Düşmanlarının Bile İyiliğini İsterdi

Bütün insanlığı İslâm hidayetine çağıran Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem "alemlere rahmet olarak gönderilmiş" olmasının fiili örneklerini bütün hayatı boyunca en olgun şekilde, hatta düşmanlarını şaşırtacak ölçülerde ortaya koymuştur.

Kendisine olmadık eziyeti yapan ve yurdundan eden müşrikleri uzun süre aydınlatmak için çalışmış, mecbur bırakılmış onlarla savaşmış, galib gelmiş, mağlûbiyeti tatmış, yaralanmış, yakınlarını kaybetmiş, fakat hiçbir zaman düşmanlarının toptan helak edilmeleri için Allah'a dua etmeyi düşünmemiştir. O'nun bütün dua ve niyazı, "Allah’ım, milletimi doğru yola ilet, onlar bilmiyorlar [1] yakarmasından ibaret olmuştur. 

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in, düşmanlarına karşı olan düşünceleri konusunda Hz. Âişe radıyallahu anhâ şunları nakletmektedir:

Nebi sallallahu aleyhi ve sellem'e; Ya Resûlallah, Uhud savaşı gününden daha şiddetli bir günün oldu mu? diye sormuştum. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

- Ya Âişe, Kureyş'in sebep olduğu bir çok zorluklarla karşılaştım. Fakat Akabe günü karşılaştığım müşkil durum, hepsinden zorlu idi. Ben Kureyş'ten gördügüm baskı üzerine Tâife gitmiş, korunmamı Abd-i Külâl Oğlu İbnu Abd-i Yalil'e teklif etmiştim, yanaşmadı. Ben de kederli ve şaşkın bir halde gerisin geri Mekke'ye dönmüştüm. Bu dönüş sırasında "Karn-ı Seâlib" mevkiine gelince başımı kaldırıp gökyüzüne baktım. Bir bulutun beni gölgelendirdiğini gördüm. Buluta dikkatlice baktığımda içinde Cebrâil'in bulunduğunu farkettim. Cebrâil bana:

- Ya Muhammed! Allah senin hakkında kavminin dediklerini işitti. Seni korumaktan çekindiklerini de biliyor. Allah sana şu dağlar meleğini gönderdi, emrindedir. Kavmin hakkında ne dilersen ona emredebilirsin, dedi. Bunun üzerine Dağlar Meleği, seslenip bana selam verdi, sonra:

- Ya Muhammed! Cibril doğruyu söylemiştir, sen ne istersen yerine getirmeye hazırım; eğer (Ebû Kubeys ile Kuaykıan denilen) şu iki yalçın dağın Mekkeliler üzerine (çökertilerek) birbirine kavuşmasını (ve müşrikleri topluca ezmesini) istersen (onu da emret), dedi.

Hz. Âişe, bu teklife Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in şöyle cevap vermiş olduğunu bildirmektedir:

 - Hayır, ben bunu istemem, ben, Allah'ın, bu müşriklerin soyundan bir olan Allah'a kulluk eden ve O'na hiçbir şeyi eş koşmayan muvahhid inançlı bir nesil getirmesini dilerim."[2]

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemi müşrik Mekkelilere karşı koruyan amcası Ebû Tâlib ve eşi Hz. Hatice'nin vefat ettiği, Mekke'de kendisini ve inananları koruyacak kimsenin kalmadığı bir sırada ümitle yaptığı fakat olmadık kabalıklarla geçen Tâif yolculuğu dönüşünde, böyle bir ilâhi teklife de muhatap olmuşken Efendimizin, düşmanları hakkında, "çocukları arasından İslâma gönül verecek ve hizmet edecek bir nesil yaratması için Allah'a dua etmesi", her halde sadece ona özel bir rahmet ve şefkat ifadesidir. Zira geçmişte Hz. Nûh gibi[3] bazı peygamberlerin kendilerine inanmayanlar hakkında helâk edilmeleri için duâ ettikleri düşünüldüğü zaman Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in bu davranışını, onun insanlığa duyduğu şefkatini ve tevhid davasının geleceğine yönelik düşüncesini daha iyi anlamak mümkün olacaktır.

O halde bir yandan müslümanların iman ve İslâmda sebatları için dua ve niyâzda bulunurken, diğer yandan gayri müslimlerin ve hatta açıkça İslâm'a düşmanlık edenlerin bile hidayetleri, onların çoluk-çocuklarının doğru yolu bulmaları, inançlı muvahhid birer kişi olmaları için dua etmek, müslümanlara düşen görev, yakışan tavır olmaktadır.



[1] Beyhakî, Şuabu’l-îmân, III, 45

[2] Buhârî, Bed’ü’l-halk 7; Müslim, Cihâd 111

[3] Bk. Nûh (71), 26-28.

Yeni yorum ekle

Image CAPTCHA
Enter the characters shown in the image.