O, Allah’ın üzerine yemin ettiği yüce hayatın sahibi, ilahî kelamın ete kemiğe bürünmüş halidir. O’nu sevmek, O’na tâbi olmak, O’nun davasını anlayabilmek; O’nun hayatını en güzel şekilde öğrenmekle mümkündür.
“Yıllarımızı birlikte geçirdiğimiz, çok yakından tanıdığımız ve her şeyini bildiğimiz bir yakınımızla ilgili malumatı terazinin bir kefesine, Rasûlullah Efendimiz’le ilgili zihnimizde bulunan malumatı da terazinin diğer kefesine koysak, acaba hangisi ağır basardı?”
Mekke’nin firavunları, aldıkları bu kararla Hâşimoğullarıyla olan tüm akrabalık bağlarını koparıyor; ekonomik, sosyal ve psikolojik açıdan Hâşimoğulları’nı çökertmeyi ve onları Muhammed aleyhisselâm’ı teslime mecbur etmeyi düşünüyorlardı.
Resûl-i Ekrem’in Kur’ân-ı Kerîm’in muhtevasında çok geniş bir yer tuttuğunu gören sahâbe nesli onun hayat ve şahsiyetini tanıyıp bilmenin Kur’ân’ı ve İslâm’ı daha iyi anlamak ve öğrenmek için şart olduğunu idrak etmiştir.
İhsan Hoca döneme de söz söylemek adına bu kitabı kaleme almış gibi. Zira içindeki örnekler bunu gösteriyor. Efendimize ve Müslümanlara yapılan işkenceyi o dönemde anlatırken kitabın yazıldığı tarihe de göndermelerde bulunuyor.
Sevgili Peygamberimiz Asya, Avrupa ve Afrika kıtalarının birleştiği Arap Yarımadasının Mekke şehrinde dünyaya geldi. Mekke, Kur'an-ı Kerim'de şehirlerin anası olarak ifade edilmektedir.
Siyer-i Nebi dergisi, bu sayısında Hz. Peygamber’in hicretini ele almaya devam ediyor. Hicret,yeni bir medeniyetin başlangıç noktasıdır. Hicretle Yesrib, Medine olmuş; tüm dünyaya ve asırlara medeniyetinyayıldığı bir merkez haline gelmiştir.
“Habeşistan’a gidin. Orada halkına zulmetmeyen adil bir hükümdar vardır. Orası doğruluk ülkesidir. Allah Teâlâ bir kolaylık gösterinceye kadar orada kalın.”