Su Kasidesi Şerhi-I

 

su kasidesi fuzuli şerh naat Hz. Muhammed peygamberDeryada bir damla rahmet ararken deryanın rahmetine gark olmak… Su’yla yıkanıp arınmak, anadan doğmuş kadar günahsız olmak… Yanmak, yanmak bir daha yanmak… Ta ki üzerimizdeki ölmüş kabuktan kurtulup yeniden dirilene dek yanmak… Rahmetin üzerimize değdirdiği lütuf eliyle yeşil cennetlere dönene dek yanmak… Saf gönüllerimizin muhabbete ereceği güne dek, içimizde masivadan tek nokta kalmayana dek yanmak… Hacer(ra) Ana’mızın yavrusuna bir damla su ararkenki ıstırabı ve gayretiyle; alemlere Rahmet olarak gönderilenin merhametiyle, şefkatiyle, “Ümmetim, ümmetim!..” diye yakarışındaki aşkla yanmak…

 

        Aşk derdiyle hoşem el çek ilacımdan tabîb

       Kılma derman kim helâkim zehr-i dermânındadır

“Aşk derdini çekmekten mutluyum. Derdime derman olmayın; zîrâ bu derde derman olacak ilaç ölümüme sebep olacak bir zehir olur ancak.” diyerek aşkın verdiği mutlulukla yanmaya razı olan Fuzûlî gibi yanmak… Rahmet olanın bereketlendirdiği suyla, yanarken ferahlamak…

Fuzûlî, Peygamberine duyduğu aşkı O’nun vasfıyla nitelediği ve rahmet olan ‘Su’ ile anlatıyor:

    Saçma ey göz eşkten gönlümdeki odlare su
            Kim bu denlü dutuşan odlare kılmaz çâre su

* Ey Göz! Gönlümdeki ateşlere su (gözyaşı) saçma (serpme). Çünkü (aşk ateşiyle) tutuşan gönüllere su, çare olmaz (bu ateşi söndüremez).

Na’atın matla (başlangıç) beytinde şair mübalağa yapar. Âşığın aşk ateşi o kadar büyük ve yakıcıdır ki onu söndürmeye hiçbir şeyin gücü yetmez. Çünkü bu gerçek anlamda bir ateş değil, aşktan mütevellid bir ateştir. Kullanılan od (ateş) kelimesi mecazîdir. Aşk ateşinin yakıcılığı normal bir ateşin yakıcılığına benzemez. Bu sebeple de su onu söndüremez. Hatta büyük ateşler su ile söndürülemez. Su böyle bir ateşi daha da alevlendirir. Burada su ile kasıt gözyaşıdır. Canı yanan, aşk ateşiyle kıvranan gönlün acısından gözlerden yaş gelir. Gözyaşı akıtmak sıkıntıdan kurtulmanın yollarından biridir. Gönüldeki derdin âşikâr edilmesidir. Ayrıca Allah korkusuyla dökülen gözyaşı cehennem ateşini bile söndürür. Şair, gözyaşlarının akmasını gönlündeki ateşi söndürme sebebine bağlamıştır. Hâlbuki gözyaşı böyle bir sebebe yönelik akıtılmamaktadır. Şair beyitte ‘su’ ve ‘ateş’ kelimelerinin zıtlığından da faydalanmıştır. Ayrıca beyitte göz kişileştirilmiş ve ona hitap edilmiştir.

Yukarıda ifade edilen mecazî aşk, Peygamberimize duyulan aşktır ve bu aşkı söndürecek su yoktur.

   Âb-gûndur günbed-i devvâr rengi bilmezem
          Ya muhît olmuş gözümden günbed-i devvâre su

* Şu dönen gök kubbenin rengi su rengi midir yoksa gözümden akan yaşlar mı gök kubbeyi kaplamıştır?


     
  Şair tecahül-i arif yaparak, aslında sebebini bildiği bir şeyi bilmezlikten geliyor. Gök kubbe zaten su rengindedir; yani mavidir. Fakat şair, gözümden o kadar çok yaş akıtıyorum ki gökyüzü bu yaşların etkisiyle gözüme su renginde görünmektedir, diyerek mübalağalı bir biçimde akıttığı yaşların fazlalığına vurgu yapar. Kendi gözyaşının göğe renk verdiğini düşünür. Gerçekte de gözü yaş dolu birisi etrafına baktığında her tarafı su renginde görür; etraftaki bütün renkler ve şekiller kaybolur. Beyitte “göz, âb, su” gibi birbiriyle ilgili kelimeler bir arada kullanmıştır.

