İbrahim aleyhisselâm putlarını paramparça ettiği cahil kavminin hâlâ putların âcizliğini göremeyip akıllarını kullanmamaları karşısında hayretler içinde kaldı ve onlara, “Yuh olsun size ve Allah'tan başka taptıklarınıza. Siz yine de akıllanmayacak mısınız?”[1]diye seslendi. Buna karşılık kavmin önde gelen zâlimleri: “Eğer yapacağınız bir şey varsa, dediler, o da bunu yakmaktır. Böyle yapın da tanrılarınıza yardım edip sahip çıkın!”[2]“Dediler ki: “Onun için (yüksekçe) bir bina inşa edin de onu çılgınca yanan ateşin içine atın.”[3]Böylece zâlimlerHz. İbrahim aleyhisselâm hakkında tuzak kurup plan yaptılar ve onu hiç acımadan ateşe attılar. Hem ondan kurtulmak; hem de onu, Nemrut’un şirk düzenine karşı çıkmayı düşüneceklere ibret yapmak istiyorlardı.
Buhârİ'nin naklettiği bir rivayete göre, Hz. İbrahim (a.s), ateşe atılmak üzere iken sadece Allah’tan yardım istemiş, 'Hasbünallâhüve ni'me'l-vekîl=Bize Allah yeter! O ne güzel koruyucudur’ diye duâ etmişti.[4]Binlerce yıl sonra Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (sas) ve ümmeti de, bu duayı şu ayette zikredilen durumda okuyacaktı: “Onlar ki: Bir takım kimseler kendilerine; düşmanlarınız sizin için kuvvetlerini topladılar onlardan korkun dedikleri zaman, bu haber onların imanını artırır da, ‘Hasbünallâhü ve ni'me'l-vekîl=Allah bize kafidir. O ne güzel vekildir’, derler.”[5]Buna benzer bir duayı Yüce Rabbimiz, insanlar yüz çevirip destek ve himayelerini esirgediklerinde Sevgili Peygamberimizden söylemesini istemişti: “(Ey Muhammed!) Yüz çevirirlerse de ki: Hasbiyallâhu Lâ ilâhe illâ hû aleyhi tevekkeltü ve Hüve Rabbü’l-arşi’l-azîm=Allah bana yeter. O'ndan başka ilâh yoktur. Ben sadece O'na güvenip dayanırım. O yüce Arş'ın sahibidir.”
Yüce Allah, ateşe atıldığı esnâda tevekkülün zirvesine ulaşıp sadece Kendisine güvenip dayanan Hz. İbrahim aleyhisselâmı yardımsız bırakmadı. Her şeyi yoktan vâreden, yaratmak da emretmek de elinde olan ve her şeye gücü yeten Allah (c.c.), ateşe emretti: “Ey ateş! İbrahim’e karşı serin ve esenlik ol”[6]Böylece İbrahim aleyhisselâm sağ salim ateşten kurtuldu. Yüce Allah şöyle buyurdu: “Böylece ona bir tuzak kurmak istediler. Biz ise onları küçük düşürdük.”[7]
HZ. İBRAHİM’İN HİCRETİ
Nemrut ve kavmi büyük mucizeyi ve gerçeği gördükleri halde Hz. İbrahim’den ve dininden yüz çevirdiler. Ateşin onu yakmaması onlara Allah’ın son ikazı idi. Bunun üzerine Hz. İbrahim (a.s), kavminin bu anlaşılmaz tutumuna ve şerde ittifakına çok üzülmüş ve onlara hitaben: “Siz, dünya hayatında aranızda sevgi ve dostluk devam etsin diye Allah’ı bırakıp kendinize bir takım ilahlar edindiniz. Ama sonra kıyamet gününde birbirinizi tanımayacak ve birbirinize lanet edeceksiniz.”[8]
Onların ilah diye kabul ettikleri putlar ve onları merkeze alarakoluşturdukları dinleri, kendi aralarında sadece dünya hayatında sevgi ve birlik sağlamak için faydalandıkları unsurlardı. Böylece kendi heva ve heveslerinden uydurdukları kanunlarla insanları köleleştiren tağutlar, beşerî ideolojilerini rahatlıkla sürdürebileceklerdi.Cahiliye kültürüne dayalı bir anlayış çerçevesine oturttukları bu dini, dünya hayatında bir dayanışma ruhu kazandırması için kullanmışlardır. Böylece sürüleştirdikleri insanları diledikleri gibi kolaylıkla güdebileceklerdi. Dünyada böyle batıl bir din etrafında toplananların, ahirette birbirlerine düşecekleri, aralarında sevgi ve dostluk bağı diye bir bağın kalmayacağı Kur’an-ı Kerim’de ifade edilmiştir.
