Nev’îzâde Atâyî Divan’ından Bir Mi’râciye

 

 

(Mi’râc hadisesini anlatan kasidelere mi’râciye denilmektedir.)

 

Dürretü’t-tâc fi sıfati’l-mi‘râc*

*Dürretü’t-tâc, Veysî’nin yazdığı ilk Türkçe telif siyer kitabıdır. Bu Mi’râciye Dürretü’t-tâc’a miracın sıfatlarına dair bir eklemedir.

 

 

1.Şebângeh kim irüp hengâm-ı lutf-ı Hazret-i Mevlâ

Ferah-bahş u neşât-engîz idi şâm-ı visâl-âsâ

 

Şebângeh: geceleyin, gece vakti

Hengâm: zaman, an

Lutf: lütuf, iyilik, bağış

Ferah-bahş: huzur veren

Neşât-engîz: sevinç,mutluluk veren

Şâm: akşam

Visâl-âsâ: sevdiğine kavuşmak gibi, vuslat gibi

 

2.Meger bahr-ı sefîd rûz-ı cezr ü medd ‘ayân itdi 

Güherler zâhir oldı huşk olup ol bahr-i gevher-zâ

 

Bahr-ı sefîd: Akdeniz

Rûz: gün, gündüz

Cezr ü medd: gelgit, medcezir

Âyân: belli, âşikâr

Güher: elmas, mücevher

Zâhir: ortaya çıkan, açık, âşikâr

Huşk olmak: kurumak

Gevher-zâ: mücevherler yapan, meydana getiren

 

3.Giderdi cevşen-i sîmîn ile şemşîr-i zerrînin

Zemâne giydi altun tügmeli telli siyeh hârâ

 

Cevşen: zırh, zırlı giysi

Sîmîn: gümüşten, gümüş gibi beyaz

Şemşîr: kılıç

Zerrîn: altından yapılmış, altın gibi sarı

Tell: sırt

Siyeh hârâ: pek koyu siyah

 

4.Şihâb ögine zencîrin çeküp leşkergeh-i çarhuñ

Fitilin yakdı funduk hâzır itdi encüm-i garâ

 

Şihâb: kayan yıldız, kıvılcım

Zencîr: zincir

Leşkergeh: ordu yeri

Çarh: çark, felek, talih

Funduk: misafirhane

Encüm: yıldızlar

Garâ: kara, siyah

 

5.Kırıldı rişte-i tesbîhi sandum pîr-i gerdûnuñ

Şihâb oldukca encüm arasında nâ-gehân peydâ

 

Rişte: tel, iplik

Pîr: reis, yaşlı, en mahir usta

Gerdûn: felek, dünya

Şihâb: kayan yıldız, kıvılcım

Encüm: yıldızlar

Nâ-gehân: ansızın, aniden

Peydâ: ortada, açıkta, var olan

 

6.Varaklanmış gıdâdur hokka-ı çarh içre gûyâ kim

Nola te’sîr iderse hâke necm-i âsumân-pîrâ

 

Varak: süs, yaprak, kağıt

Hokka: mürekkep kabı, tükürük kabı

Çarh: çark, felek, talih

Te’sîr etmek: etkilemek, iz bırakmak

Hâk: toprak, doğru, pay

Necm: yıldız

Âsumân-pîrâ: Göğü donatan, gökyüzünü süsleyen

 

7.Degül encüm beyâz-ı rûz-ı kecdür zâil oldukda

Görindi kâh-ı zerdiyle binâ-yı köhne-i dünyâ

 

Encüm: yıldızlar

Rûz: gün, gündüz

Kec: eğri, çarpık

Zâil: yok olucu, son bulan, geçici

Oldukda: olunca

Kâh: köşk, kasır, saman çöpü

Zerd: sarı, solgun, soluk

Köhne: eski, zamanı geçmiş

 

8.Nola hamâm-ı nüh-tâk-ı sipihr olursa pür-zulmet

Mu‘allâ kubbesine hurdedür ol câmlar zîrâ

 

Hamâm: güvercin

Nüh-tâk: dokuz kubbeli, dokuz kemerli, dokuz asmalı

Sipihr: gökyüzü

Pür: dolu

Mu’allâ: yüce, yüksek

Hurde: değersiz şey, kırıntı

Câm: şişe, kadeh, cam

Zîrâ: çünkü

 

