Yeni yorum ekle

Delirmiş Olmalı!

Delirmiş olmalı! Bunlar söylenecek sözler mi! Üç yüz altmış putu bir kenara bırakıp da tek bir Rabbe mi iman edecekmişiz? Peki diğer kabileler ne olacak, onlara ne deriz? Lât, Menât, Uzza. Kendi ellerimizle yıkacak mıyız? Hem gelmiş geçmiş büyüklerimizin hepsi böyle yapmadı mı? Ne oldu da böyle söylüyor? Melek gelmiş! O melek neden bize gözükmüyor? Hem neden ona iniyor da Mekke ve Taif’in iki ulusundan birine inmiyor bu sözler. “Ey kendisine zikir indirilen! Sen kesinlikle delinin birisin.”[1]

Hz. Âdem’den başlayıp kendisine kadar devam eden zincirin son halkasıydı O (s.a.s). Diğer peygamberlere görünen Namus-u Ekber O’na da görünmüş ve risâlet tacı O’na da giydirilmişti. O, artık üzerine salât selam edilen Rasûlullah’tı. Bulunduğu toplumda “Lâ ilâhe illallah” demek, Dâru’n-Nedve’de toplananları yerinden zıplatmaya yetmiş; keyiflerini bir hayli kaçırmıştı. Kimsenin sorgulamadığı bir düzenleri vardı oysa. Yetimin malına rahatça el uzatabiliyor, kölelere zulümle rahatça iş gördürebiliyor, kadınların kız doğurmasına tahammül edemiyor ve hesapsız-kitapsız günlerini gün ediyorlardı. Ta ki O (s.a.s), Safa Tepesi’ne çıkana dek. 

Önce şaşırdılar. Yaşı şöyle yirmi civarında olsaydı ‘gençlik hevesi’ diyeceklerdi. Ama kırk yaşında, özü-sözü bir, herkesin sevgilisi, hem yiğit hem vefalı, zalime dik durup hak karşısında boynu kıldan ince, temiz, asil, şerefli, içlerinden biri[2] olan Muhammed’in çıkıp da gerçek Rabbi ve başlarına gelecek olanı anlatması onları bir hayli şaşırtmıştı.

Şaşırmakta haklıydılar. Aslında önce Rasûl’ün kendisi de şaşırmış ve korkmuştu. Kemikleri birbirine geçmiş, yıldızların yere çok yakın olduğu nurlu bir gecenin sabahına doğru hiç bilmediği cümleleri yüklenmiş olarak evine girmişti. Beti benzi sararmış bir halde ev halkına sadece “Beni örtünüz.” diyebilmişti. Güzel sözler ileten bu nur gibi heybetli varlık, acaba gerçekten melek miydi?.. Yoksa kavminin diğer şair ve kâhinleri gibi cinlere ve şeytanlara mı karışmıştı? Örtüsünden sıyrıldığında ilk teselli, hanımı Hz. Hatice’de hazır bekliyordu. Yine de ikna olmak için Varaka b. Nevfel’e gitmek gerekecekti.

O artık Allah elçisi idi. Kendine görünen tıpkı Musa, Nuh, Hud, Şuayb, Yakup ve İbrahim (as) gibi diğer rasûllere de görünen Cibril-i Emin idi. “Emin elçi” eliyle “emin elçi”ye mesaj vardı. Kâdir-i Mutlak Hâlik-ı Zülcelâl’den insanlığa son çağrı neşvünema bulacaktı. Emanet, emin ellerdeydi artık. Çok okunacak olan sözler tane tane iniyor, yeryüzü O’nun ışığından gözlerini kırpıştırıyordu.

