıtmalıyım.
Müellif önsözde, Emin Saraç Hocaefendinin geleneği silmeye yönelik dayatmalara karşı verdiği mücadeleden dönmeyen onlarca isimden biri olduğunu belirterek, “50 seneyi aşkın bir süredir Fatih Camii ilim geleneğini, hocalarından şahsına tevdi edilmiş kutsal bir vazife bilip sürdüren Hocefendi, ömrünü talebe yetiştirmeye ve hadis ilmine vakfetmiştir.” demektedir. Karaduman, “Türkiye’de klasik İslâm mirasına sahip çıkma gayretinde olan birkaç isimden birisi” olarak gördüğü Hoca’yı ecdad ile yeni nesil arasında bir köprü şeklinde görmektedir.
Osmanlı’nın son bulup Cumhuriyet’in kurulduğu dönemde 1930 yılında Tokat’ın Erbaa ilçesinin Tanoba köyünde dünyaya gelen M. Emin Saraç, çocukken iyi bir terbiye ve dinî bir tahsil alır. Kur’an hizmetkârı, mümtaz bir babanın evladıdır. O devirde yaşadığı bir hadiseyi, hatıralarında şöyle dile getiriyor: “Milli Şef İsmet İnönü devrinde korkunç bir baskı vardı. Öyle bir devir ki Kur’an hadimi olan babam Mustafa Efendi bize Kur’an okuttuğu için mahkemeye çağrılmış, Hâkim Efendi’nin, ‘Sen çocuklara Kur’an okutuyormuşsun, doğru mu?’ sorusuna: ‘Evet, ben çocuklarıma Allah’ın kelâmı olan Kur’an-ı Azimüşşşan’ı okutuyorum.’ cevabını verdiği için altı ay hapse mahkûm edilmişti.” ‘Bu baskı ve tazyik’in boyutlarını kavrayabilmek için o dönemi hayal etmek gerek. Kur’an okumak ve ezberlemek için ormanlık ve dağlık alanlar tercih ediliyor. Yine Hocamıza kulak verelim: “Evimizin hemen üst tarafından yukarı doğru orman gidiyor; oralarda, dağlarda hafızlık çalışırdık. Babam hem fevkalade gayret gösterir hem de gözyaşları içinde dua ederdi: Ya Rabbi, evlatlarımızı din-i mübin-i İslâm’dan ayırma.”
Mütedeyyin ve saliha bir annenin, şuurlu ve kâmil bir babanın oğlu olan M. Emin ve ağabeyi Osman, daha sonra doğup büyüdükleri topraklardan ilim tahsili için İstanbul’a gelirler. Burada Ali Haydar Efendi’nin rahle-i tedrisinden geçecektir. Ne var ki o nazik devirde tarassut altında olan Ali Haydar Efendi, ilim tâlibini, Fatih Camii Baş İmamı Ömer Efendi’ye emanet eder. Camiden Karagümrük’teki Üçbaş Medresesi’ne geçiş... Burada ikamet eden Süleyman Efendi’den Buhârî Şerif’in birinci ve ikinci ciltlerini okur ve ilk hadis icazetini Muhaddis Hacı Ferhad-ı Rizevî silsilesinden gelen iczatename ile Süleyman Efendi’den alır. Bu medresede 1950’ye kadar kalır. Gümülcineli Mustafa Efendi, Muhaddis İbrahim Efendi, Arnavut Hüsrev Efendi, Silistreli Süleyman Hilmi Tunahan Efendi gibi hocalardan tefsir, hadis, fıkıh ve usul dersleri alır. Bir çok temel dinî eseri okur. Tabii bütün bu dersler gizlice işleniyor. Zira devir dinî tedrisata serbestiyet tanınan bir devir değil. Aksine takibatlarla dolu.
İlim hicreti için Mısır’a yolculuk...
