Peygamberlere İnanmalı

Allah Teâlâ akıl verdiği bütün varlıklara, meleklere ve insanlara peygamber göndermiştir.[1]

Meleklere meleklerden, insanlara da insanlardan peygamber göndermiş, insanlara gönderdiği peygamberleri hep erkeklerin arasından seçmiştir. [2]

Kendisine, meleklerine ve kitaplarına iman edilmesini istediği gibi, peygamberlerine de inanılmasını istemiş,[3] “Allah’a ve Onun Peygamberine iman ediniz” buyurmuştur.[4]

Bütün peygamberlere inanmak gerektiğini şöyle ifade etmiştir: 

“Ey mü’minler! Şöyle deyiniz:

‘Biz Allah'a iman ettik. Bize indirilene, İbrâhim'e, İsmâil'e, İshâk'a, Ya'kub'a ve onların soyundan gelenlere indirilene, Mûsâ'ya, Îsâ'ya ve bütün peygamberlere Rablerinden verilene de iman ettik. Biz o peygamberlerin arasında bir ayırım yapmayız.’”[5]

Kur’ân-ı Kerîm de yirmi beş kadar peygamberin adı zikredilmiştir.

 

Her millete peygamber gelmiştir 

Allah Teâlâ her milletin içinden dilediği kimseleri peygamber seçip görevlendirmiştir.[6]

Her topluluğu peygamberleri aracılığıyla “Allah’a ibadet edin, şeytânî güçlerden uzak durun” diye uyarmıştır.[7]

Kendilerine peygamber gönderilmeyen hiçbir topluluk kalmamıştır.[8]

Allah Teâlâ’nın kullarına peygamber göndermesinin başlıca iki sebebi vardır:

Biri, kullarına âhiret hayatında vereceği sonsuz güzellikleri bildirip onları sevindirmek veya buyruklarını tutmayanları uyarmak.

Diğeri de, “Bize peygamber gelmedi, doğruyu yanlışı bilmiyorduk” diye bir bahane ileri sürmelerini önlemek.[9]  

 

Her millete peygamber gelmekle beraber, onların sayısı hakkında kesin bilgi yoktur. Bu peygamberlerin bir kısmı hakkında Peygamber Efendimize bilgi verilmiş, bir kısmı hakkında verilmemiştir.[10]

 

Peygamberler ve özellikleri

Peygamberler de diğer insanlar gibi yer, içer, evlenir, çocukları olur, zamanı gelince de ölürler.[11]

Peygamber Efendimiz, “Ben de sizin gibi bir insanım” derken[12] peygamberlerin bu özelliğini anlatmıştır.

Bununla beraber onlar diğer insanlarda bulunmayan özelliklere sahiptir.

Peygamberlerin  en önemli özelliklerinden biri mûcize göstermeleridir.

Allah Teâlâ, bir peygambere mûcize gösterme yetkisi vermekle kullarına şunu demektedir:

‘Ben, tanıdığınız bu şahsı peygamber olarak görevlendirdim ve ona inanmanızı sağlamak için kendisine mûcize gösterme yetkisi verdim.”

Bir peygamber de, mûcize göstermekle, kendisine inanmayanlara şöyle okumaktadır:

‘Bana inanmıyorsanız, haydi bu yaptığımı siz de yapın, ama kesinlikle yapamazsınız.’

Peygamberler mûcizeyi her istedikleri zaman değil, Allah Teâlâ’nın istediği ve uygun gördüğü zaman gösterebilirler.

Allah Teâlâ peygamberlerine, yaşadıkları devirdeki insanların ilgisini çekecek mûcizeler gösterme imkânı vermiştir. Meselâ Mûsâ aleyhisselâm zamanında sihirbazlık pek ilgi görürdü. Bu sebeple Allah Teâlâ ona, asâ mûcizesi gibi mûcizeler verdi. O devirde büyücüler asâ (baston) ve iplerle büyü yaparlardı. Hz. Mûsâ elindeki asâyı yere bırakınca, asâ yılan olur, sihirbazların büyü malzemelerini yutuverirdi.[13]

Hz. Îsâ, daha beşikte iken konuşmuştu. Peygamber olduğu zaman dua edince veya eliyle dokununca, Allah’ın izniyle ölüleri diriltir, bazı hastalıkları iyileştirirdi.[14]

 

Peygamberizin mûcizeleri

Peygamber Efendimiz’e verilen mucizeler ise sayılamayacak kadar çoktur.

* Onun bir işaretiyle ay ikiye bölünürdü.[15]

* Müslümanlar susuz kaldığı zaman parmaklarından sular akardı.[16]

* Üç beş kişiye yetecek bir yemek, onun eli dokununca, onlarca insanı doyururdu.[17]

* Onun en büyük mûcizesi Kur'ân-ı Kerîm’di. Okuma yazması olmadığı halde, Kur’an gibi hârika bir kitap getirmiş, onu kendisinin yazmadığını,  Kur’an’ın Allah sözü olduğunu ortaya koymuştu.