Hz.İbrahim (a.s) bütün hatırlatmalardan sonra, son kez kavmine döndü ve şöyle dedi: “Ben Rabbimin emrettiği yere hicret ediyorum…”[9]“Sizden de, Allah’ı bırakıp taptıklarınızdan da uzaklaşıyorum. Ben Rabbime kulluk ediyorum. Umarım Rabbime dua etmekle ümitlerim boşa çıkmayacaktır…”[10]
Allah için hicret, sadece kuru bir göç değil; bilakis bir kulluk göstergesidir. O’nun emri ile O’nun istediği ve gösterdiği yere O’nun rızası ve hoşnutluğu için gitmektir. Hicretin hedefi kulluğun yalnız O’na yapılması, İslâm davetinin merkezîleşmesi, hayatın İslâm devletinin himâye ve organizesinde Allah’ın emir ve yasakları doğrultusunda yaşanmasıdır. Hicretin en önemli dinamiği ise dünyaya aldanmamak, nefsin köleliğinden Allah’ın kulluğuna ve böylece Allah’ın rızasına ermektir.
Modern insan; şehirlerin, işinin, eşyasının ve hevasının zebunu oldu. Hiçbir yere gidemez duruma geldi. Ruhu kirlendi, temizleyemez oldu. Böylesi insanlığa Hz. İbrahim’in hicreti bir örnek olmalıdır.
Hz. İbrahim’in (a.s) hicretinin azgın, şımarık zalimlerden ve onların şirk ve zulme dayalı câhilî düzenlerinden kurtuluş olduğu ayette şöyle dile getiriliyor: “İbrahim ve Lut’u kurtarıp, âlemler için mübarek kıldığımız ülkeye ulaştırdık.”[11]Hz. İbrahim’e va’dedilen bu mübarek belde Şam ve Filistin’di. Peygamberlerin pek çoğunun buraya gönderilmesi ve ilahî kitapların bu bölgelerde indirilmiş olması, buraların manevi açıdan önemini göstermektedir. Bu bölge içinde özellikle Mescid-i Aksâ ve çevresinde Kudüs ve Filistin topraklarının mübarek kılındığı Kur’ân-ı Kerim âyetiyle sabittir.[12]
Hicret, inancın hayata hâkim kılınamadığı ve davetin yapılamadığı bir mekândan davetin özgürce yapılabileceği ve böylece inancın hayata ve topluma hâkim kılınabileceği bir yere yapılan göçün adıdır. Hicret Kur’an-ı Kerim’de imandan sonra, cihattan önce zikredilmiştir.[13] Hicret bir gaye bir dava uğruna Allah için şehirleri terk etmek ve yeni şehirler kurmak için gitmektir. Burada yeni şehirler kurmak oraları binalarla değil; iman ve takvayla imar etmek demektir. Hicret, nefsin zindanından Allah’a ubudiyete yöneliştir. Cihada hazırlık ve niyettir. Hicret; sıkıntı ve meşakkatten kaçmak, konforlu bir hayatı tercih etmek değil; belki de dünya tarlasında cenneti arama çabasıdır.
