Samimiyet ve Gayret Ehli Bir Ağabey: Bahattin Yıldız

Tarih 17 Mayıs 2010 Pazartesi. KPSS müracaatı için Üsküdar’daki ÖSYM bürosunda sıramı bekliyorum. Telefonum çalıyor. Açıyorum. Telefonun ucundaki ses o güne kadar aldığım en üzücü haberlerden birini veriyor: “Afganistan’da bir uçak düşmüş. Bahattin abi de içindeymiş. Haber alınamıyormuş.” Dizlerimin bağı çözülüyor adeta. Orada yığılıp kalacakmışım gibi hissediyorum. Gözlerim yaşarıyor. İçimde kocaman bir boşluk oluşuyor. Bu boşluğu bir de babamın vefatında hissettiğimi hatırlıyorum. Onun gibi birisi daha var mı hayatımda diye düşünüyorum. Birçok dostum, kardeşim, ağabeyim aklıma geliyor fakat onun yeri bambaşka. Onu tanımak, onunla bir muhabbet meclisinde bulunmak, o doyumsuz sohbetini dinlemek bu dünyada erişilebilecek ender bahtiyarlıklardan biri olsa gerek. 

Allah’a ve Ümmete Adanmış Bir Hayat 

1956 yılında Sivas’ta dünyaya gelen Bahattin Yıldız, 1975 yılında İzmir İmam Hatip Lisesinden mezun olur. Lise yıllarında MTTB ile tanışır ve hayatı boyunca bir mücadele ve gayretin içinde yer alır. Üniversite yıllarında Erzurum’dadır. MTTB ve Akıncılar teşkilatları içerisinde aktif vazifeler alır. Bir yandan da sportif faaliyetlerde bulunur. Profesyonel olarak atletizm ve kayakla uğraşır. Hicretin 1400. yılı münasebetiyle üç arkadaşıyla birlikte Erzurum’dan Kayseri’ye “Hicret Koşusu” düzenler. Hicret kavramını gençlerin gündemine sokmayı hedefler. 12 Eylül askeri darbesinden sonra üniversite hayatına ara verir ve işgal altındaki Afganistan’a gider. Cephede yaralanır ve gazi olur. Orada sadece savaşmaz aynı zamanda tanıklıklarını kaleme alır. Cepheden yazdığı mektuplar Mavera’da, Gülçocuk’ta, Milli Gazete’de yayınlanır. Cahit Zarifoğlu cepheye ulaştırdığı mektuplarla onu yazmaya teşvik eder. O da yaşananların sonraki nesillere aktarılması adına kaleme sarılır. 1983 yılında ülkeye döner. Yarım kalan üniversite eğitimini tamamlar. Evlenir ve iş hayatına atılır. Cemal Balıbey abimizle birlikte Özgün yayıncılığı kurar. Afganistan hakkında yazdıklarını Ferhat Dağcı müstearıyla “Savaşan Afganistan” ismi altında kitaplaştırır. Afganistan’daki anılarını ise Abdülhamid Muhaciri müstearıyla “Cihad Günlüğü” kitabında bir araya getirir. “Kar Çiçeği” isimli romanında Erzurum yıllarını anlatır. “Güllerin Vedası” ile şehitlerimizin unutulmaması gereken hatıralarını hikâyeleştirir. “Karda Ayak İzleri” zorluklarla mücadeleyi, umudu anlatan son kitabıdır. Nerde bir Müslüman varsa onun gündeminde yer alır. Balkanlardan Afrika’ya, Afganistan’dan Almanya’ya Müslümanların sorunlarını kendi sorunu bilir. Çözüm için karınca kararınca elinden geleni yapmaya çabalar. 54 yıllık hayatını yine böylesi bir gayretin içinde noktalamak nasip olur ona. İHH’nın yetimhane projesi için gittiği Afganistan’da uçaklarının düşmesi neticesinde yol arkadaşı Faruk Aktaş abimizle birlikte Rabbine kavuşur. Rabbimiz onları rahmetiyle kuşatır inşallah.

Tepeden Tırnağa Samimiyet

Bahattin Yıldız’ı tek bir cümlede anlat deseler, “O tepeden tırnağa samimiyettir” derim. Hiçbir konuda içten pazarlığı, bilinmeyen bir hesabı olmazdı onun. İçi dışı birdi. Yaşantısında, davranışlarında, konuşmalarında samimiyet hüküm sürerdi. Onu tanıyıp sevmemek, ona saygı duymamak mümkün değildi. O konuşunca susulur ve bitmemesi istenen bir yolculuğa çıkılırdı. Elinizden tutup sizi Hz. Ali cenklerine götürür oradan Afgan dağlarına uğratıp Balkanlar üzerinden İstanbul’a döndürürdü. Saatlerce konuşur, dinleyenlerde en ufak bir dikkat dağınıklığı yaşanmazdı. Kendinden, yaptıklarından hiç bahsetmezdi. Güzel insanların iyi haberlerini anlatırdı. İyi yazarların, iyi kitapların habercisiydi. Herkes şunu bilirdi, yazdıklarında ve anlattıklarında hiç adı geçmeyen kahraman oydu. 

“Bahattin abi gelmiş.” cümlesi onu tanıyan herkes için bir müjdeydi adeta. O gelmişse mutlaka bir güzellik gelmiştir, umut gelmiştir. Ümmetin bütün mazlum ve mağdur coğrafyalarını gezip her türlü acıya şahitlik etmesine rağmen umutsuzluğa yer yoktu lügatinde. Bizden adam olmaz diyenlere inat geleceğin sorumluluk bilinciyle gayret edenlerin elinde olduğunu vurgulayıp etrafındakilere umut aşılardı hep. 

Gençlere “Hata yapmaktan korkmayın, hata yapmaktan korkanlar hiçbir şey yapamazlar.” derdi. Attıkları adımlarda onları yüreklendirirdi. Dergi çıkaran birkaç genç mi var onlara maddi manevi destek verir, onları teşvik ederdi. Üç beş genç mi var bir araya gelmiş bir gayretin içine girmiş hemen koşar, yapabileceği ne varsa onlar için yapardı.

Dünyalığa meyletmeden yaşadı. Mütevazı bir hayat sürdü. Hep gariplerle beraber oldu. Cihad meydanında silah tutan elleri, fikir meydanında kaleme sarıldı. Aynı ellerle helal kazanç için inşaatta çekiç salladı. Hiçbir zaman bir statü peşinde olmadı. Bütün samimiyetiyle doğru olanı yapmaya çalıştı.

Bize Allah için var olmayı, mücadele etmeyi, yılmamayı, dostluğu, kardeşliği öğreten bir önderdi o. Ümmetin yetimlerine sahip çıkmayı, gariplerle ilgilenmeyi, gençlerle birlikte olmayı, derdimizi sevmeyi, samimiyetle gayret etmeyi miras bıraktı bize. Rabbim bize bu kıymetli mirasa sahip çıkmayı ve cennetinde onunla yeniden buluşmayı nasip eylesin. Rabbim onu da çok sevdiği şehitlerin arasına katsın. Amin.

Yazar: 

Yeni yorum ekle

Image CAPTCHA
Enter the characters shown in the image.