İlim Öğrenmeli ve Öğretmeli

 

İlim öğrenmek ve öğretmek hem kendine hem başkalarına faydalı olmaktır.

Onun için Allah’tan faydalı ilim istemeli,[1]

faydasız ilimden yine Ona sığınmalıdır.[2]

 

İlmin değeri

 

İlim, insanın sahip olması gereken en değerli hazinedir.

Onun için Allah Teâlâ, sevgili Peygamberimize gönderdiği ilk âyette okumayı emretmiş,[3]

“bilenlerle bilmeyenleri bir tutmamış”,[4]

“kulları içinde kendisinden ancak âlimlerin gereğince korktuklarını” bildirmiş,[5]

ilme dört elle sarılıp “Ey Rabbim! İlmimi artır”[6] diye yalvarmayı tavsiye etmiş,

kendilerine ilim verilen kullarını yüksek derecelere çıkaracağını haber vermiştir.[7]

Peygamber Efendimiz de;

Allah Teâlâ’nın ilim öğrenmeye başlayan kimseye cennete giden yolu kolaylaştıracağını müjdelemiş,[8]

mescidine sırf faydalı bir şey öğrenmek veya öğretmek için gelen kimsenin Allah yolunda cihad eden kimse gibi değerli olduğunu belirtmiş,[9]

faydalı çalışmalar ortaya koyan âlimin, öldükten sonra da amel defterinin kapanmayacağını haber vermiştir.[10]

Şu halde mü’min, yeni ve faydalı şeyler öğrenmeli; bilgisizlikten, cehâletten vebâdan kaçar gibi uzak durmalıdır.

 

 

Âlimin değeri

 

Peygamber Efendimiz gerçek âlimleri şu sözleriyle övmüştür:

Melekler, ilim öğrenmek isteyenlerin üzerine kanat gerer.

İnsanlara iyi şeyler öğretenlere hem Allah hem melekler hem gök ve yer ehli, hatta yuvasındaki karıncalar, denizdeki balıklar bile dua eder.

Âlimin; bilgisi olmadan ibadet eden kimseye (âbide) üstünlüğü, tıpkı on dördüncü gecesindeki ayın, diğer yıldızlara olan üstünlüğü gibidir.

Âlimler, peygamberlerin mirasçısıdır.[11]

Dünya ve dünya malı değersizdir; ama ilim öğrenmek ve öğretmek pek değerlidir.[12]

Allah Teâlâ ilmi; insanların hâfızalarından silerek değil, âlimleri birer birer alarak yok edecektir.

Toplumda hiçbir âlim kalmayınca, insanlar câhillerin ardına düşecektir.

Onlar da, kendilerine sorulan soruları bilmeden cevaplandıracak, böylece hem kendilerini hem de kendilerine uyanları felâkete sürükleyeceklerdir.[13]

 

Sahte âlimlerden sakınmalıdır

 

İlimden, âlimden uzaklaşmak bir toplumu felâkete sürükler.

Müslüman adam dinini iyi bilmeli, İslâm ahlâkına göre yaşayan (ilmiyle âmil olan) gerçek âlimlerin ardından gitmeli, onlara değer vermeli, el üstünde tutmalı, yazdıklarını okumalı, ölümlerini bir felâket saymalıdır.

Âlim geçinen câhillere aldanmamalı, onların kurumlu tavırlarına, parlak ve yaldızlı sözlerine inanmamalıdır. Bu çıkarcıların gerçekleri ters yüz edeceğini, kendilerine kananları  dinden ve Allah’tan uzaklaştıracağını unutmamalıdır.

Sahte âlimler, sözü ile yaşayışı birbirini tutmayan “okur âlim, tutmaz zâlim”lerdir. Onlardan uzak durmalı, sözlerine kulak vermemeli, yazdıklarını okumamalıdır.

Bu tehlikeli şahısları bize tanıtacak olan yine ilimdir.

 

 

İlim öğretmeli

 

Bilgi, dünyanın en değerli varlığıdır.

