Peygamberimiz’in Aile Hayatı

Mihriban ÇAVUŞOĞLU – 

Yaşadığımız şu zaman dilimine baktığımızda, toplumun ahlaki yapısının dibe vurduğunu, iflas ettiğini görmekteyiz. Toplumu oluşturan en küçük birim olan ailenin durumu içler acısıdır. Öyleyse yeniden aileyi mamur edebilmenin reçetesi nedir? Tabii ki Allah’ın Kitabı ve O’nun Resûlü’nün Sünnetidir.

Araştırmamızın amacı; Efendimiz (sas)’in ailevi yaşantısını incelemek ve Müslüman aile yapısı nasıl olur? sorusuna cevap aramaktır. En güzel örnek[1], model ve rehber şüphesiz ki O’dur. Resûlullah (sas)’ı model almak için O’nu iyi tanımak gerekir. Âcizane sahip olduğumuz hanelerimize ve yuva kuracak genç kardeşlerimize ışık tutması niyetiyle Allah Resûlü’nün örnek aile hayatını incelemeye çalıştık. Araştırmamızı iki bölümde topladık:

     1- Aile Reisi Olarak Resûlullah

     2- Bir Baba Olarak Resûlullah.

1- Aile Reisi Olarak Resûlullah:  

İslam Dinine göre aile; anne-baba, evlat ve hizmetçilerden oluşur. Bu durum Kur’ân’da ana hatlarıyla çizilmiştir.[2]Kur’ân’a göre İslam ailesinde reis, babadır. Ailede ahenk ve huzur, Sünnetullah’a göre aileyi oluşturan fertler arasındaki karşılıklı görevlerin bilinmesine ve bu görevlerin yerine getirilmesine bağlıdır.

Yuvada erkek, aile fertlerinin maddi ihtiyaçlarını karşılamak, terbiye, öğrenim ve himayelerini sağlamakla mükelleftir. Bunun yanı sıra eşine iyi davranması, kötü söz söylememesi ve hanımını hoş tutması da görevleri arasındadır. Hanımın görevlerine gelince; iffet ve namusunu koruması, eşinin razı olmadığı kimseleri eve almaması, eşini memnun etmesi, eşinin izni olmadan evden çıkmaması ve evinden bir şeyi tasadduk etmemesini sayabiliriz.

Resûlullah (sas)’ın yeme-içme konusunda eşlerine cömert davrandığını, kendisi fakirliği tercih etse bile eşlerinin bir yıllık yiyeceklerini temin etmek suretiyle onlara geniş davrandığını bilmekteyiz.[3] Giyecek hususunda da aynı şeyleri söyleyebiliriz. Hz. Âişe’nin birden çok altın yüzük taktığı ve kolye kullandığı bilinmektedir.[4]

Resûlullah (sas) evlenirlerken, kadının hakkı olan mihri ihmal etmemiş, onların haklarını gözeterek mehirlerini peşin ödemiştir. Sadece Hz. Safiyye annemize mihr vermemiş, ona da: “Senin mehrin; hürriyetindir.” buyurmuştur.[5] Ümmü Habibe (ra)’nin nikâhı Habeşistan’da kıyılmış, kendisi orada ihmal edilmemiş, Necaşi tarafından Resûlullah (sas) adına, ona da dört yüz dinar mehir verilmiştir.[6]

Resûlullah (sas), Necaşi’den gelen güzel kokuları hanımlarına taksim ederdi. Efendimiz (sas) hanımlarının güzel kokular kullanmalarına müdahale etmezlerdi.[7] İslam Dininde yabancı erkeğe göstermemek kaydıyla kadınlar koku kullanabilir ve süslenebilirler.

Resûlullah (sas), hanımlarıyla sohbete ayrı bir önem vermiştir. Hâlbuki bugünkü ailelerden çok uzak olan bir şeydir sohbet. Sohbet olmazsa muhabbet olmaz. Muhabbetsiz yuvalarda sevgi ve saygıdan söz etmek mümkün değildir. Efendimiz (sas)’in aile hayatına baktığımızda O’nun aile fertlerinin her biri ile şahsen sohbetini, hem de tüm aile fertlerinin birbiriyle sohbetini görmekteyiz. Hz. Peygamber bu sohbetleri aksatmamak için her sabah[8] ve ikindi vakti mescitten çıktıktan sonra eşlerinin her birini ayrı ayrı ziyaret eder, onlarla sohbet ederdi. Ayrıca ailenin tamamının bir arada olmasını sağlamak amacıyla o gece sıra kimde ise bütün hanımları oraya gelir, birlikte sohbet ederlerdi.[9] İbn-i Sa’d, Resûlullah (sas)’ın ilk gece sabaha kadar Hz. Safiyye ile sohbet ettiğini rivayet eder.[10]

Bazen birbirlerine kırılan hanımlarının gönlünü almak yine gönüller sultanına düşmüştür. Hz. Cüveyriye annemiz Hz. Peygamber’e, diğer hanımlarının: “Sen hür değil, cariyesin.” diye kendisine takıldıklarını söyleyince, Efendimiz (sas)“Senin mihrin hepsininkinden büyük değil mi? Senin sayende kavminden kırk kişi azat edilmedi mi?” diyerek onun gönlünü almıştır.[11]