Birçok ilim tâliblisinin kaderidir gurbete çıkmak. İstanbul’da rahat ve serbest dinî ilim tahsili göremeyeceğini anlayan M. Emin Saraç, Hocası Ali Haydar Efendi’nin teşvikleri ve yönlendirmesi ile Mısır’a “ilim hicreti” yapar. Zahmetli bir yolculuktur bu. Ama “Âşığa Bağdat uzak değildir.” Bir bakıma Mehmed Âkif’in benzer bir kaderini yaşar. Zaman zaman maddi sıkıntılar çeker ama bu Müslüman ülkede dokuz sene kalır. Mısır’da M. Zahid Kevserî adında hadis ve fıkıh sahasında otorite olan Osmanlı âliminden ders alır, neticede ondan icazet almaya hak kazanır. Kevserî, seçkin bir âlimdir, Düzceli’dir ve Fatih dersiâmlarındandır. Mısır’da bu zatın dışında Osmanlı’nın son Şeyhülislâm’ı Mustafa Sabri Efendi, Yozgatlı İhsan Efendi, Ali Yakup Efendi gibi Türk hocalardan ve Muhammed Abdulvehhab Buhayrî, Ahmed Fehmi Ebu Sünne, Abdulfettah eş-Şa’a gibi Ezher ulemasından da ders alır ve kendisini yetiştirir. Mısır’daki âlimlerin Türkiye’den gelen talebelere bakışı müspettir, onları “Osmanlı Devletinin Çocukları” olarak görür ve himâye ederler.
Ve Türkiye’ye dönüş
M. Emin Saraç ve Osman Saraç 1958 senesinin sonunda Türkiye’ye dönerler. Emin Saraç Hoca İstanbul İmam Hatip Lisesi’ne davet edilir ve burada öğretmenlik yapmaya başlar. Devrin âlimlerini ve hocalarını ziyaret edip onlarla tanışır. Askerlik, evlilik ve hac vazifesi... İlim Yayma Cemiyeti’nde diğer hocalarla birlikte verilen dersler... Haseki Eğitim Merkezi’nde hocalık ve hocanın hayatıyla özdeşleşen Fatih Camii’ndeki hadis dersleri...
Eserin önemli bir bölümünde, âlimimizin Türkiye’deki ve Mısır’daki hocaları anlatılıyor. Tabii geniş bir şekilde. Hayatları, müktesebatları ve yetiştirdikleri talebelerden bahsediliyor. Ali Haydar Efendi, Baş Kayyım Süleyman Efendi, Süleyman Hilmi Tunahan Efendi Hüsrev Efendi, Gümülcineli Mustafa Efendi.. Sonra Mısır’daki hocalar... Başta Muhammed Zahid Kevserî olmak üzere diğer mütebahhir Mısırlı âlimler... Kuru biyografik bilgilerle yetinmemiş İlyas Karaduman, kitabın sayfalarına mühim hatıralar, değerli anekdotlar ve bazı bilgileri de bulup eklemiş. Babanzâde Ahmet Naim, Mahmud Sami Ramazanoğlu, Bediüzzaman Said Nursi, Ahmed Davudoğlu, Hacı Cemal Öğüt, Gönenli Mehmed Efendi, Esad Coşan, Ali Ulvi Kurucu, Osman Nuri Topbaş, Arvasi Ailesi ve daha pek çok şahsiyetle alakalı intibalar dikkat çekici. İslâm dünyasından da birçok mütefekkir ve müelliften bahsediliyor. Talebelerinin gözüyle M. Emin Saraç Hocanın çizilen portreleri de büyük önem arz ediyor. İyiliklere ve güzelliklere hasredilmiş kutlu bir hayatın portresi...
Ömrünü İslâm’a, hadis-i şeriflere adamış bir ahlâk ve fazilet adamıdır anlatılan. Bütün sarsıntılara, engellemelere rağmen islam inancının en doğru hâliyle Türkiye’de yaşatılmasında büyük emekleri olan hocalarımızdandır M. Emin Saraç. O belki merhum İsmail Saib Sencer Hoca gibi kitap yazmamıştır ama herbiri âdeta birer ‘canlı kitap’ olan binlerce talebe yetiştirmiştir. Onların Ehl-i Sünnet inancına uygun olarak Kur’an-ı Kerim’in ve Hadis-i Şeriflerin ışığında yaşamalarını, sırat-ı müstakimden ayrılmamalarını, yüreklerinde Hazreti Peygamber muhabbeti beslemelerini sağlamıştır. Maziyi küçümseyenlere karşı geleneğin sağlam kalesini âdeta bütün hücreleriyle korumuştur. Onun için İslam’ın