Âlim, bildiğini öğretmelidir. Bu bir insanlık görevidir.

Nitekim Yüce Rabbimiz sevgili Efendimize:

“Ey Peygamber!

Rabbinden sana indirileni herkese bildir. Eğer bildirmezsen, peygamberlik görevini yapmamış olursun”[14] buyurmuştur.

O da, kendisine vahyedileni bildirmekte cimrilik etmemiştir.[15]

Öte yandan Allah Teâlâ Ehl-i Kitap denilen yahudi ve hıristiyanlardan, “Size gönderdiğim kitabı insanlardan gizlemeyeceksiniz” diye söz aldığı halde, onlar bu sözü tutmamışlardır.[16]

Faydalı bilgiyi insanlardan esirgemeye, onu kendine saklamaya kimsenin hakkı yoktur; bildiğini öğretmemek günahtır.

Kıyamet gününde, kendisine ilim verilen kimseye bildiği ile ne yaptığı, onu nerede harcadığı sorulacaktır.[17]

Peygamber Efendimiz;

bir kimsenin doğru yolu bulmasına vesile olmanın, dünyanın en değerli servetinden daha değerli olduğunu söylemiş;[18]

kendisinden bir şey öğrenip, onu başkalarına aynen ulaştıran kimsenin, Allah yüzünü ağartsın diye dua etmiş;[19]

bildiği bir konu sorulduğunda cevap vermeyen kimsenin ağzına, kıyamet gününde ateşten gem vurulacağını haber vermiştir.[20]

 

İlmin şükrü öğretmek

 

En cömert adam, bildiğini öğretendir.

Dini bilenler, bilmeyenlere öğretmelidir.

Herkes, kıyamet gününde, “Bildiğinle ne yaptın?” sorusuna nasıl cevap vereceğini düşünmelidir.

Ashâb-ı kirâmdan Ebü’d-Derdâ, Abdullah ibni Mes’ûd gibi gerçek âlimler böyle bir soruya muhatap olmanın korkusuyla ürpermiş,[21] bunun için de bildiklerini hayata geçirmeye, iyi bir kul olmaya çalışmışlardır.

Dinî bilgileri öğrenen de, öğreten de Allah’ın rızasını ön planda tutmalıdır.

Allah’ın rızâsını kazanmaya vesile olacak şeyleri öğrenmeli, öğrendiklerini uygulamalıdır.

Resûl-i Ekrem Efendimiz Allah’tan faydalı ilim ister, faydasız ilimden Allah’a sığınırdı.[22]

Bize de Allah’tan faydalı ilim istemeyi, faydasız ilimden Ona sığınmayı tavsiye ederdi.[23]

*

 

Bize de birgün ayır!

 

Ebû Saîd el-Hudrî radıyallahu anh anlatıyor:

Birgün Peygamber Efendimizin yanına bir hanım geldi:

“Ey Allah’ın elçisi!” dedi.

Senin sözlerinden hep erkekler faydalanıyor.

Biz kadınlara da bir gün ayır; o gün senin yanına gelelim.

Allah’ın sana öğrettiğini biz de öğrenelim.”

Resûl-i Ekrem ona:

“Falan gün falan yerde toplanınız” buyurdu.

O gün kadınlar bir araya geldiler.

Peygamber Efendimiz de onların yanına gitti;

Allah Teâlâ’nın kendisine öğrettiği bilgileri onlara öğretti; bazı tavsiyelerde bulundu.

Sonra şöyle buyurdu:

“Sizden bir hanımın üç çocuğu ölürse, bu yavrular cehenneme karşı annelerine siper olurlar.”

Bir kadın:

“Ya iki çocuğu ölenler?” diye sorunca,

“İki çocuğu ölen anneyi de o yavrular cehennem ateşinden korur” buyurdu.[24]



[1] Müslim, Zikr 73; Ebû Dâvûd, Vitr 32; Tirmizî, Daavât 69; Nesâî, Eşribe 14, İstiâze 18, 21; İbni Mâce, Duâ 3; Ebû Ya‘lâ, Müsned (Esed), III, 437.