HACER İLE İSMAİL’İN MEKKE’YE GÖTÜRÜLMESİ
Allah’tan salih bir evlat isteyen Hz. İbrahim’e (a.s) akıllı, halim bir çocuk müjdelenir.[14] Kendisinin kısır olduğunu düşünen Hz. Sâre annemizin, çocuğu olması için eşiyle evlendirdiği mısırlı köle bir kadın olan Hz. Hacer’den doğan Hz. İsmail,Hz. İbrahim’in ilk çocuğu olarak dünyaya gelir. O daha sütten kesilmeden annesi Hacer’le beraber Hz. İbrahim (a.s) tarafından Allah’ın emri gereği bugünkü Kâbe’nin bulunduğu yere götürülür, oraya bırakılır.[15] İsmail çok küçüktür.[16]Hz. İbrahim’in ömrü boyunca özlemini çektiği biricik oğlu İsmail ile eşi Hacer’i bugünkü Mekke şehrinin olduğu yere bırakıp hiçbir şey demeden dönüp gitmesine Hacer önce bir anlam verememiştir. Bu kadar uzun ve yorucu bir yolculuk; kendilerinin yapayalnız, ıpıssız çöle terki için mi yapılmıştı? Bu bir kıskançlık meselesi hiç olamazdı. Sâre annemizin kıskançlığından dolayı halim selim olan Hz. İbrahim’in, yavrusunu ve eşini binlerce kilometre uzaklığa getirip bırakması düşünülemezdi. İman, akıl, insaf bunu asla kabul etmezdi. Hem O bir Peygamberdi. Peygamberler çok sevdikleri kimselerin hatırı için de olsa, Allah’ın emri ve izni olmadan hiçbir şey yapmazlardı. Bunda mutlaka bir iş vardı.
Hacer çok merhametli ve yumuşak huylu İbrahim’e seslendi: “Ey İbrahim! Bizi buraya bırakıp da nereye gidiyorsun!? Burada ne bir insan var, ne de bir hayat eseri.” Cevap yoktu. Hacer biraz daha yüksek sesle seslendi: “Nereye ey İbrahim?” Merhametli baba hızla uzaklaşıyordu. Ne ağır, ne acı ayrılık sahnesiydi bu. Hacer annemiz bir şeyler olduğunu anlamıştı. Bu sefer şöyle seslendi: “Ey İbrahim! Bunu Sana Rabbin mi emretti?” İbrahim olduğu yerde çakıldı kaldı. Ve geri döndü, “Evet” diye cevap verince Hacer kalbi mutmain bir şekilde, “Öyle ise git, Rabbim bizi zayi etmez.” dedi.[17]
Bütün bunlar bizlere örnektir. Doksan yaşlarında bir baba Allah’tan bir evlat istemiş, Rabbimiz de ihsân etmiştir. Sonra ondan biricik yavrusunu,belki daha sütten bile kesilmeden binlerce kilometre uzaklıkta hiç kimsenin bulunmadığı ıpıssız bir yere bırakması istenmiştir. “Hani bir zamanlar Rabbi İbrahim’i bir takım emirlerle sınamış, o da bu emirleri yerine getirmişti…”[18] Ateşe atılmış, ana babadan mahrum kalmış, memleket memleket hicrete mecbur bırakılmış, ıpıssız bir dünyada bir çocuğu, küçücük bir yavruyu annesi ile baş başa bırakarak arkaya dönmeden gitmiştir. Canından çok sevmesine rağmen çöle terk etmek zorunda kaldığı bu çocuğu ileride büsbütün feda etmesi de istenecektir. Hz. İbrahim aleyhisselâmdan en yüce sevgisi uğruna bütün diğer sevgilerinden vazgeçmesi istenmiş; o da tereddütsüz itaat etmiştir. Dünya imtihan dünyası… O gün de bu gün de. Mallarla, canlarla, ayrılıklarla ve yokluklarla imtihan. Her şeye rağmen bu imtihanı Hacer annemiz de kazandı,Hz. İbrahim atamız da. Yüce Allah Hz. İbrahim’i emirlerini yerine getirdiği için “vefalı” diye anmış.[19] Ve Rabbimiz onahitâben, “İbrahim! Seni insanlara önder yapacağım.”buyurmuştu.[20]Çünkü O teslimiyette zirveydi.[21] Yüce Allah,Hz. İbrahim aleyhisselâmın, “Bana, sonra gelecekler içinde, iyilikle anılmak nasip eyle!”[22]duasını,ailesini de katarak fazlasıyla kabul buyurdu. Artık kıyamete kadar Hz. İbrahim aleyhisselâm ve ailesi hep hayırla anılacaktı.Bizler bugün her namazımızdasalli ve bârik dualarını okuyarak Hz. İbrahim (a.s) ve ailesine salâtu selam getirmekteyiz. Her hac ve umremizde Hz. İbrahim ile birlikte ailesinden Hz. Hacer ve Hz. İsmail’i de yâd etmekteyiz.