iki temel kaynağı vardır: Kur’an-ı Kerim ve Sünnet-i Seniye, yani peygamber Efendimizin hadis-i şerifleri. Dolayısıyla bütün himmeti, bu hizmet yolunda harcanmıştır. Başta Hadis-i Şerifler olmak üzere İslamî ilimleri öğrenmeyi ve öğretmeyi, biricik gayesi olarak görmüştür. Yarım asrı aşan süre Fatih Camii’nde ve muhtelif mekânlarda Kütüb-ü Sitte, Sahih-i Buharî, Sahih-i Müslim, Sünen-i Ebu Dâvûd, Sünen-i Tirmizi, Sünen-i Nesâî, Sünen-i İbn Mâce, Muvatta, Riyazu’s Sâlihin, Şifa-i Şerif, Buluğu’l Merâm, Şemâil-i Şerif, Mişkâtü’l Mesâbih, Et-Tâcu’l Câmi, Kaside-i Bürde, Te’nibül’l Hatîb, Kavâ’idü’t Tahdis, Meşârıku’l Envârini Nebeviyye, İrşâdu Tullabi’l Hakâik, İşâratu’l Merâm, Şerhu’l Akâid, Şerhu’l Fıkhı’l Ekber, El Âlim ve’l Muteallim, El-İhtiyar, Hidâye, Kudûri Şerif, Reddu’l Muhtâr, Merâku’l Felâh, Dürer, Mir’at,Fethu’l Kadir, İbnu Usûli’l Fıkh, Tefrisu’l Celâleyn, Tefsiri’l Ahkâm, Enveâr’t Tenzil, Tefsirun-Nesefî, Tefsiru İbn Kesir, Risaletu’l Müsterşidin, Elfiye, Nahvü’l Vâdıh gibi temel İslamî ve ilmî eserleri büyük bir sabır, gayret, azim ve inançla talebelerine anlatmış, şerhetmiş, izah etmiş ve gençlerin bu bilgilerle mücehhez olmasını dilemiş, öğrendiklerini hayata geçirmelerini istemiştir.
O derslerini bir ibadet aşkıyla verir, talebelerine evladı gibi sahip çıkar. Bugün Türkiye’nin birçok şehrinde onun rahle-i tedrisinden geçen âlim, hâfız, akademisyen ve siyaset adamları vardır. Öyle bir rahle ki, birçok üniversitenin anfisindeki kürsülerden daha etkili ve bereketli. 1958 yılından beri yani 61 yıldan beri aynı aşk ve şevkle ders verip talebe yetiştiren Hoca, ‘vatan sathını mektep yapan’ müstesna ve âbide şahsiyetlerdendir. İslâm’dan sapmaları ve sapık yolları gören ve buna üzülen Hocamız, Müslümanların ancak Kur’an-ı Kerim ve Sünnet-i Seniyeye sarılarak kurtulabileceğine ve doğruyu bulabilceğine inanır.
Talebelerinden İsmail İpek, Hocaefendi’nin hadis okunmasını devamlı surette teşvik ettiğini belirtiyor ve şöyle diyor: “Emin hocam hadis okuyan insanların yüzünün nurlu, ömrünün uzun, rızkının bol, sağlığının mükemmel ve hayatının huzurlu olacağını hep söyler. Hadis okumanın insana çok büyük faydası olacağını sık sık belirtir.”
Camiler sadece ibadet yeri değil ilim mekânlarıdır aynı zamanda. Tarih boyunca Müslümanlar camilerde ilim tedris etmişlerdir. Ve camide ders verme usulünün kökü Hazreti Peygambere kadar dayanır. İslam geleneğine has bir uygulama olan bu hizmeti ihya eden Emin Saraç Hocaefendi, bu davranışıyla ülkemizdeki yaklaşık 90 bin camideki imamlara da örnek olmaktadır. Onlara bir bakıma yol göstermektedir. Camide vaaz ve nasihatın sadece cuma günleri yapılmayacağını, her gün bu tarz bilgilerin cemaate aktarılması gerektiğini hatırlatmaktadır. İlyas Karaduman kitabının sonunda şu satırlara yer veriyor: “Geleneksel İslâmî ilimleri yeni nesillere ulaşırma misyonu, modernizme karşı kararlı duruşu, Ehl-i Sünnet akaîdine sıkı bağlılığı gibi fikrî yapısının karakteristik özellikleri, günümüz ilim arenasında tek tek ele alınarak işlenmesi gereken hususlardandır.”
Feyizli çalışmalar yaparak hayırlı bir neslin vücut bulmasını sağlayan aziz Hocamıza sağlıklı, bereketli, huzurlu ve hayırlı bir ömür diliyorum.
Kaynak: Şehir ve Kültür Dergisi, Aralık 2019, sayı 64