9.Felek târ-ı şu‘â‘ından fitîle bükdi hurşîdüñ

Uyardı şâm irince sad-hezârân şem‘-i bezm-ârâ

 

Târ: tel, saç teli

Şu’â: ışın, parıltı

Hurşid: güneş

Şâm: akşam

Sad-hezârân: yüzbinlerce

Şem: mum, ışık

Bezm-ârâ: eğlence meclislerini süsleyen

 

10.Gazâle gitdi sür‘atle sipihrüñ sebzezârından

Degül encüm nişân-ı pâyi kıldı câ-be-câ ammâ

 

Gazâl: ceylan

Sipihr: gökyüzü

Sebzezâr: çimenlik, yeşillik

Encüm: yıldızlar

Nişân: işaret, iz

Pây: ayak

Câ-be-câ: yer yer

 

11.Güm oldı Yûsuf-ı Mısr-ı sipihrüñ sâ‘-ı zerrîni

Tolınca gendüm encüm ile zarf-ı târem-i vâlâ

 

Güm olmak: zayi olmak

Sipihr: gökyüzü

Sâ’: 1040 dirhemlik hububat ölçeği

Zerrîn: altından, sarı

Gendüm: buğday

Encüm: yıldızlar

Zarf: kap, kılıf

Târem: kubbe

Vâlâ: yüksek, yüce

 

12.Murassa‘ câmı destinden düşüp mihrüñ şikest oldı

Tagıldı safha-ı çarh üzre nice gevher-i yektâ

 

Murassa’: süslü

Câm: kadeh

Dest: el

Mihr: güneş, sevgi

Şikest olmak: kırılmak

Çarh: felek, çark

Gevher: elmas, mücevher

Yektâ: tek, eşşiz

 

13.Sikender-vâr idince mihr-i seyr-i bahr-ı zulmâtı

Çıkardı taşra vâfir şeb-çerâg-ı encüm-i zehrâ

 

Sikender-vâr: İskender gibi

Mihr: güneş, sevgi

Seyr: yürüme, izleme

Bahr: deniz

Zulmât: karanlıklar

Taşra: dışarı

Vâfir: bol, çok

Şeb-çerâg: gece kandili

Encüm: yıldızlar

Zehrâ: berrak, parlak

 

14.Musahhar eyledi şâh-ı kevâkib mülket-i şâmı

Sipâhından pür oldı yine gök meydânı ser-tâ-pâ

 

Musahhar: boyun eğdirilmiş

Kevâkib: yıldızlar, gezegenler

Mülket: mülk. ülke

Şâm: akşam

Sipâh: ordu

Pür:  dolu

Ser-tâ-pâ: baştanayağa, baştanbaşa

 

15.Niyâmına kodı zâl-i felek şemşîr-i hurşîdi

Görinen kabza-ı sîmînidür anuñ hilâl-âsâ

 

Niyâm: kın, kılıf

Zâl: ihtiyar, saçları ağarmış

Şemşir: kılıç

Hurşid: güneş

Kabza: sap

Sîmîn: gümüşten, gümüş gibi beyaz

Hilal-âsâ: hilal gibi

 

16.Hilâlüñ sandalın aldı içine keşti-i gerdûn

Temevvüc eyleyüp çün kim karardı lücce-i harrâ

 

Keşti: gemi

Gerdûn: dünya

Temevvüc: dalgalanma

Lücce: kalabalık, deniz

Harrâ: yüksekten aşağı düşen

 

17.Dönüp cerm-i kamer çarh üzre kandîl-i firûzâne

Fitîl itmiş hilâli aña sun‘-ı kudret-i Mevlâ

 

Cerm: bir cins Arap sandalı

Kamer: ay

Çarh: çark, tekerlek, felek

Firûzân: parlak

Sun’: yapma, yaratma

 

18. Ya hod bir şem‘dür yanmış soñı bir şu‘le kalmışdur

Vücûdın hân-kâh-ı ‘aşk içre eylemiş ifnâ

 

Hod: kendi, miğfer

Şem’: ışık, mum

Şu’le: kıvılcım

Vücûd: varlık, beden

Hân-kâh: tekke

İfnâ: yok etme

 

19.Semâ içre feleklerden düşer bî-hûş olup encüm

Meger kim leyle-i mi‘râcı gerdûn eyledi ihyâ

 