* Resûl-i Ekrem Efendimiz, kendisine vahiy getiren Cebrâil adlı meleği bazen melek, bazen insan kılığında görür ve getirdiği ilâhî buyrukları ondan öğrenirdi.[18] Cebrâil aleyhisselâm’ı mi’raçta iki defa kendi asıl şekliyle, altı yüz kanadıyla birlikte görmüştü.[19]

Peygamber Efendimiz bir defasında bu özelliğinden söz ederken “Ben sizin görmediğini görür, duymadığınızı duyarım” buyurmuştu.[20]

* Bazen yeryüzü Peygamber Efendimizin  önünde âdeta dürülürdü. Bu özelliğinden söz ederken de “Yeryüzü önümde dürülüp katlandı da doğusunu batısını gördüm. Buraların hepsi ümmetimin mülkü olacaktır” buyurmuştu.[21]

* Akıl ve duyularla bilinmeyen gerçekleri, meselâ eski milletler ve peygamberlerle ilgili haberleri Allah Teâlâ ona bildirirdi.[22]

 

Son peygamber

Allah Teâlâ, Resûl-i Ekrem’den sonra peygamber gelmeyeceğini “Muhammed Allah’ın elçisi ve peygamberlerin sonuncusudur” diye bildirdi.[23]

Sevgili Efendimiz kendisinin son peygamber olduğunu şöyle bir benzetmeyle anlattı:

Benimle diğer peygamberlerin durumu şu misâle benzer:

Adamın biri bir ev yaptı. Evi tamamlayıp süsledi. Yalnız binanın bir tuğlası eksik kaldı. Evi gezenler o bir tuğlalık boş yere bakıp hayret eder: “Ev ne kadar güzel! Ah, şurası da boş bırakılmasa ne iyi olurdu” deyip dururdu. İşte ben, yeri boş kalan o tuğlayım. Ben son peygamberim.”[24]

 

Son peygamberin anlamı şudur:

Önceki peygamberler sadece kendi milletlerine gönderiliyordu. Onlar sadece kendi toplumlarına Allah’ın buyruklarını iletiyordu. Kur'ân-ı Kerîm’de verilen şu misâller bunu açıkça göstermektedir:

“Elbette biz Nûh'u kendi halkına peygamber gönderdik.”[25]

“Âd milletine de kardeşleri Hûd'u peygamber gönderdik.”[26]

Kur’ân-ı Kerîm’de, aynı şekilde, Semûd halkına Sâlih peygamberin, Meyden halkına Şuayb peygamberin gönderildiği belirtilir.[27]

Allah Teâlâ, Peygamber Efendimiz’i, hem onun zamanındaki insanlara hem kıyamete kadar gelecek bütün insanlara peygamber olarak gönderdiğini şöyle ifade etti:

“Biz seni insanların hepsine birden kendilerini bekleyen güzellikleri müjdelemek, tehlikelerden uyarmak için gönderdik.”[28]

“Ey Peygamber, şöyle de:

Ey insanlar! Elbette ben, göklerin ve yerin sahibi olan, kendisinden başka tanrı bulunmayan, dirilten ve öldüren Allah'ın hepinize birden gönderdiği elçisiyim.

Öyleyse Allah'a iman ediniz, Allah'a ve O'nun sözlerine iman eden o okuma yazma bilmeyip Allah'tan haber getiren Peygamberine de iman ediniz. Doğru yolu bulmak için ona uyunuz.”[29]

Allah Teâlâ’nın diğer peygamberlere vermeyip sadece peygamberimize verdiğe özellikler vardır. Bunlar, “Peygamberini sevmeli, saymalı” bahsinde ele alınacaktır.

 



[1] Hac 22/75

[2] Yûsuf 12/109; Nahl 16/43, Enbiyâ 21/7.

[3] Bakara 2/285

[4] Hadîd  57/7

[5] Bakara 2/136

[6] En’âm 6/124

[7] Nahl 16/36

[8] Fâtır 35/24

[9] Nisâ 4/165

[10] Nisâ 4/164

[11] Enbiyâ 21/8; Ra‘d 13/38

[12] Kehf 18/110

[13] Tâhâ 20/65-69

[14] Bakara 2/87, Âl-i İmrân 3/46, 49, Mâide  5/110.

[15] Buhârî, Menâkıb 27, Menâkıbü’l-Ensar 36, Tefsîr 54/1; Müslim, Münâfikîn 43-48, Nikâh 95; Tirmizî, Tefsîr 54/1-5.

[16] Buhârî, Vudû' 32, 46, Menâkıb 25, Megâzî 36, Eşribe 31; Müslim, Fezâil 4-7, Lukata 19.

[17] Buhârî, Şirket 1, Hibe 28, Cihâd 123, Menâkıb 25, Rikak 17; Müslim, Îmân 45; Eşribe 41, 142-143, 175-176

[18] Buhârî, Bed’ü’l-halk 7, Tefsîr 53/1, Bed’ü’l-vahy 1; Müslim, Îmân 280-282, 287.

[19] Buhârî, Bed’ü’l-halk 7, Tefsîr 1, Müslim, Îmân 280-282; Tirmizî, Tefsîr 54; Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 395, 398, 407, 412, 460

[20] Tirmizî, Zühd 9; İbni Mâce, Zühd 19; Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 173; Hâkim, el-Müstedrek (Atâ), II, 554, IV, 623; Elbânî, Sahîhu’t-Tergîb ve’t-terhîb, III, 320.

[21] Müslim, Fiten 19; Ebû Dâvûd, Fiten 1; Tirmizî, Fiten 14; İbni Mâce, Fiten 9; Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV, 123, V, 278, 284; İbn Hibbân, es-Sahîh (Arnaût), XV, 109, XVI, 221

[22] Âl-i İmrân 3/44; Hûd 11/49, 100, 120, Yûsuf 12/102, Tâhâ 20/99

[23] Ahzâb 33/40

[24] Buhârî, Menâkıb 18; Müslim, Fezâil 20-23; Tirmizî, Emsâl 2; Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 256, 312, 398, 411, III, 361.

[25] A'râf 7/59

[26] A'râf 7/65

[27] A'râf 7/73, 85

[28] Sebe’ 34/28

[29] A'râf 7/158

Yeni yorum ekle

Image CAPTCHA
Enter the characters shown in the image.