.
İBRAHİM ALEYHİSSELÂMIN DUASIYLA KURULAN BELDE: MEKKE
Hz. Hacer ve Hz. İsmail’i ıssız Mekke vadisinde bırakıp, Allah’ın emrini duyurduğu tek bir sefer dışında, arkasına bile bakmadan uzaklaşan Hz. İbrahim (a.s), Tepeyi aşınca bir kere daha geri dönmüş ve Rabbine şöyle dua etmişti: “Ya Rabbi! Burayı güvenli bir şehir yap, beni ve çocuklarımı putlara tapmaktan uzak tut!”[23]“Ey Rabbimiz! Çocuklarımdan bir kısmını, namazı gerektiği şekilde kılsınlar diye kutlu evinin yanında, ekin bitmeyen bir vadiye yerleştirdim. Sen de insanlardan bir kısmının gönlünü onlara yönelt, onları çeşitli rızıklarla rızıklandır ki Sana şükretsinler. Ey Rabbimiz! Elbette Sen bizim gizlediğimizi de bilirsin, açığa vurduğumuzu da. Çünkü yerde, gökte hiçbir şey Allah’a gizli kalmaz”.[24]
KULLUK DESTANI: HZ. İSMAİL’İN KURBAN EDİLMESİ
Hz. İbrahim (a.s) yıllar sonra eşi Hacer ile oğlu İsmail’i, bıraktığı yerde sağ salim bulmuştu. Allah, kendisine sığınanı zâyi etmemişti, etmezdi. Allah TeâlaHz. İsmail (a.s)’e, hayat kaynağı olan suyu, Zemzem suyunu vermiş; su hayatı canlandırmıştı. Cürhüm kabilesi mensupları Hz. Hacer’den izin alıp gelmiş; Zemzem kuyusunun civarına yerleşmiş ve Mekke şehri kurulmuştu.[25] Bu şehirde Hz. Hacer ve oğlu İsmail saygı görüyor, güzel bir hayat yaşıyorlardı. Fakat bu böyle devam etmedi. Çünkü dünya hayatı bir imtihanyeriydi ve baba oğulun en ağır imtihanla sınanması takdir edilmişti. Hem zâten Allah’ın kulları içinde en ağır imtihanlarla sınananlar Peygamberler olurdu.[26]
Bir gün Hz. İbrahim bir rüya gördü. Ve oğluna şöyle dedi: “Ey yavrucuğum rüyamda seni kurban ettiğimi gördüm, buna ne dersin?” O da, “Babacığım, sana emredileni yap. İnşallah beni sabredenlerden bulursun.” dedi.[27] “Her ikisi de teslim olup, onu alnı üzerine yatırınca: ‘Ey İbrahim! Rüyanı gerçekleştirdin. Biz iyileri böyle mükâfatlandırırız. Bu gerçekten çok açık bir imtihandır, diye seslendik. Biz oğluna bedel, ona büyük bir kurban verdik. Geriden gelecekler arasında ona iyi bir nam bıraktık. İbrahim’e selam!’ dedik. Biz iyileri böyle mükâfatlandırırız. Çünkü o bizim mü’min kullarımızdandır.[28]
Bu âyetler tam olarak bir kulluk destanını haber veriyor. Daha önce, bir babadan ömrü boyunca özlemini çektiği biricik yavrusunu kendisinden uzaklaştırması istenmişti. Emir tereddütsüz yerine getirildi. Şimdiyse aynı babaya evladını kurban etmesi, evlâda da kurban olması emrediliyordu. Can tatlıydı. Evlâda kıymak çok ağırdı. Fakat onlar kulluğun hakîkâtine ermiş kahramanlardı. Her şeylerini borçlu oldukları En Yüce varlığa duydukları emsalsiz sevgi ve vuslat özlemiyle bütün sevgilerinden ve varlıklarından bir çırpıda vazgeçtiler. Böylece imtihanı kazandılar. Onlar Rablerine kavuştu. Geriye ise, nesiller boyunca anlatılacak kulluk destanlarını bıraktlar.