 Hz. Peygamberin (sas) yanında, mübarek eşleri rahatlıkla şakalaşabilirlerdi. Hz. Âişe anlatıyor: “Bir gün Resûlullah için bulamaç pişirdim. Yanımıza Hz. Sevde geldi. Sevde’yi yemeğe davet ettim. O kabul etmedi. Ona, yemezse yüzüne bulayacağımı, söyledim. Yine yemeyince, bulamacı yüzüne buladım. Resûlullah manzarayı görünce tebessüm etti ve ‘Ne duruyorsun, sen de onun yüzüne sür.’ dedi. Sevde de bulamacı benim yüzüme buladı.”[12]

Resûlullah (sas) hanımlarının kıskançlıklarına da tahammül eder, onların gönlünü hoş tutar ve onlara sözlü şakalar yapardı. Hz. Âişe anlatıyor: “Bir gece, Resûlullah hanımlarına mı gitti diye vesveseye düştüm. Resûlullah’ı araştırdım, elim O’nun saçlarına girdi. Durumu anlayan Resûlullah: ‘Sana yine şeytanın gelmiş olmalı.’ dedi.”[13]

Nasıl ki Resûlullah (sas) insandı, O’nun eşleri de insandı. Her ne kadar Allah, onlara Resûlullah (sas)’ın eşi olma şerefini bahşetmişse de, bu durum onları insanüstü kılmaz. Yani onlar da sevinirler-üzülürler, yerler-içerler, hastalanırlar, hatta birbirlerini normal insanlar gibi kıskanırlardı. Hz. Âişe (ra)’nin Zeynep b. Cahş’ı anlatırken onu, “Ağzındaki tükürüğü kurutacak kadar.” şiddetli kıskandığı rivayet edilir. Zeynep validemizi bu kadar kıskandığını Âişe annemiz şöyle anlatır:“Resûlullah (sas)’ın zevceleri arasında benimle en çok yarışan kadındı. Ancak din hususunda Zeynep kadar hayırlı, Allah’tan korkan, doğru sözlü, sıla-i rahime düşkün, çok sadaka veren bir başka kadın bilmiyorum.”[14] Resûlullah (sas)’ın zevceleri arasındaki bu kıskançlığı birbirleriyle olan ilişkilerini zedeleme noktasında algılamamalıyız. Bilakis bu, Allah Resûlü’ne olan aşkın, O’na duyulan sevginin büyüklüğünün tezahürüdür. Maşuk Resûlullah (sas) olunca, nasıl kıskanılmasın ki.

Resûlullah (sas), hanımlarıyla istişare eder ve buna önem verirdi. İlk vahiy geldiğinde, Hz. Peygamber çok korkmuş ve yaşadıklarını Hz. Hatice’ye anlatmıştı. Hz. Hatice de sevgili eşini teskin ve teselli etmişti.[15] Yine Hudeybiye günü antlaşma imzalanıp o yıl umre yapılmaması kararı alınınca, ihramını giymiş hazır bekleyen sahabîler, Resûlullah (sas)’ı dinlemek istememişlerdi. Peygamberimiz durumu yanında bulunan eşi Ümmü Seleme’ye açınca, o: “Ya Resûlullah! Sen kalk, kurbanını kes. Onlar Sana uyacak ve kurbanlarını keseceklerdir.” demiş,[16] gerçekten de onun dediği gibi olmuştur.

Resûlullah (sas) bütün zevcelerine ayrı ayrı değer verir, onları sevdiğini ifade ederdi.[17] Eşlerini bineğine alması, bineklerine binerken onlara yardımcı olması[18], davet edildiği yemeği “Hanım da olursa” kaydıyla kabul etmesi, O’nun hanımlarına verdiği değeri göstermesi bakımından oldukça önemlidir.[19]

Resûlullah (sas), eşlerinin yakınlarıyla candan ilgilenirdi. Hz. Âişe validemiz şöyle rivayet ediyor: “Resûlullah her koyun kestiğinde, Hz. Hatice’nin yakınlarına mutlaka bir pay gönderirdi.”[20]  Resûlullah (sas), dadısı Ümmü Eymen’i de yakın aileden saymış ve kendisine annesi gibi ilgi göstererek ona: “Anneciğim” diye[21] hitap etmiştir.

