Şair fakih: İmam Şafiî

Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamdu senalar olsun. Sözlerimize, yazımızda bahsedeceğimiz büyük âlimi bu ümmete tanımayı nasip eden Rabbimize şükrederek başlamak istedik. Çünkü hamdeleden başka her ne sözle başlasak eksik kalacak gibiydi. Âlimlerin ümmetimizdeki konumları o denli mihenk taşı görevi görüyor ki zira Hadis-i Şerifte de buyurulduğu üzere; “Âlimler, Peygamberlerin varisleridir.”1 Bunun yanı sıra âlimlerin kendileri gibi arkalarında bıraktıkları eserler de bizim için o kadar kıymetlidir.

İmam Şafiî kimdir?

Adı Muhammed bin İdris olup hicri 150 yılında Gazze’de doğmuştur. Baba tarafından soyu Peygamberin dördüncü kuşaktan dedesi Abdülmenaf ile birleşir. Babasının vefatının ardından annesi onu iki yaşında Mekke’ye götürmüştür. Orada mahremiyet içinde yetişirken küçük yaşlarda hafız olmuş, on üç yaşında iken Mescid-i Haram’da Kur’an okutma şerefine nail olmuştur. Mekke’deki eğitiminden sonra Beni Hüzeyl kabilesine katılıp onların şifahî kültürlerini öğrenmenin etkisiyle Arap şiiri, edebiyatı ve tarihine ilgi duyarak bu alanda kendini geliştirmiştir. İmam Şafiî, Hazreti Osman’ın  torununun torunu olan Hamdeh (Cemile) adlı hanımla evlenmiştir.

Çevresinden gelen telkinlerle Süfyan bin Uyeyne’den ilim tahsil etmiştir. Şafiî yine çevresinden gelen telkinler üzerine Malik bin Enes’in ilim meclisine gitme kararı verdikten sonra ödünç aldığı bir nüshadan İmam Malik’in “Muvatta”sını ezberlemiştir. Yaklaşık yirmili yaşlarında Malik bin Enes’in yanına gittiğinde Malik bin Enes, başlangıçta onu öğrencilerinden birine bağlamak istediyse de yeteneğini sezince bizzat ilgilenmeye karar vermiş ve vefatına kadar da bu böyle devam etmiştir.

İlklerin öncüsü

Şafiî’nin diğer üç büyük mezhep imamıyla ilişkisini şöyle açıklayabiliriz: İmam Şafiî’nin doğduğu yıl Hanefi mezhebinin imamı Ebu Hanife’nin vefat ettiği yıldır. Maliki mezhebinin imamı Malik bin Enes ise İmam Şafiî’nin hocasıdır. Hanbelî mezhebinin imamı Ahmed b. Hanbel ise İmam Şafiî’nin talebesidir.

İmam Şafiî, İslâm kültür tarihinde ilk olarak fıkıh usulünü tedvin edip temellerini atmıştır. Bu konuda “er-Risale” adındaki eser, kendi dalında ilk olma özelliğini göstermiştir.

Ahmed bin Hanbel, onun hakkında; “Şafiî, Allah’ın kitabı ve Resul’ünün sünneti konusunda insanların en fakihi idi.” demiştir.

Eserlerinin bazıları: “el-Ümm” (Şafiî mezhebinin ana kaynak eseri), “er-Risale” (Şafiî’nin fıkıh usulüne dair görüşlerini ihtiva eder), “Divanu’ş- Şafiî” (Bu eseri bizzat kendisi telif etmeyip talebeleri tarafından yazılmıştır. Arap dili ve şiirinde mahir olduğundan çeşitli vesilelerle söylemiş olduğu şiir ve hikmetli sözlerini içerir.)

Şafiî’nin güzel yüzlü bir kişi olduğu, sünnete uymak amacıyla saç ve sakalını kınayla boyadığı, yemin etmekten titizlikle sakındığı, gecenin bir bölümünü ibadetle geçirdiği, daha fazla Kur’an okuyabilmek için teravih namazlarını evinde yalnız kıldığı, bir ayda çokça hatim yaptığı, rehavete yol açıp çalışmaya ve ibadete engel olduğu için fazla yememeye özen gösterdiği, yüzüğünün taşına, “Allah, Muhammed b. İdris’in güvencesidir.” ibaresini yazdırdığı rivayet edilir.

Samimi bir dindarlığı şiâr edinen Şafiî’nin çeşitli bilgilerin yararı hakkında şöyle dediği nakledilir:

“Kur’an öğrenenin saygınlığı artar, fıkıhla meşgul olanın değeri yükselir, hadis yazanın delilleri kuvvetlenir, dil üzerine yoğunlaşanın tabiatı incelir, matematiğe yoğunlaşanın muhakemesi güçlenir, kendini korumayana ise ilim fayda vermez.”

Şafiî, Müslümanların ibadetlerinde ve işlerinde uyacakları bir yol belirlemiştir. Onun kendi usulüne göre Şer’i delillerden çıkardığı hükümlere, yani gösterdiği bu yola Şafiî Mezhebi denilmiştir.