Bî-hûş: hoş olmayan

Encüm: yıldızlar

Leyle: gece

Gerdûn: dünya

İhyâ: diriltme

 

20.Bu şebdür nakş-ı encümle zer-efşân sünbül-i müşgîn

Bu şebdür dürr ü gevherle müzeyyen turra-ı havrâ

 

Şeb: gece

Nakş: işleme, nakış

Encüm: yıldızlar

Zer-efşân: altın saçılmış, altın yaldızlı

Müşgîn: misk kokulu

Dürr: inci

Gevher: elmas, mücevher

Müzeyyen: süslü

Turra: tuğra, imza

Havra: çok beyaz, çok beyaz gözlü kadın

 

21.Bu şeb olındı da‘vet mahrem-i esrâr-ı hamiyet

Bu şeb oldı o hazret dayf-ı mihmân-hâne-i esrâ

 

Şeb: gece

Mahrem: gizli

Esrâr: sırlar

Hamiyet: gayret

Dayf: misafir

Mihmân-hâne: misafirhane

Esrâ: en çabuk, çok süratli

 

22.Yegâne hâce-i küll ser-firâz-ı zümre-i kümmel

Sır-ı ehl-i tevekkül mühr-dâr-ı künzü lâ-yafnâ

 

Yegâne: tek

Hâce: hoca, efendi

Küll: bütün

Ser-firâz: başını yukarı kaldıran, başı dik, başı yüce

Kümmel: kamiller

Künuz: hazineler

Lâ-yefnâ: bitmez, tükenmez

 

23Şeh-i Yûsuf-cemâl-i tahtgâh-ı mülk-i mahbûbî

Cem-i gerdûn-celâl-i bârgâh-ı kurb-ı Ev-ednâ

 

Şeh: şah, padişah

Yûsuf-cemâl: Yusuf yüzlü, Yusuf güzelliğinde

Tahtgâh: başkent

Mülk: ülke

Mahbub: sevgili

Cem: toplama, hükümdar

Gerdûn-celâl: görkemli saltanat

Bârgâh: yüksek huzur, yüce makam

Kurb: yakınlık

Ev-ednâ:

 

24.Meh-i burc-ı risâlet âfitâb-ı ‘âlem-i sûret

Dür-i dürc-i nübüvvet pâdişâh-ı kişver-i ma‘nâ

 

Meh: ay

Burc: yıldız kümesi

Risâlet: peygamberlik

Âfitâb: güneş

Sûret: biçim, görünüş

Dür: inci

Dürc: kutu, mücevher kutusu

Nübüvvet: nebilik

Kişver: ülke

 

25.Çerâg-ı nûr-ı Yezdânî delîl-i feyz -i Rabbânî

Rumûz-âmûz-ı Kur’ânî muhît-i gevher-i takvâ

 

Çerâg: kandil

Yezdânî: İlahî, Tanrıya ait olan

Delîl: rehber, kanıt

Feyz: bereket, ihsan, kerem

Rabbânî: Rabb’a ait, İlahi

Rumûz-âmûz: işaretler, gizli anlamlar öğreten

Muhît: çevre, kaplayan, kuşatıcı

Gevher: elmas, mücevher

 

26.Cenâb-ı Hazret -i Levlâk tâc-ı târik-i eflâk

Resûl-i Hâlık-ı pâk âfitâb-ı evc-i isti‘lâ

 

Levlâk: eğer sen olmasaydın kainatı yaratmazdım: levlake lema halaktü leflak

Tâc: taç

Târik: terkeden, bırakan

Eflâk: kainat, gökler

Hâlık: yaratıcı

Pâk: temiz, saf

Âfitâb: güneş

Evc: doruk

İsti’la: ele geçirme, işgal

 

27.Nebiyy-i müctebâ Ahmed mu‘allâ-pâye ced-ber-ced

Delîl-i devlet-i sermed habîb-i Kâdir-i yektâ

 

Müctebâ: seçilmiş, kıymetli

Mu’allâ-pâye: yüksek derece

Ced-ber-ced: atalardan beri

Delîl: kanıt, rehber

Devlet: mevki, devlet. talih

Sermed: ebedi

Habîb: sevgili, dost

Yektâ: tek, eşşiz

 

28.Ol şehen-şâh-ı a‘zam ol medâr-ı hilkat -i âdem

Ki anuñ müjde-i teşrîfidür dünyâ vü mâ-fihâ

 