[2] Müslim, Zikr 73; Tirmizî, Daavât 69; Nesâî, İstiâze 13, 65; Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 167, 198.

[3] Alak 96/1-5

[4] Zümer 39/9.

[5] Fâtır 35/28.

[6] Tâhâ 20/114.

[7] Mücâdele 58/11

[8] Müslim, Zikr 38; Tirmizî, İlim 2; İbni Mâce, Mukaddime 17; Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 252, 325.

[9] Ebû Dâvûd, İlm 1; Tirmizî, İlm 2, 19; İbni Mâce, Mukaddime 17; Dârimî, Mukaddime 32; Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 325, V, 196; Elbânî, Sahîhu’t-Tergîb ve’t-terhîb, I, 138-139.

[10] Müslim, Vasiyet 14; Ebû Dâvûd, Vesâyâ 14; Tirmizî, Ahkâm 36; Nesâî, Vesâyâ 8; Dârimî, Mukaddime 46; Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 372

[11] Ebû Dâvûd, İlim 1; Tirmizî, İlim 19; İbni Mâce, Mukaddime 17; Dârimî, Mukaddime 6; Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 196; Elbânî, Sahîhu Mevâridi’z-zam’ân, I, 121.

[12] Tirmizî, Zühd 14; İbni Mâce, Zühd 3; Elbânî, Sahîhu’t-Tergîb ve’t-terhîb, I, 141.

[13] Buhârî, İlim 34; Müslim, İlim 13; Tirmizî, İlm 5; İbni Mâce, Mukaddime 8; Dârimî, Mukaddime 6; Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 162, 190.

[14] Mâide 5/67

[15] Tekvîr 81/24

[16] Âl-i İmrân 3/187

[17] Tirmizî, Zühd 48, Kıyâmet 1; İbn Hibbân, es-Sahîh (Arnaût), II, 136; Hâkim, el-Müstedrek (Atâ), I, 579; Elbânî, Sahîhu Mevâridi’z-zam’ân, II, 477-480.

[18] Buhârî, Cihâd 101, 143, Fezâilü ashâbi’n-nebî 9, Meğâzî 38; Müslim, Fezâilü’s-sahâbe 34; Ebû Dâvûd, İlim 10; Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 333

[19] Ebû Dâvûd, İlim 10; Tirmizî, İlim 7; İbni Mâce, Mukaddime 18; Dârimî, Mukaddime 24; Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 437, III, 225, IV, 80, 82, V, 183; İbn Hibbân, es-Sahîh (Arnaût), I, 268, 271, II, 455; Elbânî, Sahîhu Mevâridi’z-zam’ân, I, 119-120.

[20] Ebû Dâvûd, İlim 9; Tirmizî, İlim 3; II, 344; Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 344, 353; Hâkim, el-Müstedrek (Atâ), I, 182.

[21] Abdürrezzâk, el-Musannef (A‘zamî), XI, 253; İbn Ebû Şeybe, el-Musannef (Hût), VII, 112, 275; Taberânî, el-Mu‘cemü’l-kebîr (Selefî), IX, 182; Heysemî, Mecma‘u’z-zevâid, X, 347

[22] Müslim, Zikr 73; Ebû Dâvûd, Vitr 32; Tirmizî, Daavât 69; Nesâî, İstiâze 13, 65; İbni Mâce, Mukaddime 23; Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 167, 198, 340, 365, 451, III, 255, 283; İbn Hibbân, es-Sahîh (Arnaût), I, 283; Heysemî, Mecma‘u’z-zevâid, X, 182.

[23] İbni Mâce, Duâ 3; İbn Ebû Şeybe, el-Musannef (Hût), V, 342, VI, 17; Ebû Ya‘lâ, Müsned (Esed), III, 437

[24] Buhârî, İlim 36, Cenâiz 6, 91; İ’tisam 9; Müslim, Birr 152; Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 34, 72

Yeni yorum ekle

Image CAPTCHA
Enter the characters shown in the image.