Vâkıdî

130 (747) yılında Medine’de mevâlî bir aile içinde doğdu. Küçük yaşta Medine’de eğitimine başladı; annesi onu ve kardeşi Şemle’yi küttâba gönderdi. Hocaları İbn Ebû Zi’b, ilk derste onların yazı ve kıraatlerini beğenmeyip kendilerini huzurundan kovduysa da öğrenimlerine çok önem veren anneleri ertesi gün derslere devam etmelerini sağladı.

   Zeki ve kabiliyetli bir çocuk olan Vâkıdî, ilme değer veren bir aile muhitinde İslâmî ilimler bakımından en zengin dönemini yaşayan Medine’de hayatının elli yılını geçirdi. Kur’an ilimleri ve fıkıh yanında hadis toplamaya çok önem verdi; bilhassa megāzî, İslâm tarihi ve tabakatla meşgul oldu. Hadis, fıkıh, siyer ve megāzî âlimlerinin, bunlar arasında tâbiînin son tabakasından olan Muhammed b. Aclân ve Ma‘mer b. Râşid gibi hocaların ders halkalarına katıldı. Ma‘mer b. Râşid ve Osman b. Dahhâk el-Medenî yanında bilhassa Ebû Ma‘şer es-Sindî’den en ince ayrıntılarına kadar megāzî bilgilerini tesbit etti. Ayrıca kendilerinde Hz. Peygamber ve Hulefâ-yi Râşidîn dönemleriyle ilgili haber ve hâtırat bulunan sahâbî torunlarına, şehid ailelerine ve başka kimselere ulaşarak onların anlattıklarını yazıya geçirdi. Gazve ve seriyyelerin yapıldığı Mekke, Medine ve Hicaz bölgesindeki diğer yerlere gidip incelemelerde bulundu. Ayrıca Hicaz bölgesi dışına da seyahat etti. Böylece el-Meġāzî adlı eserinde savaşların nerelerde cereyan ettiğini ve bunların coğrafî konumunu ayrı ayrı yazma imkânına kavuştu. Kendisi yirmi yaşında iken Ebû Hanîfe’nin dersine katılmak üzere Kûfe’de bulunduğu sırada onun Bağdat’ta vefat ettiğini duyduğunu anlatır.

    Vâkıdî’nin kitâbet ve tedvin zamanından kalan malzemelerden, bunlar arasında bilhassa Resûl-i Ekrem ve Hulefâ-yi Râşidîn dönemlerine ait belgelerden topladığı hadisleri, megāzîye, ashaba ve özellikle tâbiîne dair bilgi ve haberleri levhalara kaydettiği bilinmektedir. Bu maksatla iki kâtibin kendisi için devamlı çalıştığı, hatta zaman zaman kaybettiği levhaların Medine’de bulunup kendisine iade edildiği belirtilmektedir. Onun çalışkanlığı sonucunda ulaştığı ilmî seviye, biriktirdiği hadis ve megāzîye dair zengin levhalar, Mescid-i Nebevî’de bir direğin yanında ders halkası teşkil ederek megāzî konusunda ders vermesini ve bu alanda büyük bir şöhrete ulaşmasını sağladı.

   Vâkıdî gençlik yıllarında Medine’de buğday ticaretiyle de uğraştı. Eli çok açık olduğundan hep malî sıkıntı içerisinde ve ağır borç altında yaşadı. Bu durum, mudârebe usulüyle kullandığı çeşitli kimselere ait 100.000 dirhem sermayesini tüketerek iflâs etmesine yol açtı. Bu sırada Hârûnürreşîd, veziri Yahyâ b. Hâlid el-Bermekî’den hac farîzası sırasında kendisine Medine’de rehberlik yapacak birini bulmasını istemiş, vezire bunun için Vâkıdî tavsiye edilmiştir. Onun Cebrâil’in vahiy getirdiği yerler, şehidlerin mezarları, Medine’deki diğer mekânlarla ilgili verdiği bilgilerden, ayrıca ahlâkından son derece memnun kalan Hârûnürreşîd kendisine 10.000 dirhem hediye verip Bağdat’a davet etti.


Vâkıdî Abbâsî sarayı ile kurduğu dostluktan faydalanmak için Bağdat’a gitmek üzere Medine’den ayrıldı (180/796). Hârûnürreşîd ile Yahyâ el-Bermekî’nin Rakka’da bulunduğunu öğrenince Fırat nehri üzerinden sandalla çileli bir yolculuktan ve günlerce bekledikten sonra Bekkâr ez-Zübeyrî’nin aracılığıyla vezirle buluştu. Vâkıdî’yi teravih namazlarından sonra gece sohbetlerine çağırdı, her gece ona 500 dinar bağışlıyordu. Vâkıdî, sorulan sorulara verdiği cevaplar yanında zikrettiği hadislerle de Yahyâ el-Bermekî’nin ilgisini çekti. Güzel elbiseler giyerek bayram namazına gelmesini isteyen Yahyâ el-Beymekî kendisini Hârûnürreşîd’in huzuruna çıkardı. Halife Medine’de kendisine rehberlik yaptığını hatırlayıp 30.000 dirhem ihsanda bulundu. Bağdat’a yerleşen Vâkıdî ailesini getirmek için Medine’ye gitmek isteyince vezir onun yanına bir görevli verip bütün masraflarının karşılanmasını emretti. Medine’den ailesiyle birlikte dönerek Bağdat’a yerleşen Vâkıdî, Yahyâ el-Bermekî’nin yardımlarını ve dostluğunu hiç unutmadığını, 187 (802) yılında iktidardan düştükten sonra da kendisini daima hayırla yâdettiğini söyler.

Bağdat’ta tedrîs ve ilmî faaliyetlerle telif çalışmalarına devam eden Vâkıdî, 204 (819) yılında Me’mûn tarafından şehrin doğusundaki Askerülmehdî’ye  kadı tayin edildi ve Rusâfe Camii’nde cuma namazını kıldırmakla görevlendirildi. Vâkıdi’nin ölümüne kadar bu vazifede kaldığı bilinmektedir.

   Vâkıdî kadılık görevi sırasında 11 Zilhicce 207 (823) tarihinde vefat etti; cenaze namazını Bağdat’ın batı tarafının kadısı İbn Semâa et-Temîmî kıldırdı ve Hayzürân Mezarlığı’na defnedildi. Borçlarını, hatta kefen parasını Halife Me’mûn’a vasiyet etmiş, o da bunu yerine getirmiştir.