Şehen-şâh: şahların şahı

A’zam: en büyük

Medâr: sebep, vesile

Hilkat: yaratılış

Teşrîf: şereflendirme, gelme

Mâ-fihâ: içindekiler

 

29.Cemâl-i tâb-nâki matla‘ü’l-envâr-ı Kuddûsî

Derûn-ı sâf u pâki mahzenü’l-esrâr-ı Mâ-evhâ

 

Cemâl: güzellik, yüz güzelliği

Tâb-nâk: parlak

Matla’: doğuş yeri

Envâr: nurlar

Kuddûsî: kusursuz olan Cenab-ı Hakk’a ait

Derûn: iç, gönül

Sâf: temiz, arı

Pâk: temiz, saf

Esrâr: sırlar

Mâ-evhâ: Vahyedilen her şey (Necm/10)

 

30.Nem-i rûy-ı mutarrâsı huceste kevkeb-i dürrî

Ham-ı ebrû-yı zîbâsı mübârek gurre-i garâ

 

Nem: hafif ıslaklık

Rûy: yüz

Mutarrâ: taze

Huceste: uğurlu, kutlu

Kevkeb: yıldız

Dürr: inci

Ham: eğri

Ebrû: kaş

Zibâ: güzel

Gurre: parlaklık

Garâ: siyah, kara

 

31.Yüzi dermânde-i şâm-ı zalâle neyyir-i a‘zâm

Sözi üftâde-i çâh-ı günâha ‘urve-i vuskâ

 

Dermânde: aciz, zavallı

Şâm: akşam

Zalâl: gölge eden

Neyyir: parlak, nurlu

A’zam: en büyük

Üftâde: aşık, düşkün

Çâh: çukur

Urve: kulp

Vuskâ: sağlam

 

32.Felek hân-ı nevâlinde kemîne kâse-i Çînî

Kamer râh-ı celâlinde şikeste sâgar-ı mînâ

 

Hân: konaklama yeri

Nevâl: kısmet

Kemîne: aşağılık, eksik

Kamer: ay

Râh: yol

Celâl: ululuk

Şikeste: kırık

Sâgar: kadeh

Mînâ: cam, billur

 

33.Biri gird-âbdur biri cezîre bahr-ı fazlında

Bu Nîlî kubbe-i gerdân ile bu tûde-i garbâ

 

Cezîre: ada

Bahr: deniz

Fazl: lütuf, bağış

Nîlî: mavi

Gerdân: dönen

Tûde: yığın

Garb: batı

 

34.‘Aceb mi ümmetinden olmag içün nâzil olursa

Ki gökde aradugın yirde bulur Hazret-i ‘İsâ

 

Nâzil olmak:  inmek

 

35.Meh-i bedr ol habîbüñ mübtelâ-yı sîne-çâkidür

Siyâh itse nola gögsin dögüp ‘aşk ile bî-pervâ

 

Meh: ay

Bedr: dolunay

Habîb: sevgili, dost

Mübtelâ: tutkun, düşkün

Sîne-çâk: göğsü parçalanmış, göğsü yaralı

Bî-pervâ: korkusuz

 

36.Bu bahr-i nîl-gûnda şeb-çerâg-ı mâhı şakk itdi

Dü-nîm itmişdi deryâyı egerçi mu‘ciz-i Mûsâ

 

Bahr: deniz

Nîl-gûn: lacivert

Şeb-çerâg: gece kandili

Mâh: ay, güzellik

Şakk: yarık, çatlak

Dü-nîm: ikiye bölünmüş

Deryâ: deniz

Egerçi: her ne kadar

Mu’ciz: mucize

 

37.Der-i gâr üzre dâm-ı ‘ankebûtı kıldı Hak peydâ

O bir deryâ-yı rahmet üzre konmış ag idi gûyâ

 

Der: kapı

Gâr: mağara

Dâm: ağ, tuzak

Ankebût: örümcek

Peydâ: ortada

Deryâ: deniz

Ag:

 

38.Ocagına su koydı ehl-i küfrüñ geldügi sâ‘at

Mecûsuñ âteşin tûfân-ı kahrı eyledi itfâ

 

Mecûs: mecusî, ateşe tapan

Tûfân: büyük su baskını, şiddetli yağmur

Kahr: mahvetme

İtfâ: söndürme

 