 

 Zevk-i tîğundan aceb yoh olsa gönlüm çâk çâk
        Kim mürûr ilen bırağur rahneler dîvâre su

* (Ey Sevgili!) Senin kılıca benzeyen bakışlarının zevkinden (benim) gönlüm parça parça olsa bunda şaşılacak bir şey yoktur. Zira akarsu da zamanla duvarda yarıklar meydana getirir.

Şair sevgilinin bakışlarını, yaralayıcılık bakımından tîğa; yani kılıca benzetmiştir. Sevgilinin bakışlarının gönlünü parça parça etmesinin tabii bir şey olduğunu ikinci mısrada gösterdiği örnekle ispatlamaya çalışmıştır. Nasıl ki akarsu aktığı yerde yarıklar bırakıyorsa bu da onun kadar normal bir şeydir. Burada “çak çak” ikilemesiyle aynı zamanda kılıcın çıkardığı sesi yansıma olarak kullanmıştır. Beyitte dikkat edilecek bir husus da “kılıca benzetilen bakışların yaralamasındaki zevk”tir. Bu yaralanma âşığın hoşuna gitmektedir, şair bundan zevk almaktadır. Sevgilinin yaralaması demek; ona bakması, onunla ilgilenmesi demektir. Çünkü bakış ilgidir ve her âşık bu ilgiyi ister. Zaten Fuzûlî’nin aşka bakışı da böyledir. Sevgilinin kılıcı âşığa su gibi aziz gelmektedir. Su-kılıç ilişkisi de önemlidir burada. Çelik su ile dövülür ve kılıç hâline gelir.

   Vehm ilen söyler dil-i mecrûh peykânun sözin
          İhtiyât ilen içer her kimde olsa yâre su

* Yaralı gönül senin peykân(ok ucu)a benzeyen kirpiklerinden korkarak söz eder. (Tıpkı bir) yaralının suyu ihtiyat (dikkatle, yavaş yavaş) ile içmesi gibi.

Peykân okun ucundaki demirdir. Sevgilinin oka benzeyen kirpikleri âşığı yaralar. Şair ikinci mısradan yola çıkarak birinci mısraı örneklemektedir yine. Nasıl ki hasta, yaralı bir kimse, canı acımasın diye, suyu yavaş yavaş içerse (benim) yaralı gönlüm de (senin) kirpiklerinden bahsederken aynı ihtiyatı gösterir, der. Ancak şair yine de sevgilinin kirpiklerinden bahseder; çünkü ferahlama isteği de vardır. Bir önceki beyitteki gibi acıdan zevk alma söz konusudur. Beyitte yaralı gönül kişileştirilmiştir.

***Zikir meclislerinde Hz. Muhammed(sas)’in manevî şahsiyetinin daima hazır bulunduğuna ve O’nun nazarı ile zikir halkasındaki dervişlere ilahî feyiz dağıttığına inanılır. Bu tür zikir ve merasimlerden sonra uzun süre su içilmemesi veya suyun ihtiyatla içilmesi beytin oluşturduğu çağrışımlar bakımından önemlidir.

   Suya virsün bâğ-bân gül-zârı zahmet çekmesün
          Bir gül açılmaz yüzün tek virse min gül-zâre su

* Bahçıvan boşuna zahmet çekmesin, gül bahçesini suya versin. (Çünkü) bin gül bahçesine su verse de (senin) yüzün gibi bir gül açılmaz.

Bahçıvan sevgilinin yüzüne benzeyen bir gül yetiştiremeyecektir. Bu yüzden boşuna zahmet çekmemeli, bütün gül bahçelerini sele vermelidir. Sonraki beyitlerden de anlaşılacağı üzere şair buradaki “gül” teşbihiyle Peygamber Efendimizi kastetmektedir. O’ndan sonra bir başka peygamberin gelmeyeceği fikri de verilmiştir beyitte. O’nun gibi bir gül yetiştirilmesi mümkün olmayacaktır. Beyitte geçen “bir” ve “bin” kelimeleri arasında tezat vardır. “Tek” kelimesi hem “bir” hem de “gibi” anlamında tevriyeli olarak kullanılmıştır.

Kasidenin diğer beyitlerini paylaşabilmemiz duası ile… Allah, Rahmeti’ni üzerimizden esirgemesin.

İlgili Yazılar:

Su Kasidesi Şerhi- V

Su Kasidesi Şerhi- IV

Su Kasidesi Şerhi-III

Su Kasidesi Şerhi-II

Su Kasidesi (Fuzûlî) Şerhi

Etiket: 

Yeni yorum ekle

Image CAPTCHA
Enter the characters shown in the image.