Sahâbe-i Kirâm’ın Peygamber Efendimiz’e Mersiyeleri

Yazar: Abdullah Muaz GÜVEN

Tahlil Eden: Abdulkadir KIZILBOĞA

Hz. Peygamber’in dünyayı teşrifinden günümüze kadar oluşturduğu etki, insanlık tarihinde herhangi bir insanın yaşantısı ya da ortaya koyduğu kuralların etkisiyle kıyaslanamayacak derecede büyük, kapsamlı ve derindir. İdeal bir hayat örneği sunan Efendimiz(s.a.v)’in hayatı Müslümanlar için oldukça önemli bir yere sahiptir. Her yönüyle O’nu öğrenmeye ve örnek almaya gayret ederler. Bu konudaki yöntemlerden biri de şüphesiz edebiyattır. Mersiyelerde bu edebiyatın içinde yadsınamaz bir yer oluşturmaktadır.

“Mersiye” kelimesi, lügat anlamı itibariyle vefat eden kişi için yakınlarının ve sevenlerinin ağlaması, üzülmesi ve o kişinin övülmesi, güzel hasletlerinin sayılması, yaptığı iyiliklerin şiir halinde söylenmesi anlamlarını ihtiva etmektedir.[1] Mersiyelerde genellikle; kişinin kaybedilmesi sebebiyle duyulan acı ve üzüntünün anlatıldığı nedb(ağlama) bölümü, meziyetlerinin, iyi huylarının anlatıldığı te’bin(övgü) bölümü ve hissedilen acıya tahammül etmenin gerekliliğini anlatan aza(sabır ve teselli) bölümlerinin yer alması temel özellikleri arasında zikredilebilir. 

Sahabe Efendilerimizin Hz.Peygamber’in vefatından sonra sergilediği tavrı, yaşadığı duygusal halleri ve bu hallerin yansımalarını mersiyelerde bulabiliriz.

İşte Abdullah Muaz Güven’in hazırlamış olduğu bu nadide eser içinde barındırdığı mersiyelerle sahabelerin duygu durumlarını, yaşadıkları acı, üzüntü ve kederi aktarırken diğer yandan o döneme dair nüanslar da içerebiliyor.

“Başlarken de, sona ererken de Allah’a Hamdolsun.” cümlesiyle biten önsözden hemen sonra Hz.Peygamber’in vefatının sahabe üzerindeki etkilerini ve edebi olarak mersiyeleri, mersiyelerin şekil ve özelliklerini ele alan yazar mersiyeleri 3 ana başlıkta incelemiş: Hulefa-yı Raşidin’in Mersiyeleri, Akrabalarının Hz.Peygamber için Mersiyeleri, Diğer Sahabilerin Hz.Peygamber için Mersiyeleri.

Hz.Ebu Bekir’den Ümmü Eymen’e, Hz. Fatıma’dan Ka’b bin Malik’e kadar tam 27 sahabenin mersiyesi yer alıyor kitapta. Kiminin Sevad b. Karib gibi bir tane kiminin ise Erva binti Abdülmüttalip gibi birden fazla mersiyesi bulunuyor. Mersiye verilmeden önce sahabe efendimiz hakkında kısa bir bilgi verilmiş. Bu kısa bilgiden hemen sonra mersiyenin Arapçası, ardından Türkçe okunuşu, anlamı verilmiş. Bazı mersiyelerin sonunda ise açıklamalar yer alıyor.

Görebildiğim kadarıyla en uzun mersiyeyi yazan Ebu’l-Hüsam(keskin kılıç sahibi) lakabıyla anılan ömrünün yarısını cahiliye toplumuna hizmet ile geçirmişse de İslam ile müşerref olmuş bir şair olan Hassan b. Sabit’tir. Tam 46 beyitten oluşur mersiyesi. Bunun dışından bir örnek aktarmamız gerekirse bu kesinlikle Hz. Ömer’in mersiyesi olurdu. Buyurun mersiyenin bir kısmını aktarıp mevzuu bitirmiş olalım:

–Ömrüme yemin olsun, artık senin öldüğüne kesin olarak inandım ve acına tahammül edemeyişimdendi önceden söylemiş olduklarım.

–Demiştim ki O ölünce vahy de bizden ayrılır, bu yüzden geri gelecektir, kaybolup dönmesi gibi Musa’nın, 

–Arzum, O’nun ömrünün uzun olmasıydı ama mümkün değildir yaşaması ebediyen hiçbir canlının,

– Büyük bir elem yaşandı yüzündeki örtüyü açtığımızda,                                                                                 

– Alaycı kişilere verilecek karşılık bulamadım o musibet anında.

– Sadece Allah’ın kitabında bildirdikleri, kullarına bildirdikleri gerçekleşir,                                                     

– Ve bu sözden sonra lafı boş konuşanların ağzına tıkayan şu sözleri söyledim:                                                           

– Evet, Nebi Muhammed kendisi için belirlenen ecelin gelmesiyle ölmüştür,                                                                 

– Bizse bütünüyle olduğu gibi O’nun dinine bağlı kalacağız; O’nun verdiğini verip, men ettiğini men edeceğiz. 

– Gönlüm paramparça ve gözyaşlarımı gözlerimde tutarak mahzun bir halde geri döndüm,                                   

– Ve gözlerime dedim ki; Biriktirdiğin gözyaşlarını dökmede cömert ol, zira üzülen kişinin hüznünü ancak bu giderir.

 



[1] İbn Manzur, Lisanü’l-Arab, Daru’s-Sadır, Beyrut t.y., XI, 309

Yeni yorum ekle

Image CAPTCHA
Enter the characters shown in the image.