Hayber'in Fethi

Hayber, Medine-Suriye yolu üzerinde, Medine'nin 150 km kuzeyinde yer alan bir şehirdir. O sırada sadece Yahudilerin yaşadığı bu şehirde, üç ayrı mıntıkada olmak üzere, yedi hisar bulunmaktaydı.

Medine’den sürülen Yahudi Nadir kabilesinin bir kısmı, başta liderleri olmak üzere oraya sığınmıştı. Onların buraya geldiğinden itibaren Hayber, Medine İslam devletine karşı düşmanca bir tavır içine girdi. Hayber’e yerleşen Beni Nadir liderleri, İslam’ı ortadan kaldırmak için bir cephe kurmayı başarmışlardı. Mekke ve diğer putperest Arap kabilelerinin yurtlarını dolaşarak oluşturdukları küfür cephesi, Hendek savaşında Medine’yi muhasara altına almıştı. Hayber'den İslam’a yönelen tehlike Hendek savaşından sonra da büyümeye devam ediyordu.

Nitekim Hayber Yahudilerinin, bir savaş hazırlığı başlatarak, Fedek Yahudileri ile Gatafanoğulları'nı yanlarına almaya çalıştıkları duyulmuştu. Yapılan tahkikat neticesinde, alınan haberlerin doğru olduğu anlaşıldı. Dolayısıyla düşman hazırlığını tamamlamadan harekete geçmek gerekiyordu.

Peygamberimiz (s.a.v.), Hudeybiye dönüşünden 20 gün sonra, 1600 kişilik ordusunun başında Hayber üzerine hareket etti. Bu gazveye yalnız Hudeybiye'ye katılanların iştirak etmelerini istemiş, elde edilecek ganimetin sadece onlar arasında dağıtılacağını bildirmişti. Zira Hudeybiye dönüşü inen Fetih süresinde bu hususa işaret edilmiş bulunuyordu. Bunun yanında Rasûlullah, Hudeybiye'de bulunmayanların da sırf cihad arzusuyla orduya katılabilecekleri açıkladı.

Diğer gazvelerde olduğu gibi bu sefere gidilirken de ashab-ı kiram tekbirler getiriyor, İslam’a girmekle kazandıkları üstünlüğü konu alan şiirler okuyorlardı. İçlerinden Ekva oğlu Amir, Rasûlullah'ın hayır duasını almasına vesile olan şu anlamdaki şiirini okumuştu:

"Allah'ım! Bize doğru yolu göstermemiş ve bize rahmet etmemiş olsaydın, biz muhakkak şaşırır, hidayetten uzaklaşırdık. Allah’ım, hayatım senin rızan uğrunda feda olsun, işleye geldiğimiz günahlarımızı affet! Gönüllerimize sükunet ve metanet koy! Düşmanla karşılaştığımızda ayaklarımızı sabit kıl! Allah’ım, dininin düşmanları, bizi fenalığa davet edecek olduklarında bunu kabul etmeyiz. O düşmanlar ki, müşrikleri üzerimize doğru gelmeye kışkırtmışlar, onları bu işe tahrik etmişlerdir.[1]

Hızlı bir yürüyüş sonunda, bir gece vakti Haber'e varıldı. Peygamberimiz, düşmanın yurduna gece vakti ulaştığı diğer seferlerinde yaptığı gibi, sabahın olmasını bekledi. Çünkü o, sabah namazı vaktini bekler, karşı taraftan ezan sesi duyulacak olursa savaşmazdı. Aksi durumda savaş başlatırdı.[2] O sırada Hayber halkı için şu duada bulundu:

"Allah'ım Biz bu şehrin ve halkının hayrını istiyoruz. Bu şehir halkına ve kötülüklerine karşı sana sığınıyoruz."[3]

Gatafanoğulları’ndan gönderilecek yardımı engellemek isteyen Rasûlullah, onların gelebileceği istikametteki yolları tutturdu. Onun bu tedbiri, Gatafanoğulları yardım teşebbüslerini neticesiz bıraktı.