.
HZ. İSHAK’IN MÜJDELENMESİ
Hz. İbrahim (a.s)’in kapısını bir gün hiç tanımadığı misafirler çaldı. Bu gelenler Allah’ın elçileri olan meleklerdi. Genç delikanlı suretinde gelmişlerdi. Melekler,ilerlemiş yaşlarına rağmen[29]Hz. İbrahim ile eşi Hz. Sâre’ye bir oğul verileceği haberini verdiler.[30] Onu salihlerden bir peygamber olacak İshak ile müjdelediler.[31]“Ayakta onları dinleyen İbrahim’in hanımı (duyduğu bu müjdeye) güldü. Biz de ona İshak’ı onun ardından da Yakub’u müjdeledik. İbrahim’in eşi de ‘Hayret edilecek bir şey! Ben bir kocakarı, şu kocam da ihtiyar bir adamken, çocuk mu doğuracağım? Doğrusu bu şaşılacak bir şey!’ dedi.”[32] “Melekler şöyle dediler: Allah’ın işine mi şaşıyorsun? Allah’ın rahmeti ve bereketi üzerinize olsun, ey hane halkı! Elbette O çok övülmeye layıktır. Ve şanı pek yücedir.”[33]Hz. İbrahim’in duaları kabul edilmiş, ona akıllı, iyi huylu ve bilgili bir oğul ve bir torun müjdelenmiştir.[34] Kim bilir belki de Allah Teâla İsmail’i kurban etmeyi göze aldığı için ona kendisinden sonra peşpeşe Peygamber olacak iki zürriyeti; Hz.İshak ve Hz. Yakubaleyhimesselâmıihsân buyurmuştu.
.
KÂBE’NİN İNŞASI
İbrahim (a.s) oğlu İsmail ile birlikte Kâbe’nin temellerini atarak duvarlarını yükseltmeye başladı. Yaptığı bu işi ona Rabbi emretmişti. O sırada şöyle dua ediyordu: “Ey Rabbimiz! Bizden bunu kabul buyur; şüphesiz Sen işitensin, bilensin. Ey Rabbimiz, bizi Sana boyun eğenlerden kıl, neslimizden de Sana itaat eden bir ümmet çıkar, bize ibadet usullerimizi göster…”[35]Hz. İbrahim (a.s)ve Hz. İsmail(a.s) Peygamberler bu dualarıyla bize, Allah yolunda hizmet ve cihâdımız esnasında Rabbimize duadan ve O’ndan yardım istemekten geri durmamamız gerektiğini öğretmiş oluyorlardı. Belki de bu, Allah yolundaki çalışmalarımızın hedefine varabilmesinin ve bu yoldakikusurlarımızın affedilmesinin vesilesi olabilirdi. Kâbe’nin inşası bittikten sonra Hz. İbrahim Allah’ın emri ile haccı ilan etmiş ve bir kısmı yaya, bir kısmı da uzaklardan yorgun develer üzerinde oraya gelsinler, diye insanları Allah’ın beytine tavaf etmeye çağırmıştır.[36]
Beytullah’ın yerini gösterip onu hac için hazırlatmış olan Rabbimiz, Hz. İbrahim’e şöyle buyurmuştur: “Sakın Bana hiçbir şeyi ortak koşma; Beyt’imi de tavaf edenler, Allah’ın huzurunda duranlar, rükû ve secde edenler için tertemiz yap!”[37]
Hz. İbrahim (a.s) Mekke’de Kâbe’yi tamamlayıp haccı ilan ederek insanları oraya çağırdıktan sonra tekrar Filistin’e döndü. Oğlu Hz. İshak ile de bugünkü Kudüs’te Allah’a kulluk etmek için bir mabed inşa ettiler. Hz. İbrahim (a.s) mâbedler inşa eden ve onların etrafında şehirler kuran bir medeniyet peygamberidir.
.
İBRAHİM (A.S)’İN ŞAHSİYET ÖZELLİKLERİ
O inananların babası, Allah’ın dostudur. Kendisine göklerin ve yerin melekûtu gösterilmiştir. Onun soyuna da peygamberlik ve kitap verilmiştir. İnsanlığa önder kılınmıştır. O dosdoğru bir Müslüman, son derece ağırbaşlı, yumuşak huylu, misafirperver ve varlığını büsbütün Allah’a adayan tek başına bir ümmettir.