Hicri 204 yılında 54 yaşında Kahire’de vefat etmiştir.

Divan

Büyük bir mezhep imamı Şafiî’nin şiir kitabının olduğunu öğrenmek, hepimizde bir şaşkınlık meydana getirmiş olabilir. Şafiî’nin şiirlerinde hikmet dolu, tefekküre davet eden bir anlatım bulunmakta ve hicve2 yer verilmemektedir. Şiirlerindeki derin manadan dolayı anlaşılmayan durumlarda zaman zaman kendisine ne anlatmak istediği de sorulmuştur. Bu kıymetli eser dilbilimciler tarafından üstün bir eser olarak gösterilmiştir. Divan, Ali Ural tarafından Türkçeye tercüme edilmiş, “Divan/İmam Şafiî’nin Şiirleri” olarak basılmıştır.

Yakın

“Gün gelir yalnız kalırsan

De, bir gözetleyen var üzerimde

Hiçbir şey gizli kalmaz, O’na her şey âşikar

Bir an bile habersiz kalır Allah zannetme

Vallahi öyle bir gaflete daldık ki

Yetişti bize günahlar, günahların üstüne

Keşke Allah bağışlasa geçmişi

Mağfiret dileyebilsek, tövbeyi nasip etse

Görmüyor musun bugün hızla geçmekte

Yarın bakabilenlere çok yakın görünmekte”3

Bu sözlerle anlatıyor İmam Şafiî varlığıyla kıymetini bilmemiz gereken şeyi; Allah’ı tanıma, bilme ve O’na kul olma nimetini... Allah’ın varlığından haberdar olma nimetini… Durup bir tefekkür edelim. Yedi milyar küsur insan içinde Allah bize Kendisi’ni bilmeyi nasip etmiş. İmam Şafiî’nin de bu yüce bilmeyle dilinden dökülmüş bu cümleler. Ve Allah’ı bilmeyle bize verilen ömrün bizler için ne derece kıymetli olduğunun, akıp giden zamanın bir gün bitebileceğinin ve bu dünyaya aldanmayarak ahireti göz önünde bulunduranlar için aslında zamanın da çabuk biten bir şey olduğunun idrakinde olmak…

Zaman bizim için büyük bir nimettir. Nimet ise insanın istifade edip lezzet aldığı şeydir. Zamandan lezzet almamız ise Allah’ı bilmenin, O’nun rızasını gözetmenin idrakiyle mümkündür. Zira O’nun haricinde duyulan zevkler kuru bir gürültüden başkası olamaz.

Bizim ayıbımız

“Zamanı kınıyoruz oysa ayıp bizdedir

Zamanın bizden başka yoktur ayıbı

Hicvediyoruz günahsızken zamaneyi

Dili olsaydı, zaman bizi hicvederdi”4

Zamanın bizi hicvetmesi bizim o zamanı gafil olarak geçirmemizle olur. İnsan dünyanın süsüne aldanırsa ve zamanının kıymetini bilmezse gafil olur. İnsanın içinde bulunduğu vakti iyi değerlendirmesi, israf etmemesi hiç şüphesiz onun bulunduğu zamanı bereketli kılmakla beraber ileride de mutlaka işine yarayacaktır. Bundandır ki cennette mutluluklar içinde bulunacaklara şöyle seslenilecektir: “Geçmiş günlerde işlemiş olduğunuz salih amellere karşılık afiyetle yiyiniz içiniz.”5 Cehennemde azap edilen şakilere de şöyle denir: “Size bu azap, yeryüzünde haksız yere şımarmanız ve kibirlenmenizden dolayıdır.”6

İmam Şafiî gibi salih âlimlerimiz vakitlerini her daim hayırlarla doldurma gayreti içinde olmuş ve bu minval üzerine de etrafındakilere örnek olmuşlardır. Rabbim bize de bu örneklikten payımıza düşeni almayı nasip etsin.

Sadi Şirazi, “Bostan”ında gençlere şöyle seslenir:

“Ey genç, Allah’a taat ve ibadet etmeye bugünden başla. Yarın ihtiyarlayınca bu güç kuvvet sende kalmaz. Her gününü Kadir gecesi bil ve öyle yaşa.”

Rabbim rızasına layık olarak zamanımızın kıymetini bilmeyi ve her günümüzü Kadir gecesi bilip öyle yaşamayı nasip eylesin.

Sena Nur Yılmaz

Kaynak: dünyabizim.com

Dipnot:

1. Ebu Davud, İlim, 1.

2. Bir kişi, bir olay ya da durumun, iğneleyici sözlerle, alaylı ifadelerle eleştirildiği bir tür.

3. Ali Ural, Divan İmam Şafiî’nin Şiirleri

4. Ali Ural, a.g.e.

5. Hakka Suresi, 24

6. Mümin Suresi, 75

Yeni yorum ekle

Image CAPTCHA
Enter the characters shown in the image.