39.Yagup bârân-ı rahmet seyl-i himmet şöyle geldi kim

Pül-i nâ-pâyidâra döndi tâk-ı gurfe-i kisrâ

 

Bârân: yağmur

Seyl: sel

Himmet: yardım, çaba

Pül: köprü

Nâ-pâyidâr: kalıcı olmayan

Tâk: kemer

Gurfe: yüce bina, cennet köşkleri

Kisrâ: iran hükümdarlarına verilen isim

 

40.Nola nahl-ı vücûd-ı pûd-ı pâki hâke sâye salmazsa

Olur mı safha-i ‘âlemde misli bir dahi peydâ

 

Nahl: hurma ağacı, bal arısı

Vücûd: varlık, gövde

Pûd: doku

Pâk: temiz, saf

Hâk: toprak

Sâye: gölge

Safha: aşama

Peyda: ortada, açıkta

 

41.Görürdi her tarafdan dîde idi cism-i pür-nûrı

Süveydâ-yı dil-i âgâhı oldı merdüm-i bînâ

 

Dîde: göz

Cism: beden

Pür-nûr: nur dolu

Süveydâ: siyahlık

Dil: gönül

Âgâh: uyanık

Merdüm: göz bebeği

Bînâ: gören

 

42.Hatı âyât-ı rahmet rûyı Mushaf nâmı Tâhâ’dur

Misâl-i besmele üstinde ol ebr-i felek-fersâ

 

Hat: çizgi, yazı

Âyât: ayetler

Rûy: yüz

Nâm: ün, isim

Ebr: bulut

Felek-fersâ: feleği yoran, mahveden

 

43.Beyân-ı mu‘cizâtı mu‘ciz-i ehl-i belâgatdür

Revâdur olsañ ey dil kıssa-ı mi‘râc ile gûyâ

 

Beyân: açıklama

Mu’cizât: mucizeler

Mu’ciz: mucize

Ehl-i belagat: şiir ehli, belagat ehli

Revâ: layık, uygun

 

44.O şeb geldi berîd-i hoş-nüvîd-i hazret-i ‘izzet

Getürdi hidmet-i peygambere bir rahş-ı bî-hemtâ

 

Şeb: gece

Berîd: ulak

Hoş-nüvîd: güzel müjde

İzzet: şeref

Hidmet: hizmet

Rahş: gösterişli, güzel at

Bîhemtâ: benzersiz

 

45.Nice rahş ol Burâk-ı berk-i seyr-i nâzenîn-cünbiş

Ferişe-hû perî-rû ‘anberîn-gîsû melek-sîmâ

 

Rahş: gösterişli, güzel at

Berk: şimşek

Seyr: gitme, yürüme

Nâzenîn-cünbiş: nazlı hareket eden

Ferişe-hu:  iyi huylu

Perî-rû: peri gibi güzel

Anberîn-gisû: anber kokulu uzun saçlı

Melek-sîmâ: melek yüzlü

 

46.Sabâhü’l-hayr-ı garrâsı misâl-i matla‘-ı hûrşîd

Sevâd-ı çeşm-i şehlâsı süveydâ-yı dil-i havrâ

 

Garrâ: parlak

Matla: doğuş yeri

Hûrşîd: güneş

Sevâd: karalık

Çeşm: göz

Şehlâ: çok güzel

Süveydâ: siyahlık

Dil-i havrâ: ahu gözlü kadın kalbi

 

47.Nesîm-âsâ varur bir lahzada etbak-ı eflâke

Butûn-ı seb‘a-ı Kur’ân’da gûyâ kim dil-i dânâ

 

Nesîm-âsâ: yel gibi

Lahza: an

Etbak: tabakalar

Eflâk: felekler

Butûn: nesiller

Seb’a: yedi

Dil-i dânâ: alimin kalbi

 

48.Şu deñlü tîz-rev kim varmadın sakf-ı habâba bâd

Bunuñ olur eñ ednâ cilvegâhı günbed-i hardâ

 

Denlü: kadar

Tîz-rev: acele ile giden

Sakf: çatı, yüzey

Habâb: su üzerindeki hava kabarcığı

Bâd: rüzgar

Ednâ: en aşağı

Cilvegâh: görünme yeri

Günbed: kubbe

Hardâ:

 