Işıktan rahatsız olanlar vardı. Davetin hemen ardından Ebû Leheb’in kaba sesi yükseliyor, Hakk’a perde olmaya çalışıyordu. Okunan kelamın tatlılığı, Ebû Cehil’in gürlemesiyle duyulmuyor; Ümeyye b. Halef’in alayları arasında gök gürültüsünün tesbihine karışıp gidiyordu. İnzar ayetleri Ukbe b. Ebî Muayt’ın yüzüne tokat gibi çarpıyordu. Ellerinden gelse Muhammed’i gözleriyle devireceklerdi.[3] Yalancı olsaydı ya da yabancı, yalanlamak ne kadar da kolay olacaktı. Okur-yazar olsaydı ya da düşük akıllı, o zaman birilerinin güdümünde olduğu apaçık ortaya çıkacaktı. Ama bunların hiçbiri yoktu.

Durun bir dakika! Hani şiirleri Kâbe duvarına asılı meşhur şairler nasıl söylüyor bunca güzel sözü? Kulaklarına bir fısıldayan varmış. Meğer onların cinlerle irtibatı sağlammış! O görünmeyen varlıklar hızlıca dolanıp her bir yanı, bilgileri gizlice alır ve şairlerin kulağına fısıldarlarmış![4] İşte Muhammed de öyle olmalı. Görünmeyen varlıklardan aldığını bize aktarıyor. Sonra da bana Kur’an vahyedildi,[5] diyor. Şimdi biz durup dururken “Mecnun bir şair için tanrılarımızı mı terk edeceğiz?”[6] “Bu olsa olsa öğretilmiş bir mecnundur.”[7]“Kâhin, şair” evet evet, kesinlikle bir mecnundur.

Kendi inanmadıkları yalana başkalarını ikna etmek ne zordu.

Hâlbuki O (s.a.s), Rabbinin nimeti sayesinde bir mecnun değildi.[8] Gaybı taşlayan[9]  kâhinlerden, her vadide başıboş oyalanıp duran şairlerden[10] hiç değildi. O yerde ve gökte övülmüş, Makâm-ı Mahmûd’a[11]erdirilmiş, kendisine Kevser verilmiş Muhammed Mustafa idi.

Vahiy gelişi esnasında üzerinde gözlenen hâller ve söylediklerinin insanları dönüştürücü etkisi, O’nun (s.a.s) inanmayanlarca farklı algılanmasına neden oluyordu. Hatta eski dostlarından Dımad b. Salebe adında bir kabile reisi vardı. Bu kişi kâhinlikle karışık bir tababet bilgisine sahipti. Mekkeli müşriklerin Muhammed’in aklını kaybettiğini söylemeleri üzerine arkadaşına gelerek müsaade ederse onu iyileştirebileceğini söyledi. Allah Elçisi ona cevap olarak Kur’an okudu. Okunan Kur’an-ı Kerim’in tesiriyle İslam’a giren Dımad, kendisi tedavi olmuş ve ahiretini kazanmış olarak yurduna döndü ve kabilesinin Müslüman olmasına vesile oldu.[12]

Rasûlullah Efendimiz mecnun (deli) değildi. O (s.a.s), risaleti layıkı vechile yerine getirmeye çalışan bir kuldu. Kendisine indirilene iman etmiş bir mümindi.[13] Üstelik iftira atılmış ve hakaret edilmiş tek peygamber de değildi. Musa, Nuh (a.s) gibi peygamberler de “mecnun” hitabına maruz kalmışlardı.[14] Kavimlerinin yaptıkları bu asılsız yakıştırmalar, kendi sonlarını çabuklaştırmaktan başka bir işe yaramayacaktı.

Tarih bir kez daha tekerrür ediyordu. Her yıl panayırlar kurulur ve burada civar kabilelerden pek çok kişi Mekke’ye gelirdi. İnsanlar iyiliği emreden, kötülüğü yasaklayan bu dini ve yeni peygamberi merak etmeye başlamışlardı. Köleler, kadınlar, zayıf ve yoksullar gizli gizli inanmaya başlamışlar ve her evde kaçamak bakışlar çoğalmıştı. Bu gidişle putlar bir bir yıkılır; insanlar hac için Kâbe’ye gelmez; her ev bölünür, parçalanır ve Mekke, Kureyş dağılır giderdi. Böyle düşünüyordu Kureyş uluları. Kötülüğü savunmak ne kadar kolaydı! Hâlbuki Peygamberlerinin tek bir öğüdü vardı: İnsanları Allah için birer ikişer kalkıp düşünmeye davet ediyordu. Arkadaşlarında (yani kendisinde) asla cinnetten eser yoktu. O, (sadece onları) şiddetli bir azap öncesi uyarmaktan başka bir şey yapmıyordu.[15] Yoksa sonları Velid b. Mugîre gibi hüsran olacaktı.

