Gözümüzün Nuru, Gönlümüzün Sürûru

عن أنس رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: قال رسولُ اللّهِ: وَجُعِلَتْ قُرَّةُ عَيْنِى في اﻟﺼﻼَةِ.

Hz. Enes (ra), Resûlullâh (sas)’ın şöyle buyurduğunu söylemiştir: “Namaz gözümün nuru  kılındı.” (Ahmed, III/128, 199, 285; Nesâî, İşretu’n-Nisâ, 1.)


      Namaz,  bir sevgi eylemi! Allah’ı sevmenin, birlemenin ve O’na (cc) kulluğu arz etmenin en güzel göstergesi. Yüce Allah’ın en sevgili kulunun (sas) dünyada en çok sevdiği meşgalesi. Sevgili Peygamberimizin (sas) göz bebeği, göz aydınlığı, göz nuru namaz…

Gözümün Nuru Namazdadır


Sevgili Peygamberimiz (sas),  gönlünde kaynayan ilahi sevginin çağlayana dönüştüğü namazı gözbebeği edinmiş; onu gözü gibi sakınıp korumuştur. Efendimiz aleyhisselâm için namaz, En Yüce Varlığa (cc) duyduğu emsalsiz sevgisini arz etme ve O’nun (cc) manevi iltifatlarına nail olmanın en güzel vesilesiydi. Bilmeliyiz ki Allah sevgisiyle namaz arasında bir sebep sonuç ilişkisi vardır. Bu ilişkiyi daha iyi anlayabilmek için sevginin hakikatini ve belirtilerini incelememiz faydalı olacaktır. Beşerî sevgilerde ortaya çıkan belirtilerle,  ilâhî sevginin belirtileri özde birbirinden farklı değildir. Meselâ İbn Hazm (v.h.456/m.1064) aşkın belirtilerinden bahsederken, sevgilinin bulunduğu yere gitmekte acele etmeyi ve ona yakın olmaya çalışmayı da zikreder.
[1] Yine ona göre, sevgiliyle kavuşma en büyük zevk ve sürekli sevinçtir. İbn Hazm bunu gönül şenliği olarak niteler.[2] İşte bu gönül şenliği, Efendimizin (sas) inci saçan dillerinde, “gözümün nuru” şeklinde en güzel ifadesine kavuşan durumun ta kendisidir. Çünkü namaz En Yüce Sevgili olan Allah (cc) ile bir buluşma ve özellikle secde sırasında O’na (cc) yakın olmanın manevi hazzıyla huzura ermedir. Yüce Allah Kur’ân-ı Kerim’de, “Secde et ve (Allah’a) yaklaş!”[3] buyurmaktadır. Sevgili Peygamberimiz de (sas) hadis-i şeriflerinde, “Kulun Rabbine en yakın olduğu durum secde hâlidir. Bu sebeple secdede duayı çok yapın.” buyurmuştur.[4] Sevenlerin en mutlu olduğu anlar sevdiklerine yakın oldukları anlardır. Namazı En Yüce Sevgili olan Allah’a yakınlık olarak hissedip kılabilenler, dünyada erişilebilecek en büyük hazzı elde etmiş olurlar.

Bizi Kurtaracak Namaz

Yüce Rabbimiz, “Şüphesiz ki mü’minler kurtuluşa ermiştir. Onlar ki namazlarında huşû içindedirler.” buyurmaktadır.[5] Demek oluyor ki namazın bizi kurtuluşa erdirmesi huşûyla kılınmasına bağlıdır. Namazda huşûya ermenin de bazı şartları vardır. Bu şartlar dış şartlar ve iç şartlar olmak üzere ikiye ayrılır. Namazın dış şartları sözünden kastımız, mü’minin kalbî hazırlığıdır. Gözlerin nuru, gönüllerin sevinç ve mutluluğu olacak bir namazda en önemli hususun sevgi olduğunu daha önce vurgulamıştık.  Mü’minler tıpkı Peygamberleri (as) gibi Allah sevgisiyle dopdolu bir yürekle ilahi huzura çıkmalıdır. Zaten bu mü’min olmanın bir gereğidir.[6] Her mü’min, Allah’ı çok sevdiğini söylese de hakikatte onların bu vadideki dereceleri farklıdır. Öyleyse mü’min, gönlünde Rabbine karşı taşıdığı sevgiyi arttırmanın yollarını aramalıdır.