49.Nola itsem anı şeb-dîz-i âh-ı ‘âşıka teşbîh

Ki varur bir nefesde kubbe-i gerdûna bî-pervâ

 

Şeb-dîz: gece rengi

Teşbîh: benzetme

Gerdûn: dünya

Bî-pervâ: korkusuz, çekinmeden

 

50.Binüp aña idince ‘azm-i râh-ı menzil-i maksûd

Olur bir dem ikâmetgâhı sahn-ı Mescid-i Aksâ

 

Azm: niyet

Râh: yol

Menzil: konak, inilen yer

Maksûd: istenilen

Sahn: avlu

 

51.İmâm olup sufûf-ı enbiyâya kıldı çün tekbîr

O gül-bang ile makhûr oldı kaçdı düşmen-i hûrâ

 

Sufûf: saflar

Enbiyâ: nebiler

Gül-bang: ilahi

Mahkûr: hakarete uğramış

Hûrâ: deve gibi çıldırmış

 

52.İmâmetde vücûdı bir güherdür der-kenâr olmış

Namâz içre o saflar oldı mecv-engîz bir deryâ

 

İmâmet: imamlık

Güher:  elmas, mücevher

Der-kenâr: açıklama, kenar yazısı

Mecv-engîz: dalgalı

Deryâ: deniz

 

53. Namâzı çünki itmâm eyledi anlarla mescide

Virüp ol dem selâm itdi ‘urûc-ı ‘âlem-i bâlâ

 

İtmâm: tamamlama

Dem: an

Urûc: yükselmek

Bâlâ: yukarı, yüce

 

54.Müşerref eyleyüp yirden götürdi anı lutfından

Ayagına sürüp yüz buldı sahre rütbe-i vâlâ

 

Müşerref eylemek: şereflendirmek, gelmek

Sahre: kaya

Vâlâ: yüksek, yüce

 

55.O demde tâk-ı ‘arşa nûrdan bir reh-güzâr oldı

Şu‘â‘ın nerdübân itdi meger mihr-i cihân-ârâ

 

Dem: an

Tâk: kemer

Reh-güzâr: geçit, yol üstü

Şu’â: ışın, parıltı

Nerdübân: merdiven

Mihr: sevgi, güneş

Cihân-ârâ: cihanı süsleyen

 

56.Alup ol bahr-ı ihsânı çıkardı evc-i a‘lâya

Burâk-ı berk-rû deryâya inmiş ebr idi gûyâ

 

Bahr: deniz

Evc: doruk

A’lâ: en yüksek

Berk-rû: şimşek yüzlü

Deryâ: deniz

Ebr: bulut

 

57.Peri pür-nûr Cibrîl aña zerrîn-gâşiye oldı

Burâkınuñ öñince oldı şol dem kim felek-sîmâ

 

Per: kanat

Pür-nûr: nur dolu

Zerrin-gâşiye: altından biir örtü

Felek-sîmâ: felek yüzlü

 

58.Çıkup eflâke ol çeşm-i çerâg-ı ‘âlem ü âdem

Zücâcî perdede çün merdüm-i çeşm eyledi me’vâ

 

Eflâk: felekler, gökler

Çeşm: göz

Zücâcî: camcı, sırçacı

Merdüm: göz bebeği

Me’vâ:  sığınma yeri

 

59.Hilâl ol dem kenâr-ı mâha geldi itdi istikbâl

Sehâb-ı fazlına mîzâb-ı zerrîn eyledi peydâ

 

Kenâr: kenar, uç

Mâh: ay

İstikbâl: gelecek

Sehâb: bulut

Fazl: üstünlük

Mîzâb: oluk, su yolu

Zerrîn: altından

Peydâ: ortada, açıkta

 

60.İdüp altun varaklar hall o şâhuñ yazdı târîhin

‘Amûd-ı tâk -ı ‘arşa kâtib-i dîvân-ı istîfâ

 

Hall: sağlamlaştırmak

Amûd: direk, sütunlar

Tâk: kemer

 

61.İrince feyz-i irşâdı kemânçe târını kırdı

Okın atdı kemânın yadsı ya‘ni zehre-i Zehrâ

 

Târ: tel

Kemân: kaş

Yadsı:

Zehre: çiçek

 

62.Çerâg-ı tekye-i çârûmdan alup nakd-i envârı

Degül encüm nisâr itdi yolına Hazret-i ‘İsâ

 