O, Mekke’nin en bilge kişilerinden, sözü dinlenir biriydi. Ve müşriklerin yakıştırmalarının hiç birisinin Muhammed’e uymadığının farkındaydı. Eğer iman etseydi kim bilir belki de nice kimselerin hidayetine vesile olacaktı. O; gururunu, menfaatlerini, sosyal çevresini ve -kendince- geleceğini ölçtü, biçti. Düşündü, sordu, dinledi. Ancak, işittiği vahiyle yüreğinde açmaya çalışan çiçekleri bir bir ezerek tercihini yaptı ve hevâsını ilah edindi. “Kahrolası nasıl da ölçtü biçti. Sonra bakındı. Sonra kaşını çattı, suratını astı. Sonra kibirlenip sırtını döndü. Dedi ki: ‘Bu öteden beri yapılagelen bir büyü. Bu başka bir şey değil, olsa olsa bir beşer sözü.’”[16]

Tarih tekerrür etmeye devam edecek gibi görünüyor. Peygamberlere hakaret ve iftiralar günümüzde de devam ediyor. İyileştirmeye ve birleştirmeye gelen sanki bölücüymüş gibi takdim ediliyor. Edilsin. Elbet onlar sarp bir yokuşa saracak.[17] Ve kendi ipleri kendilerine dolanacak. 

“Yoksa O’nda bir delilik var ya da onu uydurdu mu, diyorlar.”[18]

“Oysa eğer Allah (c.c) dilerse senin de kalbini mühürler. Allah, batılı yok edip ortadan kaldırır ve kendi kelimeleriyle hakkı pekiştirir. Çünkü o, sinelerin özünde olanı bilendir.[19]

Kur’ân’ın kaynağı konusunda endişeye düşenlere ve O’na olan güveni zedeleyeceklerini zannedenlere Yüce Kelam’da muhteşem bir cevap var: “Şüphesiz ki Zikr’i biz indirdik ve onu koruyacak olan elbette biziz.”[20]

Kelâmın sahibi ve muhafızı Allah Teâlâ olduktan sonra fazla söze ne hacet. Elbette ki O (c.c.) “Risaleti nereye/kime vereceğini en iyi bilendir.”[21]

 

 


 


[1] Hicr Suresi 15/6.

[2] Araf Suresi 7/63.

[3] Kalem Suresi 68/51.

[4] İzutsu, Kur’an’da Allah ve İnsan, Çev. Süleyman Ateş, Yeni ufuklar Neşriyat, İst, s. 211-213.

[5] Enam Suresi 6/19.

[6] Saffat Suresi 37/36. 

[7] Duhan Suresi 44/14.

[8] Kalem Suresi 68/2.

[9] Kehf Suresi 18/22.

[10] Şuara Suresi 26/225.

[11] İsra Suresi 17/79.

[12] İbn Sa’d, Tabakatü’l-Kübra,IV,227,thk: Ali Muammed Umeyr.

[13] Bakara Suresi 2/285.

[14] Kamer Suresi 54/9.

[15] Sebe Suresi 34/46.

[16] Müddessir Suresi 74/20-25.

[17] Müddessir Suresi 74/26.

[18] Sebe Suresi 34/8.

[19] Şura Suresi 42/24.

[20] Hicr Suresi 15/9.

[21] En’am Suresi 6/124.

Yazar: 
Image CAPTCHA
Enter the characters shown in the image.