Hz. Peygamberin Eğitim Anlayışı

Mustafa ÇAVUŞOĞLU –

Yüce Allah (cc) halifesi olarak yaratıp[1] “kulluk” vazifesini yüklediği[2]insanoğluna, bu görevi hakkıyla yerine getirebilmesi için zaman zaman ilahî mesajlarını iletecek elçiler göndermiştir. Bu elçilerden ilki aynı zamanda ilk insan olarak yaratılan Hz. Âdem’dir. Sonuncusu ise İslâm Dinini tebliğ ile görevlendirilen Hz. Muhammed (sas)’dir. Ondan sonra bir Peygamber gelmesi söz konusu değildir.[3] Yani Allah Teâla, insanlara olan vahyini Hz. Adem (as)’den başlayarak Hz. Muhammed’e kadar uzanan Peygamberler zinciri ile tamamlamıştır.

İnsanlar, kendilerine tebliğde bulunan Peygamberlerin öğretilerine uymayı ve bunları yaparken takip ettikleri usulleri, din öğretimleri için en güzel örnek olarak almışlardır. Bunun canlı misalini Hz. Peygamberi ve İslâm’ı kabul etmeyip, Hz. Musa ve Hz. İsa’nın öğretilerinin mensubu olan Yahudi ve Hıristiyanlarda görmekteyiz. Müslümanlar için de din eğitim ve öğretiminde en güzel örnek şüphesiz Hz. Muhammed’dir.[4]

Hz. Muhammed (sas), yirmi üç yıllık peygamberlik hayatı boyunca insanların uyacağı itikadî ve amelî prensipleri yanında içtimaî, siyasî ve askerî alanlarda da İslamî anlayışına uygun bir yaşam tarzı geliştirmiştir. O’nun bu yaşam tarzı Müslümanları dini, siyasi, ahlaki ve sosyal yönden mükemmel bir şekilde eğitmiştir. Bu süreçte insanlara karşı sevgi ve hoşgörüyü elden bırakmamıştır.[5] Zaten O’nun tebliğinin başarıya ulaşması ve günümüze kadar sapasağlam gelmesinin altında yatan temel espri budur.

Hulasa, Hz. Muhammed (sas) her yönüyle Müslümanlar için her bakımdan mükemmel bir örnektir. O’nun bütün yönlerine burada değinemeyeceğimiz apaçık ortadadır. Ancak âcizane bir muallim olarak Hz. Peygamberin eğitimciliğini ifade eden söz ve uygulamalarından örnekler sunmak istiyorum.

Eğitimde Örneklendirme ve Model Olma

Ebû Hureyre (ra)’den rivayetle Resûlullah (sas) “Ne dersiniz? Sizden birinin kapısı önünde bir ırmak bulunurda o kimse o ırmakta günde beş kez yıkansa, o adamda kir kalır mı?” Bu soru karşısında etrafındakiler: “Hayır üzerinde kirden bir şey kalmaz.” diye cevap verdiler. Bunun üzerine Efendimiz (sas): “İşte beş vakit namaz da böyledir. Yüce Allah (beş vakit) namaz sayesinde günahları silip temizler.” buyurmuştur.[6]

Ebû Hureyre (ra)’den naklen: “Benî Fezâre kabilesinden bir adam Peygamber (sas)’e gelerek ‘Karım siyah bir oğlan doğurdu.’ dedi. Bunun üzerine Peygamber (sas) ‘Senin develerin var mı?’ diye sordu. Adam ‘Evet’ cevabını verdi. Peygamber (sas) ‘Renkleri nedir?’ diye sordu. Adam ‘kırmızı’ cevabını verdi. Peygamber (sas) ‘İçlerinde boz renklileri var mı?’ diye sordu. Adam  ‘Hakikaten içlerinde boz renklileri var.’ dedi. Peygamber (sas) ‘Peki bu onlara nereden geldi?’ diye sordu. Adam ‘Belki damar çekmiştir.’ dedi. Peygamber (sas) ‘Bu da belki damar çekmiştir.’ buyurdular.”[7]

İnsanoğlu dünyaya geldiğinde tamamen bilgisiz ve korunmaya muhtaçtır. Bu onun gelişimini bilgisini tamamlamak için başkasına ihtiyaç duyduğunu gösterir. Ayrıca her insanın mutlaka bir örneği vardır. Fakat insan bunun nereden geldiğini bilemez.

Allah mutlak ilim sahibidir. Bu ilmiyle göndermiş olduğu Peygamberlerini donatmıştır. İşte Hz. Muhammed, Allah’ın kendisine bahşetmiş olduğu bu bilgiyi, çeşitli metotları kullanarak ümmetine aktarmış ve hedefine ulaşarak görevini hakkıyla tamamlamıştır.

Hz. Muhammed’in Allah’tan aldığı vahiy doğrultusunda ashâbına vermiş olduğu eğitim ve bunun neticesinde aldığı sonuç günümüz pedagoglarını bile hayretler içerisinde bırakmaktadır.