Ma’rifetullah Muhabbetullahı Doğurur

Kul, Rabbini tanıdıkça O’na (cc)olan sevgisi artacaktır. Demek oluyor ki ilk yapılacak iş ma’rifetullah; yani Allah’ı tanıma yolunda mesafe almak olmalıdır. Yüce Allah Kur’ân’da bizleri, Kendisini (cc) tanımaya teşvik etmiş[7]; birçok ayette de bizzat tanıtmıştır.[8]  Sevgili Peygamberimiz (as) de ümmetini ma’rifetullaha yönlendirmiş, Allah’ın isimlerini öğrenip ezberleyerek Rablerini tanıma yolunda çaba gösterenleri cennetle müjdelemiştir.[9] Efendimiz aleyhisselâm,  ”Sizin Allah’ı en iyi bileniniz benim.” buyurmakla da En Güzel Kul oluşunun temel dinamiğini açıklamış olmaktadır.[10]

Allah’ı tanımanın meydana getireceği kalbî atmosfer, kişide Rabbine yönelik tekebbür (yüceltme ve en büyük bilme), kendisine dönük olarak da tezellül (zayıf ve muhtaç olma) hissini uyandıracaktır.  Bu iki his namazın da ana fikri ve özeti sayılabilir. Allah’ın yüceliğini duygularda yaşamanın çok etkili ve pratik bir yolu da kâinatın ayetlerini müşahede ve tefekkürdür. Rabbimiz Kur’ân’ın birçok ayetinde, hem kendimizdeki hem de kâinattaki delillere dikkatimizi çekmiş; yerlerin ve göklerin yaratılışı ve kâinatın işleyen düzeni hakkında düşünmemizi istemiştir.[11]Sevgili Peygamberimiz (sas) de, “Allah’ın yarattığı varlıklar üzerinde düşünün. Yaratıcı (Allah) hakkında düşünmeyin. Çünkü siz O’nu hakkıyla takdir edip bilemezsiniz” buyurmuştur.[12] Hiç şüphesiz sanat eseri hakkında düşünmek, sanatçı hakkında bir kanaat uyandırır. Kâinattaki mükemmel yaratılışı ve eşsiz uyumu müşahede ve tefekkür de En Büyük Sanatkâr’a (cc) karşı hayranlık ve yüceltme sevgisi oluşturur.

Namaz En Güzel Şükürdür

İnsanda Allah’a karşı minnettarlık ve şükür duygusunun eşlik ettiği sevgi, Allah’ın (cc) kendisi üzerindeki nimetlerini düşünüp onların farkına varmakla oluşur. Peygamber Efendimiz (a.s), “Sizi nimetleriyle besleyip yaşattığı için Allah’ı seviniz.” buyurmuştur.[13]  İnsanoğlu doğumundan ölümüne kadar geçen sürede Allah’ın kendisine bahşettiği nimetleri şöyle bir düşünse hayatının her noktasında O’nun (cc) nimetleriyle çepeçevre sarılmış olduğunu görür. Zaten hayatın kendisi de O’nun (cc) bir hediyesi değil midir? İşte bu farkındalık, insanı şükür duygusuyla Rabbine kulluğa yöneltir. Böyle bir kulluk, kulun kendisini tamamen ibadetine vermesi ve ibadetinden büyük haz alması neticesini verir. Yüce Rabbimiz,”Hayır! Sadece Allah’a kulluk et ve (böylece) şükredenlerden ol.” buyurmuştur.[14]Sevgili Peygamberimiz (sas) geceleri mübarek ayakları şişinceye kadar namaz kılarlardı ve kendisine Allah katındaki müstesna konumunu hatırlatıp müdahale etmek isteyenlere de, “Ben şükreden bir kul olmayayım mı?” diye mukabele ederlerdi.[15]

Namaz En Büyük Zikirdir

Yüce Rabbimiz Kur’ân’da, “Beni anmak için namaz kıl!” buyurmaktadır[16]. Buna göre mü’min namaz kılmakla,  kendisini ve tüm âlemleri yoktan var eden Rabbini hatırlamış olmaktadır. Sevdiğini sık sık hatırlamak ve hiç unutmamak sevenlerin başta gelen özelliklerindendir. Rabbimiz (cc), “Allah’ı anmak en büyük (ibadettir).” buyurmaktadır.[17] Kul namaz kılmakla Allah’ın yüceliğini ve kendi acziyetini tekrar tekrar ve beden dilini en uygun bir şekilde kullanarak hisseder. Namaza başlarken ve hemen her hareket sırasında tekrarlanan “Allahu Ekber” (Allah en büyüktür) lafzı âdeta namazın parolasıdır. Yine sübhâneke duası, Fâtiha ve Kur’ân okumak; ayrıca tahiyyat, hamd, salavât ve tekrarlanan tesbihler, namazı her odasında türlü hazineler saklı bir zikir sarayı haline getirmiştir. Kulun günde beş defa Rabbini bu şekilde anması, onu kötülüklerden uzaklaştıracak ve hayatının her noktasında kulluk bilincini taze tutacaktır: “Namazı dosdoğru kıl! Şüphesiz ki namaz hayâsızlıktan ve kötülüklerden alıkoyar.” [18]

İşte böylece sevgi, şükür ve Allah’ı hatırlama duygularıyla namaza durmak, göz nuru olacak bir namaz için gerekli kalbî hazırlığı ve dış şartları yerine getirmek demektir. Artık sıra namazda huşûyu yakalamak için olmazsa olmaz iç şartlara gelmiştir.