Efendimiz (sas) eşleri arasında son derece adil davranırdı. Hanımlarının yanında mutlaka belli bir sıraya göre kalırdı. Sefere çıktığında kimi yanında götüreceğini de kura ile tespit ederdi. Hayatının son günlerinde hanımlarının odalarını dolaşacak gücü olmadığı için, eşlerinin rızasını alarak Hz. Âişe’nin odasında kalmıştır.[22]

Resûlullah (sas) ev işlerinde ailesine yardım ederdi. Hz. Âişe’den naklen: “Resûlullah ailesinde ne yapardı?” diye sorulduğunda Hz Âişe (ra): “Ailesinin hizmetinde olur, namaz başlayınca evden çıkardı..” buyurdu. Bu hizmetlerin neler olduğu sorulunca, o da: “Ayakkabı tamiri, elbise yamaması, dikiş, elbise temizliği, siz erkeklerin evde yaptığı her çeşit iş.” diyerek cevap vermiştir.[23] Bazı rivayetlerde, buna ilaveten kendisinin yemek yaptığı da bildirilmektedir.[24]

Resûlullah (sas), ailesinin yanına girip-çıkanlarla yakından ilgilenmiştir. Ümmü Seleme (ra)’nin anlattığına göre odasında Resûlullah’la otururken yanlarına bir muhannes (çift cinsiyetli) gelir. O kişi, Ümmü Seleme’nin erkek kardeşine şöyle der: “Yarın Allah Taif’i veya Hayber’i fethetmeyi müyesser kılarsa, sana Gaylan’ın kızını göstereceğim.” der ve uygunsuz birkaç kelime eder. Efendimiz (sas) de Ümmü Seleme’ye: “Bu, bir daha eve girmeyecektir.” buyurur.[25]Efendimiz (sas) bu hadisiyle, hanımların kesin olan vazifelerinden birinin de eşin istemediği kişinin eve almamak olduğunu göstermiştir.

Resûlullah (sas)’ın ocağı bir mektepti. Bu mektebin devamlı öğrencileri ise Ümmühâtü’l Müminin – Müminlerin anneleridir. Annelerimizin görevi çok büyüktü. Hem eş olmak hem de biricik Hoca’larından aldıkları bilgileri aktarıp yaşayarak canlı örnekler olmaktı. Efendimiz, yuvasında gördüğü olumsuz durumlara her defasında müdahale etmiş, olması gerekeni öğretmiştir. Hz. Âişe’nin kardeşi Esma’nın kıyafetinin uygun olmadığını söylemesi akla gelen ilk örnektir.[26]

Allah Resûlü’nün Hane-i Saadetlerine baktığımızda; bir canlılık, dirilik görmekteyiz her daim. Yuvaları bazen mescit, bazen medrese, bazen güzel sohbetlerin olduğu tatlı bir mekân. Aile fertleri birbirine öyle bağlı ki, tek vücut gibi. Öyle geniş bir aile ki; eşleriyle, çocuklarıyla, torunlarıyla, hizmet edenlerle, can dostlarıyla. O vücudu ayakta tutan tek şey ise Allah ve Resûlü’ne olan bağlılıktır.

Öyleyse var mısınız yuvalarımızı yeniden diriltmeye? Var mısınız, Allah ve Resûlü’ne olan bağlılığı sil baştan yazmaya?..                 


 


[1] Ahzab, 33/21.

[2] Nur, 24/58-61.

[3] Buharî, Ebû Abillah Muhammed ibn-i İsmail; Edeb’ül-Müfred, Kahire;1379; Nafakat/3.

[4] İbn-i Hacer Şihab’ud-Din Ebû’l-Fazl Ahmed İbn-i Ali el-Askalanî; Buluğ’ul-Meram min Edilleti’l-Ahkâm; ter. Ahmet Davudoğlu; Sönmez neş; İst.1970; c. I; s. 392-393.

[5] İbn-i Mâce, Nikâh/3.

[6] İbn-i Sa’d Ebû Abdillah Muhammed; et-Tabakat’ul-Kübra; Beyrut; 1960; c.4; s.75.

[7] Heysemî, Nur’ud-Din Ali b. Ebi Bekir; Mecme’uz-Zevaid ve Menbe’ul-Fevaid; Beyrut 1967; c. 4; s. 324.

[8] Heysemî; a.g.e.; s. 316.

[9] Müslim; Nikâh/46.

[10] İbn Sa’d; a.g.e.; c. 8; s. 122.

[11] Heysemî; a.g.e.; s. 250.

[12] Şebnem kadın ve aile dergisi; Nisan 2008; s. 4.

[13] Nesaî; İşret’un- Nisa/4.

[14] Nesaî; a.g.e.; 4.

[15] Buharî, Bed’ul-Vahiy/1.

[16] Algül, Hüseyin; İslam Tarihi; Gonca Yayınevi; 1991; c. I; s. 443.

[17] İbn-i Hacer, Feth’ul- Bari bi Şerh’il-Buharî; Mısır; 1959; c. 8; s. 22-23.

[18] İbn-i Hacer; el-Metalib’u Aliye; c. 2; s. 417.

[19] İbn-i Hacer; a.g.e.; c. 6; s. 427.

[20] Tirmizî; Birr/70.

[21] İbn Sa’d; a.g.e; c. 8; s. 225.

[22] İbn-i Mâce; Cenaiz/ 64.

[23] Buharî; Ezan/44; Tirmizî; Kıyamet/ 46.

[24] Tirmizî, eş-Şemail’ül –Muhammediyye; Humus; 1968;  s.181.

[25] İbn-i Hacer;  a.g.e.; c. 11; s. 247 -249.

[26] Heysemî; a.g.e.; c. 5; s. 137.

Yeni yorum ekle

Image CAPTCHA
Enter the characters shown in the image.