Yeni yorum ekle

İnancı Hayata Taşımak

Ümit ÇİMEN*

“Allah’a çağıran, salih amel işleyen ve ‘Kuşkusuz ben Müslümanlardanım” diyenden daha güzel sözlü kimdir?” (Fussilet 41/33)

 

İnsan, Yüce Yaratıcının en güzel şekilde yarattığı (Tîn 95/4), sayısız nimetler ihsan ettiği (İbrahim 14/34), yerde ve gökte ne varsa hepsini hizmetine verdiği (Lokman 31/20) bir varlıktır.

Mükemmel ve muhteşem bir plan üzerine yaratılan ve bir düzen içinde işleyen kâinatta var olan her şeyin, ama her şeyin, bir gayeye yönelik olduğunu görürüz.

Mahlukât içinde çok seçkin bir yeri olan ve üstün yeteneklerle donatılan insanın yaratılışında, yüksek bir gaye ve hikmet görmemek, en hafifiyle insana saygısızlık olsa gerektir. Zaten sağlıklı düşünebilen bir insan bu dünyaya gelişin yiyip içmek, geçici zevkleri tatmin etmek olmadığını, diğer canlılardan farklı olması gerektiğini anlar.

Hz. Âdem (a.s) ilk insan, aynı zamanda ilk peygamberdir. Yüce Allah Hz. Âdem’den itibaren Son Peygamber Hz. Muhammed (s.a.s)’e kadar her topluma bir peygamber göndermiştir.

Din, insanları Yüce Yaratıcı’ya bağlayan bağdır. Akıl sahibi insanları kendi tercihleriyle bizzat hayırlı olan şeylere götüren ilahi bir kanundur. İnsanla beraber var olan din, tarih boyunca da varlığını sürdürmüştür.

İnsanda din duygusu fıtrîdir. Doğuştan beraberinde getirdiği bir duygudur. İnsan yaratılışı ve yapısı itibariyle dine muhtaç bir varlıktır. O ruh ve bedenden ibarettir. Bedenin ihtiyaçlarını karşılamak hayatın devamı için gerekli olduğu gibi, onun manevî varlığının devamı da ruhî ihtiyaçlarının karşılanmasına bağlıdır. Bunu karşılayan “din”’dir.

Allah katındaki din İslam’dır.(Âl-i İmran 3/109) İslam’ın peygamberi Hz. Muhammed (s.a.s) peygamberlerin, O’nun getirdiği din de dinlerin sonuncusudur.

Esasen İslam, insanı insan yapan değerlerin adıdır. İnsanî değerler, yüce yaratıcının insana dünyada biçtiği değerlerdir. Allah’ın insana yüklediği misyon bu değerleri hayata taşımaktır. İşte din, bu değerlerin yaşanmasına rehberlik eder.

Müslümanlık imanla başlar, ibadetle gelişir, güzel ahlakla olgunlaşır.

İman; inanmak, tasdik etmek, her şeyden üstün ilahî bir kudretin varlığını, yüceliğini ve onun isteklerini gönülden tereddütsüz kabul etmektir.

Dindarlık ise kişinin bu inancın ve kabulün bir yansıması olarak ilahî kudretin emrine girmesi ve yaşantısını onun talepleri doğrultusunda şekillendirmesidir.

İnanç ve ibadetlerimiz Allah Teâlâ’nın adeta ruh dünyamız için belirlediği, bizden istediği ilahî reçete gibidir.

Ruhun en önemli gıdası sağlam bir imandır. İbadetler imanın olgunlaşmasını ve güçlenmesini sağlayan, aynı zamanda onun varlığını ortaya koyan belgelerdir.

Ahlak, inandığımız ve sahip olduğumuz değerleri bir davranış bilincine ve yaşayan bir değer haline getirmektir. Yoksa imanın günlük hayata yansıması göz ardı edilirse iman pratikte bir değer ifade etmez hâle gelir.

Müslüman’ın yaşantısındaki kalite ve düzgünlük, onun sağlam inancının belgesidir.

Sevgili Peygamberimiz (s.a.s) “Mü’minlerin iman bakımından en sağlam ve olgun olanı ahlâkı güzel olanıdır.” buyuruyor.

Ahlakın erozyona uğramasıyla inançtaki zafiyetin çok yakın irtibatı vardır. İnanç dünyamızdaki kirlenme, ahlâkî özelliklerimizde kendini gösterir. İnsanlardaki İslamî-insanî değerler erozyona uğradıkça, bu insanların yaşadıkları toplum ve çevredeki kirlenme, tükeniş derinleşerek devam edecektir.

Hakkında Allah’ın “Sen elbette yüce bir ahlâk üzeresin.” (Kalem Suresi 68/4) buyurduğu ve kendisini “Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim.” diye haber veren Sevgili Peygamberimizin (s.a.s) ahlakı sorulduğunda “Siz hiç Kur’an okumuyor musunuz? O’nun ahlakı Kur’an’dı.” diyen Hz. Aişe (ra)’nin bu sözü iyi anlaşılmalıdır. Dolayısıyla Kur’an’ın içeriği Müslüman’ın yaşantısında görülmelidir. Esasen dindarlığın bir inanç eğitimi olduğu idrak edilmeli ve Müslüman’ın bütün ilişkilerinde Allah’a ve ahirete inandığı görülmelidir. Hâsılı Müslüman’ın sözünden çok davranışları mümin olduğunu iddia etmeli ve onun tevhid inancı söz ve amel bütünlüğü olarak yaşantısına yansımalıdır.

Hz. Peygamber’in (s.a.s) bize bıraktığı, yaşayarak gösterdiği ölçüler, hayatı anlamlı kılan ve yaşanılır yapan prensiplerdir. Hiç şüphesiz bu ölçüler; bedevîleri medenî bir topluma, Yesrib köyünü Medine’ye, Ömer ve Halid’i örnek şahsiyetlere dönüştüren - değiştiren ölçülerdir.

Bu itibarla İslam’ı, Hz. Muhammed (s.a.s)’i ve O’nun insanlığa ulaştırdığı Kur’an’ı anlamak, bu dönüşümü sağlayan ölçüleri anlamak ve yaşamaktır.

İslam kimliğine sahip bir kimsenin, bu kimliğe yaraşır bir hayat yaşaması güzel ahlak ve örnek davranışlarla inancını hayata taşıması inancındaki samimiyetin bir göstergesidir.

Dünya ve içindekiler; bütün cazibesi ve çekiciliğiyle hep insanın karşısındadır. Ayrıca onun için imtihan yeri ve vesilesidir. Müslüman’ın dünya görüşü ve ufku, bu dünya ile sınırlı olmadığı için inançları ona, üzerinde nur ve kir bulunan zeminde yol haritası olacak, tavrını ve duruşunu öğretecektir. Bu çizgide tükenen değerleri; tükenmeyen değerler ve öteler için kullanmayı bilecektir. Ne mutlu inandığı değerleri hayatına taşıyanlara…

 

İnsan hürdür elbette

İster dünyada pişer

İster ahirette

N. Fazıl KISAKÜREK

*Kartal Müftüsü

 

Image CAPTCHA
Enter the characters shown in the image.