Efendimiz çocukların ihmalkâr davranışlarında ve hatalarında onlara kızmayı, bağırıp azarlamayı katiyetle tercih etmezdi. O’ndaki hoşgörü ve affın belki hiçbir metotla kıyas edilemeyecek kadar büyük ve olumlu etkisi pek çok örnekte ispat edilmiştir. Bağırıp çağırmak yerine isteğini sakince, net ifadelerle ve asla suçlamadan ifade edince çocuğun savunmaya geçişine engel olunduğu için verilmek istenen mesaj en etkili şekilde yerine ulaşmaktadır. Dokuz on yıl boyunca Efendimizin hizmetinde kalan Enes b. Malik’ten gelen pek çok rivayet bu fikri desteklemektedir. Efendimizin istediği bir işi yapmayı unutarak oyuna dalan Enesçiğe tatlı bir şekilde yapılan hatırlatmanın olumlu etkisi büyüktür. Artık Enesçik, unuttuğu işe daha büyük bir aşkla sarılmaktadır.[1] O’nun (sas), mevzularda olumsuz olan detaylar üzerine yoğunlaşmadığını, sebeplerini kısaca açıklayarak, olumlu olan uygulamayı hatırlatıp bunun üzerine odaklandığını görüyoruz. Bu durum çocukta doğru ve güzeli yapma hususunda bir istek ve şevk oluşturmaktadır.“Böyle olsa daha iyi değil mi?” veya “Böyle yap!” diyerek gösterdiği alternatif durumlar çocuğun inatlaşmanın tuzağına düşeren hatasında sabitleşmesine fırsat vermemektedir. Namazda etrafına bakınan Enes’e Peygamberimizin uyarısı şu şekilde gelmiştir: “Yavrucuğum! Namaz kılarken etrafına bakınma. Çünkü namazda etrafına bakınmak sevapları giderir. Kendini tutamıyorsan, mutlaka bakmak istiyorsan farz namazlarında değil de nafile namazlarda bak.”[2]
Efendimiz çocukların ihtiyaçlarını gidermeye ve onlara zor zamanlarında destek olmaya çok önem verirdi. Savaşlarda ailesi şehit olmuş yahut kimsesiz kalmış çocuklara, ailesinin kapılarını açmış onları yedirip giydirerek maddî ihtiyaçlarını; kucağında öpüp bağrına basarak şefkatinin en derin taraflarını onlara sunarak da manevî ihtiyaçlarını karşılamıştır.[3] BöyleceNebi’nin terbiyesinde çocuk, doğru davranış şekillerini sözlerle değil bizzat yaşayarak öğreniyordu.
Çocuğun disiplin sahibi olmasında en önemli hususlardan birisi de ebeveynin çocuk için dua etmesidir. Zira kalpler Allah’ın elindedir. Doğru ve istenen kıvama gelmek de ancak Allah’ın yardımı ile mümkündür. Böyle olmasaydı Peygamber-i Zîşan torunları hakkında Allah’a (cc) yakarır mıydı: “Ey yerin ve göğün sahibi olan Allah’ım, Ben bunu seviyorum, Sen de sev.”[4]
Çocuklarımıza kazandırmak istediğimiz değerleri için belki de en olumlu zamanlar oyun zamanlarıdır. Zira çocuğun oynarken öğrendiği ve hayata hazırlandığı artık bilinen ve kabul edilen bir husustur. Ebeveyn çocuğun oyunlarına iştirak ederek istediği değişimleri gerçekleştirmek adına çok önemli fırsatları yakalar. Efendimiz bu hususta çok dikkatli davranır, gerek evde gerekse sokakta çocukların oyunlarına iştirak ederdi. Hatta camide namaz kıldırırken bile çocukların oyunlarına müsaade eder, bu sebeple secdede iken sırtına çıkan torunlarının oynayabilmeleri için secde süresini dahi uzatırdı.[5] O (sas), sokakta çocuklarla sağa sola koşarak oyun oynardı. Torunlarının bineği olur onları sırtında gezdirirdi. Rükû esnasında bacaklarının arasında dolaşan çocuklara bacaklarını açarak yardımcı olurdu. O, asla çocukların oyunlarını bölmez, onları gücendirecek şekilde kızmazdı. O, çocukların oyunlarına iştirak ederek onlarla bütünleşirdi. Bu esnada adaletini, yardımseverliğini, merhametini, doğru sözlülüğünü sergileyerek doğru davranışlar kazanmalarında onlara yardımcı olurdu.
Çocuklar arasında asla ayrım yapmaz, herkese adil davranırdı. Birinin diğerinden küçük olması veya birisini diğerinden daha fazla sevmesi O’nun adalet dolu dünyasının kaidelerini asla sarsamazdı. Koyun sağdığı bir sırada içecek bir şey isteyen Hz. Hüseyin ve Hz. Hasan’a ikram ederken önceliği Hz. Hüseyin’e vermişti. Hz. Fatıma duruma şaşırıp “Hüseyin’i mi daha çok seviyorsunuz?” diye sorunca Efendimizin cevabı “Hayır! O, ondan daha önce istemişti.”[6]olmuştu. Küçük çocuğu kayırmak ya da öncelikleri ona tanımak, O’nun felsefesinde asla barınamazdı. İşte çocuklar adaleti O’ndan (sas) böyle öğreniyorlardı.