.
HZ. İBRAHİM (A.S) KISSASININ DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
1- İbrahim aleyhisselâm ve ailesi inananlara çok güzel bir örnektir. Onun ve ailesinin hayatını mutlaka en güzel şekilde öğrenip kendimize dersler çıkarmalıyız.
2- Hz. İbrahim (a.s) Allah için davete çok önem vermiş, her türlü zorluğa, hatta ölüm tehdidine rağmen davetini sürdürmüştür.
3- Onun, ateşe atılırken Rabbine olan katıksız tevekkül ve teslimiyeti, imanının ne denli sağlam olduğunu göstergesidir.O, imanın hakîkâtine ermiş ve “…Kim Allah'a güvenirse O, ona yeter…”[38]âyetinin canlı ispatı olmuştur.
4- İnancının kuvvetlenmesi için araştırmalar, incelemeler yapması ve bu hususta Rabbinden yardım istemesi, kalpteki imanın dalgalanmalardan kurtulup huzur ve istikrara kavuşmasının ne kadar önemli olduğunu gösterir. İşte ancak böyle, imanla mutmain olmuş bir yürekle put meydanlarına ve ateş çukurlarına korkusuzca yürünebilir.
5- Hz. İbrahim’in Allah için ülkesini terk etmesi, yine Allah için hicret ederken en ufak bir tereddüt göstermemesi dikkate değerdir.
6- Cenneti kazanmanın, dahası Allah’ın dostu/halili olmanın bedeli ucuz değildir. Bilakis birçok sınamalardan geçilmesi, EN YÜCE SEVGİ uğruna bütün sevgilerin fedâ edilmesi gerekir.
7- Davet ederken yakın akrabaya özel ilgi göstermek gerekir. Kendisine sert ve kaba davranıp şiddet gösteren bir insana “babacığım” diye hitap etmesi, onun hidayetini düşünmesi çok anlamlıdır. Davetçi davet esnasında nefsinin gururunu bir tarafa bırakabilmeli ve büyük bir sabır ve hilme sahip olmalıdır.
8- Hz. İbrahim (a.s), İslâm davetinin teorisini ve pratiğini güzelce ortaya koymuştur. En akılcı ve mantıklı sözlerin bile önyargıları kırmaya yetmediği yerde eyleme geçmiş; hakkı insanların gözleri önüne sermiştir.Onun insanların ortasında gök cisimlerine bakıp ilahlıklarını sorgulaması bu eylemlerdendir.Yine insanları, manevi bir şokla kendilerine getirmek için, hepsini baltayla kırdığı, sadece boynunda balta asılı olarak büyüklerini bıraktığı putlarıyla yüz yüze getirmesine güzel bir davet taktiğidir.
9- Hz. İbrahim (a.s), Allah için sevdiklerinden vazgeçebilmiş, onları çöle terk ederek ve kurban ederek Kendisinden uzaklaştırmayı göze almış ve böylece Rabbiyle kurbiyetini/yakınlığını artırmıştır.
10- Hz. İbrahim (a.s), Mabed inşa ederek şehrin onun çevresine kurulmasına zemin hazırlamış medeniyet peygamberidir. Böylece İslâm Medeniyetinin Allah’a kulluk ekseninde şekillenmesi gerektiğini ortaya koymuştur.
Allah’ın Hz. İbrahim (a.s)’i yalnız kendi çağına değil bütün çağlara peygamber olarak gönderdiğini, onun öğretisinin günümüze kadar gelmesinden anlıyoruz. O dosdoğru bir yola, gerçek bir dine, putlardan nefret eden ve onlara asla tenezzül etmeyen bir anlayışa sahipti. O gerçek bir hanifti.
Hz. İbrahim (a.s) tevhid peygamberidir. Bugün de Müslüman olan bizlere güzel örnekliğiyle İslam’ı öğretmektedir. Şeytanın kıyamete kadar devam edecek saptırıcı düşmanlığı karşısında İbrahimî uygulamaların bize Rabbanî bir lütuf olduğunu asla unutmamalıyız.
Yeni yorum ekle