Huşûya Götüren Üçlü Uyum 

Nasıl ki hükümdarın huzuruna çıkan bir kölenin huzurda olduğunu unutması, hükümdarı dinlemeyip kendi hatıralarına dalması ve yönünü başka tarafa çevirmesi düşünülemezse, Hükümdarlar Hükümdarı Allah’ın huzuruna çıkan bir kulun da aklını, kalbini ve bedenini namaza vermemesi yakışık almaz. Mü’minin, namazında huşuyu yakalayabilmesi için en başta bedeni tam olarak namaza yönelmelidir. Bu da bedenin kıyâm, rükû ve secde gibi hareketleri sünnete uygun bir şekilde yerine getirmesi; sallanma, kaşınma, bir şeylerle oynama, gülme, konuşma ve yönünü kıbleden çevirme gibi bir yolla namazın edebini ihlâl etmemesini gerektirir. Ayrıca namazı alelacele kılmamak, her hareketin hakkını vermek lazımdır. Sevgili Peygamberimiz (sas), “Rükû ve secdede belini düz tutmayanın namazı sahih değildir.” buyurmuştur.[19] Efendimiz aleyhisselâm bir defasında mescidde alelacele namazını kılan sahâbîsini,  ”Dön de namazını yeniden kıl. Çünkü sen namaz kılmadın.”  diye uyarmış ve namazını üç kez tekrarlatmıştır. Her seferinde aynı şekilde namaz kılan ve sonunda başka türlü namaz kılmayı beceremediğini söyleyen sahâbîsine, şu sözlerle namazın edebini öğretmiştir: “Namaza kalktığın zaman tekbir al, sonra kolayına geldiği kadar Kur’an oku, sonra organların rükûda yerli yerinde durana değin rükûda kal. Sonra dimdik durana kadar (başını rükûdan) kaldır. Sonra azaların secdede yerli yerinde durana değin secde et. Sonra azaların oturarak yerli yerinde durana değin (başını secdeden) kaldır. Namazındaki diğer rekâtların tümünde de işte böyle yap.”[20] Peygamber Efendimiz (sas) namazda sağa sola bakmayı, kulun namazından şeytanın çalması olarak tanımlamıştır.[21]

İnsan beyni, içinden düşüncelerin akıp geçtiği bir nehir yatağı gibidir. Namaza dururken düşünce ırmağının önüne bir set çekmeli ve aklımızı tamamen namaza vermeliyiz. Önce kimin huzuruna durduğumuzu düşünmeli, Allah’ın yüceliğini ve kendi aczimizi idrak ederek namaza girmeliyiz. Namazımızda tekbirlerden, dualardan, ayetlerden ve özellikle Fâtiha’dan gafil olmamalıyız. O Fâtiha ki, Kur’ân’ın özeti sayılmıştır.[22] Yine Fâtiha suresi, kulun Rabbiyle diyaloga geçmesinin ifadesidir. [23] Kul namazda Rabbiyle fısıldaştığını bilmelidir.[24]  Unutmamalıyız ki, okuduğumuz ayette ve söylediğimiz duada ne dediğimizi bilmeden namazımızdan istediğimiz huşûyu, arzuladığımız manevî lezzeti bulamayız. Allah (cc)bu durumu sarhoşların vasfı olarak zikretmiştir.[25]

Kalbimiz duygularımızın merkezidir. Namazda kalbimizi Rabbimize döndürmeliyiz. Kul olarak acizliğimizi bilmeli; ihtiyaçlarını efendisine arz eden bir kölenin tevazusu ve yakarışıyla Allah’a yönelmeliyiz. Günahlarımızı hatırlayıp pişmanlık ve tevbe duygularıyla namazımızı sürdürmeliyiz. Yine sevgi ve ümitle Rabbe secde etmeli; verdiği nimetleri hatırlayarak şükür duygusuyla namazımızı ikame etmeliyiz.

Beden, zihin ve gönül, uyum içinde, sevgi ve güzellikle namaza yönelince huşû gerçekleşecektir. Sevgili Peygamberimiz (sas), güzelce abdest alıp yüzüyle (bedeniyle) ve kalbiyle namazına yönelerek iki rekât namaz kılanların cennete girmesinin kesinleşeceğini müjdelemiştir.[26]  Yine Peygamberimiz (sas), sünnetine uygun olarak abdest alıp nefsiyle konuşmadan (yani namaz dışında bir şey düşünmeden) iki rekât namaz kılanların geçmiş günahlarının affedileceğini bildirmiştir.[27] Sevgili Peygamberimiz (sas), “Namaza kalktığın zaman son namazını kılan bir kimsenin kıldığı gibi namaz kıl.”[28] buyurarak namazda huşûyu yakalamanın yolunu pek güzel göstermiştir.