Çerâg: ışık, kandil

Tekye: tekke

Çârû: süpürge

Nakd: nakit

Envâr: nurlar

Encüm: yıldızlar

Nisâr: saçmak

 

63.Çalışdı bir başıyla düşmeni kahr itmege Behrâm

Bu meydânda kılıcı ile buldı rütbe-i ‘ulyâ

 

Kahr: zorlama, mahvetme

Behrâm: Bir İran padişahının adı

Ulyâ: çok yüce

 

64.Kılup dârü’l-emân-ı çarha sa‘d-ı ekberi hâkim

Nizâmın buldı yümn-i tâli‘iyle ‘âlem-i bâlâ

 

Dârü’l-emân: eminlik yurdu

Sa’d: uğur, kuvvet

Ekber: en büyük

Hâkim: hükmeden

Nizâm: düzen

Yümn: uğur

Tâli’: ikinci derecede, sonradan gelen

Bâlâ: yukarı, yüce

 

65.Nühûset mi kalur hîç kevkeb-i keyvân-ı zengîde

Çün irdi hidmetine hazretüñ ol şeb Bilâl-âsâ

 

Nühûset: uğursuzluk

Kevkeb: yıldız

Keyvân: satürn

Zengî: zenci

Hidmet: hizmet

Şeb: gece

Bilâl-âsâ: Bilal gibi

 

66.Basup kürsiye pây-ı himmeti devletle ‘izzetle

‘Urûc itdi firâz-ı ‘arşa sultân-ı şeb-i isrâ

 

Pây: ayak

İzzet: şeref

Urûc: yükselmek

Firâz: yukarı, üst

Şeb-i isrâ: isra gecesi

 

67.Süm-i esbinden ol dem urdı tamga atlas-ı çarha

Şeref virdi ‘aceb mi olsa kadri cümleden a‘lâ

 

Süm: toynak

Esb: at

Dem: an

Atlas: büyük harita

Çarh: çark, felek

Kadr: değer, kıymet

A’lâ: en yüksek, yüce

 

68.Kenâr-ı sidre oldı müntehâ-yı seyri Cibrîl’üñ

O mâh-ı bedre itdi hâle gibi sînesin me’vâ

 

Kenâr: uç, kıyı

Sidr: yedinci kat gökte olduğu rivayet edilen makam

Müntehâ: son, en son derece

Seyr: seyir, yürüme

Mâh: ay

Bedr: dolunay

Hâle: halka

Sîne: göğüs

Me’vâ: sığınma  yeri

 

69.Turup rahşı o mevkifde yüz urdı pâyine Refref

O bâlâ hurmetiyle kaldı anda vâlih ü şeydâ

 

Rahş: gösterişli, güzel at

Mevkif: durak

Pây: ayak

Refref: Peygamberimizin miraç sırasında bindiği bineklerden biri

Bâlâ: yukarı, yüksek

Hurmet: yasaklık

Vâlih: şaşırmış

Şeydâ: mecnun

 

70.Meger kim hacc-ı ekber itmege taht-ı revân oldı

Harîm-i ‘izzete anuñla vardı hâce-i Bahtâ

 

Taht-ı revân: yürüyen, akan taht

Harîm: harem, kutsal

İzzet: şeref

Hâce: hoca

Baht: talih, kader

 

71.İrişüp Ka‘be-i maksûda çıkdı bahr-i kesretden

Cüdâ oldı o dem Refref k’ola beytü’l-harem tenhâ

 

Maksûd: istenilen

Bahr: deniz

Kesret: çokluk

Cüdâ: ölüm, ayrılık

 

72.Ne Ka‘be Ka‘be-i vuslat ne vuslat ‘âlem-i vahdet

Muhabbet nûrı lâmi‘ ser-be-ser beytü’l-harem tenhâ

 

Vuslat: kavuşma

Lâmi’: parlayan

Ser-be-ser: baştanbaşa

 

73.‘İbâretdür o dem ‘aynü’l-yakînüñ iki nûnından

Makâmı Kâbe Kavseyn oldugı ol hazretüñ gûyâ

 

Aynü’l-yakîn: gözle görerek bilmek

Nûn: arap alfabesinde bir harf

Kavseyn: iki yay

 

74.Kenâr-ı kurb-ı Ev-ednâ’ya varup gûş-ı cânıyla

Sadâ-yı cûşiş-i deryâ-yı nûrı eyledi ısgâ

 