Yukarıda zikrettiğimiz hadisler bunu açık ve net olarak bize ifade göstermektedir. Hz. Peygamber, muhatabının bilgisinden yola çıkmıştır. Hakkında sayısız ifadeleri bulunan namazı iyice kavratabilmek için içerisinde yaşamış olduğu doğal ortam ve günlük hayattan örnek sunmuştur. Nasıl ki su ile maddi kirlerimizden arınıyorsak; namaz ile de manevi kirlerimizden arınacağımızı göstermiştir.

İkinci hadis-i şerifte ise Hz. Peygamber’de, bir bedeviyi eğitirken onun anlayabileceği; kavrayabileceği bir yaklaşımı görmekteyiz. Hz. Peygamber bu yaklaşımıyla bu bedeviyi sahabe mertebesine yükseltmiştir. Aynı zamanda muhtemel bir aile faciasının da önüne geçmiştir.

Hz. Peygamber, Mekke’de on üç yıllık peygamberliği boyunca insanların zihni yapısında büyük bir inkılâp gerçekleştirmiştir. Ashâbının cahiliye döneminden edindiği inançları yıkmış ve örnek aldıkları modelleri değiştirmiştir. Cahiliye inancı yerine “Tevhid” anlayışını koyarken model olarak kendini göstermiştir. Bu inanç ve yeni model sayesinde cahiliyyeye ait yanlış olan ne varsa silinip atılmıştır.

Biz eğitimciler iyi biliriz ki, mücerret (soyut) sözler insana fazla tesir etmez. Ancak insan “güzel bir örnek “ karşısında kaldığında hayranlık duyguları harekete geçer. Onu kendine “model” olarak alır. Özellikle çocuklar ve gençler düşünmezler; dinlerler, gözlerler ve taklit ederler. Bu nedenle insanların manevi hayatlarında anlatılan hikâye ve menkıbelerin, onların ruhî tecrübelerinde olduğu gibi dinî tecrübelerinde de müspet tesiri olacaktır.

İşte henüz bir çocuk olan Hz. Ebû Bekir’in oğlu Abdullah.. Babasının yaptığı duaları dikkatle takip ediyor ve mahiyetini sorması üzerine babası, O’na delilini söylüyor. Abdullah şöyle anlatıyor: “Babama dedim ki: Babacığım, her sabah senin,  ‘Allah’ım, kulağıma sıhhat ve afiyet ver; Allah’ım, gözüme sıhhat ve afiyet ver. Senden başka ilah yoktur.’ dediğini işitiyor ve bunu sabah-akşam üçer defa tekrarladığını görüyorum.”

Bunun üzerine babası: “Yavrucuğum, ben Resûlullah’ın bu şekilde yaptığını duydum. O’nun sünnetini tatbik etmeyi seviyorum.” cevabını verdi.[8]

Yukarıda çocuklar ve gençlerin genellikle düşünmediklerini, fakat gözlem yaparak taklit ettiklerini söylemiştik. Bu sebeple anne-babanın olumlu tavır ve davranışları çocuk ve gençler üzerinde müspet tesir icra ederken, menfi davranışlar aksi yönde tesirini gösterecektir.

Abdullah b. Amr anlatıyor: “Bir gün beni annem çağırdı. Resûlullah da evimizde oturuyordu. Annem: ‘Gel de sana bir şey vereyim.’ dedi. Resûlullah anneme: ‘O’na ne vermeyi düşünmüştün?’ diye sorunca annem: ‘O’na bir hurma vermek istemiştim.’ cevabını verdi. Bunun üzerine Resûlullah: ‘Bil ki, eğer sen ona bir şey vermeseydin, sana yalan günahı yazılırdı.’ buyurdu.”[9]

O halde gerek anne-babalar, gerek öğretmenler, Allah Resûlü’nün uygulamalarını ve tavsiyelerini güçleri nispetinde hayata geçirmek durumundadırlar. Çocukların, gençlerin, insanlığın onlardan beklentileri budur. Çünkü onlar eğitimcilerini kontrol altında tutarlar. Böyle olunca da bilinçli ya da bilinçsiz birçok şeyi modellerinden alırlar. Burada bize düşen, eğitimci ya da anne-babalar olarak muhataplarımıza küçük, kavrayamayan, anlamayan varlıklar gözüyle bakmamalı. Onlara değer vermeliyiz. Bir Müslümanın hayatı Resûlullah için çok önemliydi.[10] O bundan dolayı sıkıntılı ve zor dönemlerinde uykusuz kalmıştır, aç kalmıştır. Bu nokta kanaatimizce göz ardı edilmemeli, işe buradan başlamalı.

Mustafa ÇAVUŞOĞLU

     



[1] Bakara sûresi 30.

[2] Zariyat sûresi 56.

[3] Ahzab sûresi 40.

[4] Ahzab sûresi 21.

[5] Müslim, Mesacid 51.

[6] Müslim, Birr 87.

[7] Müslim, Lian 1.

[8] Ebû Davud, Edeb 101.

[9] Ebû Davud, Edeb 80.

[10] Tevbe sûresi 128.

Yeni yorum ekle

Image CAPTCHA
Enter the characters shown in the image.