Yangını Söndüren, Mü’mini Rahâta Erdiren

“Dünya,  mü’minin zindanıdır.”[29] Burada ona rahat yoktur. Yaşadığı sıkıntılar, stresler ve günahlarının ezikliği âdeta onu yakıp kavurur. Her şeye rağmen, bütün benliğiyle Rabbine yöneldiği namaz vakitleri mü’minin yangınını söndüren, onu rahata erdiren en önemli vasıtalardır. Sevgili Peygamberimiz (sas), “Şüphesiz ki yüce Allah’ın her namaz vaktinde, “Ey Âdemoğulları! Kalkın ve kendi aleyhinize yakmış olduğunuz ateşinizi söndürün.” diye seslenen bir meleği vardır.” buyurmuştur.[30] Yine O (a.s.), “Ey Bilal! Kalk (ezan oku da) bizi namazla rahatlat.” buyurmuştur.[31]Efendimiz aleyhisselâmın bir üzüntüye veya sıkıntıya düşünce hemen namaza durduğu nakledilmiştir.[32] Münafıkların namazı üşene üşene kılmalarına karşın,[33] Sevgili Peygamberimiz (sas) Allah’ın en çok sevdiği kulların (namaz vakitlerini özlemle beklediklerinden dolayı) güneşi ve ayı gözleyenler olduğunu haber vermiştir.[34] İşte namazı gözbebeği edinmiş kullar bunlardır. Rabbim bizleri de onlardan eylesin. Âmin.

                       


 



[1] İbn Hazm, Güvercin Gerdanlığı ( İnsan y.) İstanbul,1995 s. 95.

[2] İbn Hazm, a.g.e. s.164.

[3] Alak 96/19.

[4] Müslim, Salât:215; Tirmizî, Deavât:118.

[5] Mü’minûn 23/1-2.

[6] Bakara 2/165.

[7] Muhammed 47/19 ; Zümer 39/67.

[8] Meselâ; Bakara 2/ 255 , Haşr 59/22-24 ve İhlâs Suresi.

[9] Buhârî,Şurût:18;Rikâk:68;Tevhid:16 ; Müslim,Zikr ve Dua:6 No:2677.

[10] Buhârî, İman:13.

[11] Mesela Bkz.: Fussilet 41/53 ; Âl-i İmran 3/190 ; Tûr 52/35-36.

[12] Suyûtî, el-Câmiu’s-Sağîr, No:3346 (İbn Hibban’dan naklen).

[13] Tirmizî, Menâkıb:32.

[14] Zümer 39/66.

[15] Buhârî, Teheccüd:6 ; Müslim, Münâfikûn:81

[16] Tâhâ 20/14.

[17] Ankebût 29/45.

[18] Ankebût 29/45.

[19] Ebû Dâvûd, Salât:143-144; İbn Mâce, İkâmetü’s-Salât:16.

[20] Buhârî, Ezân:94,122; Müslim, Salât:45.

[21] Buhârî, Ezân:93.

[22] Kur’ân’ın insanları temelde davet ettiği inanç, ibâdet ve hayat nizamlarına Fâtiha suresinde öz olarak değinilmektedir. (Bkz.: Saîd Havvâ, el-Esâs fi’t-tefsir).

[23] Bir kudsî hadiste, kul namazda Fâtiha okurken Rabbinin her bir ayetinden sonra kuluna mukâbelede bulunup onu övdüğü ve isteklerini ona vereceğini müjdelediği anlatılmıştır.(Bkz.: Müslim, Salat:38-40)

[24] Bkz.:Buhârî, Salât:36,38.

[25] Nisâ4/43.

[26] Müslim, Taharet:6.

[27] Buhârî, Vudû:23 ; Müslim, Tahâret:3.

[28] Ahmed, V/412 ; İbn Mace, Zühd:15.

[29] Müslim, Zühd:1 ; Tirmizî, Zühd:16.

[30] Heysemî, Mecmeu’z-Zevâid, I/299 ; Rudânî, Cem’ul- Fevâid, No:933.

[31] Ebû Dâvûd, Edeb:78.

[32] Ahmed, I/206,268 ;Nesâî, Mevâkıt:46.

[33] Tevbe 9/54.

[34] El-Hâkim, Müstedrek, No:164  (Not: Bugün de takvim yapraklarını ellerinden düşürmeyenler var elhamdülillah)

Yeni yorum ekle

Image CAPTCHA
Enter the characters shown in the image.