Kenâr: kıyı

Kurb-ı ev-ednâ: yakınlık makamı

Gûş:  kulak

Sadâ: ses

Cûşiş: coşku

Deryâ: deniz

Isgâ: eksiltmek, meyletmek

 

75.Tekellüm her tarafdan anda bî-savt u hurûf oldı

Masûn oldı megesden ya‘ni şehd-i ma‘nâ-yı zîbâ

 

Tekellüm: konuşma

Bî-savt: sessiz

Hurûf: harfler

Masûn: korunan

Meges: sinek

Şehd: bal

Zibâ: güzel

 

76.Salât-ı hamse kim terkîblenmiş tâc-ı devletdür

‘Atâ kıldı o gice kullarına Hazret-i Mevlâ

 

Sâlat: namaz

Hamse: beş

Terkîb: birleştirme, tamlama

Atâ: ihsan

 

77.Olup maksûdına vâsıl murâdı oldı çün hâsıl

Nüzûl itdi misâl-i pertev-i mihr-i cihân-ârâ

 

Maksûd: istenilen

Vâsıl: ulaşan

Murâd: arzu

Hâsıl: ortaya çıkan

Nüzûl: inme

Pertev: ışık

Mihr: sevgi, güneş

Cihân-ârâ: cihanı süsleyen

 

78.Bu hâli görmemişdür seb‘a-ı seyyâre seyrin

Ki bir demde cihânı devr ide bir neyyir-i vâlâ

 

Seb’a: yedi

Seyyâre: gezegen

Seyr: gezme, yürüme

Neyyir: parlak

Vâlâ: yüksek

 

79.Delâ’il var iken mi‘râc-ı rûhânî diyen kimdür

Meger diye ser-â-pâ rûh idi ol zât-ı bî-hemtâ

 

Delâ’il: deliller

Rûhânî: ruha ait

Ser-â-pâ: baştan ayağa

Rûh: öz, can

Zât: kişi

Bî-hemtâ: benzersiz

 

80.‘Atâyî ola mı vassâf-ı hazret olmaga lâyık

Varur mı rütbe-i nazm-ı kerîme şi‘r ile inşâ

 

Atâyî: Nev’î-zâde Atâyî

Vassâf: vasıflandıran

Nazm: tertip,ölçü

Kerîm: kerem sahibi, cömert

Ş’ir: şiir

İnşâ: düz yazı

 

81.Garaz ‘arz eylemekdür hâlüm ol dergâha sultânum

Kerîm olandan istimdâd idüp şâ‘ir olur gûyâ

 

Garaz: kötü niyet

Arz: sunma

İstimdâd: yardım isteme

 

82.Siyeh-rûz-ı günâhum bu ümîdüm feyz-i lutfuñdan

Ki ola zulmet-i âb-ı hayât ol leyle-i zulmâ

 

Siyeh-rûz: siyah gün

Feyz: bereket, ihsan

Zulmet: karanlık

Âb: su

Leyle:  gece

 

83.Hemîşe tâ yaka bahr-i siyâh-ı zulmet-i şebde

Delîl olmagiçün fânûs-ı zerrîn-i meh-i garâ

 

Hemîşe: daima

Bahr: deniz

Zulmet: karanlık

Şeb: gece

Delîl: rehber, kanıt

Fânus: fener

Zerrîn: altından

Meh: ay

Garâ: kara

 

84.Hidâyet nûrı ile güm-rehâne reh-nümâ olsun

Be-hakk-ı sûre-i pür-nûr Sübhânellezî esrâ

 

Güm-rehâne: yitip giden kahramanlara

Reh-nümâ: kılavuz

Be-hakk: Hak’tan

Pür-nûr: nur dolu

Sübhânellezî esrâ: İsrâ suresinin ilk ayetinin başı

 

85.Ola dâ’im salât ile selâm ol şâha Mevlâ’dan

Salât ile selâm oldukca kâmil tâ-dem-i ferdâ

 

Dâ’im: sürekli

Kâmil: olgun

Tâ-dem: o ana kadar

Ferdâ: yarın

 

NEV’ÎZÂDE ATÂYÎ

Hazırlayan: Sefa Kodalak

Yeni yorum ekle

Image CAPTCHA
Enter the characters shown in the image.