Yeni yorum ekle

Siyer Yazıları 1: PAZARTESİ

Kâinattaki her şey hareket eder, dağlar bile. İnsanoğlu yerinde duruyor sansa da yürüdüklerini Allah âyetinde belirtmiştir. Sabit duran hiçbir şey yoktur. Çünkü O, her an yaratma halindedir. Yarattıkları da her an zikir halinde.

Dünya da zikreder. Güneş’in çevresinde gezisini tamamladıkça mevsimler değişir. Kendi etrafında başladığı yere döndükçe de günler değişir.

Yedi gün ve dört mevsim artmaz da eksilmez de. Yaratıldığı andan itibaren düzen şaşmaz. Çünkü her mevsimde Dünya’nın zikri farklıdır, birbirine karışmaz.

Güzün “Yâ Kerîm” zikrini söyler Dünya her gün. İkram ettiği bereketli yağmurlarla toprağı sulayan Allah’ı böyle anar.

Kışın “Yâ Settâr” esmâsıyla döner. Soğuk ve kar ile yeryüzünü örten Allah’ı böyle zikreder her gün.

Baharın her gün “Yâ Muhyî” diyerek kâinatı yeşile çeviren, çiçekler açtıran Rabb’inin tekrar canlandıran, dirilten, ihya eden tesbihini çeker.

Yazın da “Yâ Bâsıt” ile bolluk için, ferahlık için, genişlik için niyaz eder her gün.

Mevsimler ve günler bu düzen içinde akar, gider… Ancak günler içinde bir gün diğerlerinden farklıdır. O gün bu esmâlarla değil şu cümle ile zikreder Dünya: “Allahümme salli alâ Muhammed”

Ben, o günüm: Pazartesi. Başlarda bu zikrin sebebini bilmezdim.

Sonra, Rebiülevvel ayının 12’sine denk geldiğim 571 yılında bir şeyler oldu. Güneş yüzünü göstermedi Dünya’ya. Ay kendini gizledi. Yıldızlar söndü. Dünya hayatının sonuncu günü olduğumu düşündüm. Her şey bitti derken bir aydınlık, bir nur, bir neşe dalgalanmaya başladı. Daha gür söylemeye başladı zikrini Dünya, “Allahümme salli alâ Muhammed, Allahümme salli alâ Muhammed, Allahümme salli alâ Muhammed…”

Ve zaman durdu.

Kuzey Yarım Küre’nin Asya Kıtası’nda, Arap Yarımadası’nın  Hicaz Bölgesi’nde, Mekke’nin çölünde başka bir güneş doğdu. Ağlamasından anladım ki yetimdir ve ismine “Muhammed” dediklerinde de anladım ki O’dur.

Ardından normal seyrine döndü dünya. Mevsimlere göre zikirler değişti. Ben yine hep farklıydım: Allahümme salli alâ Muhammed.

610 yılının Ramazan ayı geldiğinde yine bir şeyler oldu. Kırk yıl öncesi ne olduysa aynısı. Yine Mekke’de ama bu kez çölünde değil, dağında doğdu o başka güneş. Zaman durdu. Dünya zikrini hızlandırdı. Ve çok gür bir ses duyuldu: “İkra!”

Sonra dağın bir mağarasından çıktı güneş, koşarak bir eve girdi. Tanıdım. Doğduğu ilk gün de görmüştüm. Muhammed’di o. Artık zikrin sebebi vuku bulmuştu. Muhammed, Allah’ın son peygamberi ve en sevgilisiydi. Doğduğu gün, ilk vahiy aldığı gün, yani Pazartesi, yani ben bu yüzden O’na selam yollanan gündüm demek ki. Geç de olsa gözümü açtım. Sıramı sabırsızlıkla bekledim ve olacakları seyre durdum.

622 yılı geldi. Rebiülevvel ayının ilk günüydüm. Müslümanlar için de değişen hayatlarının ilk günü oldum. Peygamberim Muhammed yola koyuldu. Bir pazartesi doğduğu Mekke topraklarını, yine bir pazartesi terk etti.

Aynı hüzün…Doğduğunda yetimliğin acısını okumuştum gözlerinde, yola çıktığında da öksüzlüğün acısını okudum. Çünkü vatan anne gibidir, hele annesizler için. Ama tesellilerin en güzelini almış olacak ki yol arkadaşına “Üzülme, Allah bizimle beraber.” diyerek sildi o acıyı, sabrı ve şükrü koydu yerine.

Ve büyük bir coşkuyla karşılandığı Medine’ye aynı ayın sekizinde, bir Pazartesi günü vardı. Cahiliye devrini bitirip, saadet devrini başlatacak yeni bir dönem, yine bende başladı.

Dünya dönüyor, zikir sürüyor, zaman geçiyordu. Allah, Cuma gününe özel bir namaz emretmişti. Rasûlullah da cumayı bayram ilan etti bu yüzden. Diğer günler buna gıpta etti ama ben hiç imrenmedim. O nurun dünyayı aydınlattığı gün bendim, peygamberlik görevini aldığı gün bendim, hicret için yola koyulduğu gün bendim. Beni hep oruçlu geçiriyor ve bunu ashâbına da tavsiye ediyordu. Daha ne isterim. Dünya durana dek bu bana yeter, derdim. Ama öyle olmadı.

632 yılıydı. Yine Rebiülevvel ve yine 12’si. 63 yıl önce nasıl göstermediyse Güneş yüzünü yine göstermedi. Ay yine kendini gizledi. Yıldızlar yine söndü. Tek fark vardı bu kez. Bir nur, bir aydınlık, bir neşe dalgası gelmedi peşinden. Dünya ağlayarak yaptı zikrini: Allahümme salli alâ Muhammed dedi ve durdu. Son günü ben olayım, hayat bitsin istedi. Ben de öyle istedim. Ama Ebu Bekir’in çağrısı yankılandı her yerde: “Kim Muhammed’e tapıyorsa bilsin ki Muhammed ölmüştür. Kim ki Allah’a kulluk ediyorsa bilsin ki Allah ölümsüzdür.”

Kendimize getirdi bu sözler bizi. İmanımızı tazeledik ve “Bismillah” dedik. Dünya döndü, güneş yüzünü gösterdi, ay ışığını saçtı, yıldızlar parladı tekrar. Kıyamete dek sürecek olan vazifemize yeniden başladık.

Dünya için en taze başlangıç O’nun bende doğmasıydı.

Âlemlerin en yeni başlangıcı O’nun bende aldığı ilk vahiydi.

Aradan bin dört yüz yıl geçti.

Ve ben hâlâ yeniden başlamanın kendisiyim insanlık için…

Image CAPTCHA
Enter the characters shown in the image.