Diğer taraftan sabah vakti şehirlerinin dışında İslam ordusunu gören Hayberliler, hiç beklemedikleri bu durum karşısında korkuya kapıldılar. Kalelerine kapanıp, kale kapılarını kapattılar. Savaşmak hususunda kararlıydılar. Nitekim yapılan anlaşma tekliflerini reddettiler. Bunun üzerine Rasûlullah, Hayber kalelerini kuşatma altına aldı. Kalelerin alınması için yapılan çatışmalar çok şiddetli geçiyor, Yahudiler bir türlü teslim olmuyorlardı. Kalelerinden beş tanesi alınmış, bütün Yahudiler, son iki kaleleri Vatih ve Sülalim’de toplanmışlardı. Peygamberimiz bu iki kaleye giden su yollarını kestirince, teslim olmak zorunda kaldılar. Hayber kalelerinin fethi için yapılan bu çarpışmalarda bilhassa Hz. Ali büyük kahramanlık örnekleri sergilemiş, Rasûlullah'ın fethin tamamlanmasından bir gün önce müjdelediği gibi Hayber onun ellerinde fethedilmişti.[4]

 Savaş alanında 18 şehit verilmiş, buna karşılık 93 Yahudi öldürmüştü. Teslim olan Hayber Yahudileri, ziraatçılığı iyi bildiklerini belirterek, topraklarında yarıcı olarak kalmayı teklif ettiler. Rasûlullah istediği zaman onları bu topraklardan çıkarma hakkını saklı tutarak, tekliflerini kabul ettiğini bildirdi. Gazve sırasında ele geçirilen ganimetlerin miktarı oldukça fazlaydı. Hudeybiye andlaşmasının yapılmasıyla neticelenen yolculuğa katılanlardan bu gazveye iştirak etmiş gaziler arasında, süvarilere iki piyadelere ise birer hisse olmak üzere paylaştırıldı.[5]

Hayber fethini duyan Fedek halkı, Peygamberimize başvurarak Hayber halkına tanınan şartlarla sulh istediler. Tekliflerinin kabul edilmesiyle savaşsız alınan Fedek arazisinin tasarruf hakkı, ganimet hükümlerine göre Rasûlullah 'a bırakıldı. Teyma Yahudileri de aynı yola başvurdu. Müslümanlara karşı savaşa teşebbüs eden Vadiülkurâ Yahudileri ise çarpışmaların başladığı anda teslim olmak zorunda kalmışlardı. Yapılan andlaşmayla onlar da Hayber Yahudileri gibi topraklarında yarıcı olarak bırakıldılar.[6] Böylece Arap yarımadasındaki tüm Yahudi kolonileri, İslam devletinin hakimiyetini tanımış oldu.

Hayber gazvesinden sonra bir Yahudi kadın Peygamberimizi zehirlemek maksadıyla ona ve arkadaşlarına zehirli et ikram etmişti. Ancak Peygamberimiz, eti çiğnemeye başladığı anda zehirlenmiş olduğunu fark etti ve derhal ağzından çıkardı. Ne var ki o etten yiyen arkadaşlarından biri öldü.[7]



[1]  Tecrîd-i Sarih Tercemesi ve Şerhi, X,261.

[2] İbn Hişam, II,329.

[3] İbnû’l-Esir, II,217.

[4] Bu konuda geniş bilgi için bkz. Tecrîd-i Sarih Tercemesi ve Şerhi, X,279 vd.

[5] İbnû’l-Esir, II,224.

[6] İbnû’l-Esir, II,122.   tuhaf geldi

[7] Bu kadının, etin zehirlediğinin kendisine bildirilmesi sebebiyle Peygamber Efendimizin hak peygamber olduğunu anlayıp Müslüman olduğu ve affedildiği veya önce affedilip zehirli etten yiyen sahâbinin ölmesi üzerine kısasen öldürüldüğü şeklinde rivayetler vardır. İbn Sa’d(II,107) ve İbn Kayyim(III,336) kısasen öldürüldüğü görüşünü tercih etmişlerdir.

Yeni yorum ekle

Image CAPTCHA
Enter the characters shown in the image.