Kederli, üzüntülü zamanlarında veya sevinçli anlarında çocuklarının yanlarında olan Efendimiz, evlatlarına her an destek olmaya çalışmış, onların haklarını gözetmiş ve her türlü müşkülatlarında çözüm yolları sunarak[7] hem tecrübesini aksettirmiş hem de doğru karar ve davranışlar adına muhteşem bir örnek oluşturmuştur. Bir baba olarak çocukları kaç yaşında olursa olsun her zaman evlatlarının yanında olmuş, durumlarını hep takip etmiştir. Hz. Rukayye ve eşi Hz. Osman Habeşistan’a hicret ettiklerinde onlardan haber alamamış ve oradan gelenlerden hep onların haberlerini sormuştur.[8]
Çocukların doğru davranışlar kazanmalarında, kısaca disipline olmalarında Efendimizin evlatlarını irşat etme üslubunun önemini zikretmek gerekir. Yumuşaklığın ve müşfikliğin hâkim olduğu bir tonlamanın çocuğun anlayacağı sadelik ve netlik içerisinde verilen bilgi ile buluştuğu bir ifade tarzını tercih ederdi. Ümmü Seleme’nin oğlu Ömer’e yemek yeme adabını anlatırken “Yavrucuğum! Besmele çek. Sağ elinle ye. Hep önünden ye.”[9] ifade üslubunda yukarıda saydığımız hususların tamamının yer aldığını görüyoruz. Uygun bir ortamda anlayabileceği basitlikte kısa ve net bir ifade ile yapılan açıklamalar, elbette ki çocuğun düşünce dünyasında yer edecektir. Böylece çocuk nerede nasıl hareket edeceğini veya hangi konuya nasıl bir anlam yükleyeceğini öğrenecek, zaman içerisinde de bu kavramlar yerlerini sağlamlaştıracaktır.
Hz. Peygamber, çocukların hem dünyevî hem de uhrevî mutlulukları adına şefkat hissi ile hareket etmiş fakat şefkatin kötüye kullanılmaması hususunda da bizlere rehberlik etmiştir. Zira disiplin tutarlılık ister. Bazen öyle bazen böyle bir tutum göstermek disiplin adına belki de en büyük hatadır. Efendimiz, çocukları sebebiyle yorulup sabah namazına kalkamayabileceğini düşündüğü kızı Hz. Fatıma’yı her sabah namaza kaldırırdı.[10] Bu durum gece namazları için de böyleydi.[11] Efendimiz kızı Fatıma’nın günlük işlerden yorulup şikâyet etmesi üzerine, yatmadan önce tesbihat okumasını tavsiye etmişti. Namaz konusundaki bu hassasiyet, zühd için de böyleydi. Ailesinden birinin dünya nimetlerine dalıp onlara bağlanmalarını arzu etmezdi. Bu sebeple mallarını sarf edebilecekleri adresleri onlara gösterirdi.[12]
Efendimiz yine şefkati gereği çocuklarını takip ediyor onların eve giriş çıkış saatlerini belirliyordu. Onlara öğle sıcağından önce eve dönmelerini, güneş batımından akşamın alaca karanlığı kayboluncaya kadar evden ayrılmamalarını emrederdi.[13] Gece boyunca ortaya çıkabilecek tehlikelere işaret eder, çocukların bu tehlikelerden korunmasını isterdi.
Çocukları şefkatle takip edip uyaran Efendimiz, bu yolla onları doğru davranışlara sevk etmeye çalışmaktadır. En güzel ve ideal disiplin yolu da bu olsa gerek.
Allah’ın emaneti olan çocuklarımız küçüklüklerinden itibaren hak ettikleri sevgi, ilgi ve değeri bulmalı ve şefkatin eseri olarak disiplin edilmelidir. İzah etmeye çalıştığımız gibi bu konuda uygun davranış ve metot budur. Temelinde sevgi olmayan disiplin ancak şartlara ve kişilere bağlı kalacaktır. Gerçekte istediğimiz ise çocuğun yalnız kaldığında dahi doğru davranışları sergileyebilmesidir. Böylesi bir eğitim ise ancak müşfik yüreklerin eseridir.
İlgili Yazılar:
Efendimiz’de Şefkat Ve Disiplin – I
[1] Suruç, Salih, “Peygamberimizi Nasıl Anlamalı, Çocuklarımıza Nasıl Anlatmalı”, İst., 2007, s. 217.
[2] Canan, İbrahim, “Aile Reisi ve Baba Olarak Hz. Peygamber”, İst., 2005, s. 98.
[3] İbn Hacer,el-İsabe, I, s. 154.
[4] Sahih-i Buharî Muhtasarı Tecrid-i Sarih Tercemesi ve Şerhi, IX, s. 385, 395.
[5] Canan, İbrahim, a.g.e., s. 78-79.
[6] Müsned, I, 101.
[7] İslâm’da Aile ve Çocuk Terbiyesi Sempozyumu, İSAV, I, s. 307.
[8] İslâm’da Aile ve Çocuk Terbiyesi Sempozyumu, İSAV, I, s. 306.
[9] Buharî, Et’ime, 2-3.
[10] İslâm’da Aile ve Çocuk Terbiyesi Sempozyumu, İSAV, I, s. 307
[11] Buharî, Teheccüd, V, 2-43.
[12] İslâm’da Aile ve Çocuk Terbiyesi Sempozyumu, İSAV, I, s. 309.
[13] Canan,İbrahim, a.g.e., s. 83.
Yeni yorum ekle