Veda Haccı ve Veda Hutbesi

Peygamberimizin ilk ve son haccı, hicretin 10. yılında yaptığı "Veda Haccı"dır. Bu isim, haccı esnasında ashâbına veda ettiği ve bundan sonraki hac mevsimine ulaşamadığı için verilmiştir. Bir adı da "Haccetü'l-İslam”dır. Rasûlullah'ın, bu haccında hac ibadetinin bütün hükümlerini ve rükünlerini hem tebliğ etmiş hem de bilfiil tatbikatını göstermiş olması bakımından "Haccetül-Belağ", İslam ahkâmının hac ibadetiyle tamamlanmış olması dolayısıyla da "Haccetü'l-kemal ve't-tamam" olarak adlandırılmıştır.[1]

Peygamberimiz, hicretin 10. yılı Zilkâde ayının ilk günlerinden itibaren hac için hazırlığa başladı. Ashâbına da hac için hazırlanmalarını emretti. Arabistan'ın dört bir tarafına haberciler göndererek durumu bütün Müslümanlara bildirdi. Bunun üzerine, hazırlıklarını tamamlayan hacı adayları, yarımadanın dört bir yanından, kafileler halinde Medine'ye gelmeye başladılar. 

25 Zilkâde günü öğle namazını kıldıran Peygamberimiz, Medine'de toplanmış 100 bin kişilik kalabalık ashâbıyla Medine'den hareket etti.[2] Bütün hanımlarını ve kızı Fâtıma'yı da beraberinde götürüyordu. Ensardan Ebû Dücane’yi Medine'de vekil olarak bırakmıştı. Hareket gününün akşamı Zülhuleyfe mevkiinde konakladı. Ertesi sabah yıkanıp hac için ihrama girdi, sahâbe-i kirâm da ona uyarak aynı şekilde ihrama girdiler. Rasûlullah, buradan itibaren telbiye getirmeye başladı. O “Lebbeyk “ dedikçe, her taraftan aynı nida yükseliyor, dağ-taş bu sesle inliyordu. Bu muhteşem kafile, on gün sonra 4 Zilhicce Pazar günü Mekke'ye ulaştı. Mekke o gün hacı adaylarıyla dolup taşmıştı.

Pazartesi, Salı ve Çarşamba günlerini Mekke'de geçiren Rasûlullah (s.a.v.), 8 Zilhicce Perşembe günü devesi Kasva'ya binerek Minâ’ya hareket etti. O gün geceyi Minâ'da geçirdi. Öğle, ikindi, akşam, yatsı ve sabah namazlarını burada kaldı. Güneş doğuncaya dek Minâ'da istirahat etti. Sonra Arafat'taki Nemire mevkiinde kendisi için bir çadır kurulmasını emretti. Müteakiben, Minâ'dan hareketle, Kur'an'ı Kerim'de "el-Meş'aru'l-Haram" diye anılan[3] Müzdelife’yi geçerek Arafat'ta kurulmuş olan söz konusu çadıra indi.

Öğle üzeri çadırından çıkıp devesine binen Rasûlullah, Arafat vadisinin orta yerine geldi. Zilhicce ayının dokuzuna tekabül eden bu günde, burada yüce İslam dininin bütün insanlığa hitap eden en müessir hutbesini okudu. Arafat'ta kendisini dinleyen yaklaşık 124 bin kişinin önünde okuduğu bu ölümsüz hutbesinde, İslam dininin temel prensiplerini ve yüce ilkelerini açıkladı. İnsanlık tarihinde büyük bir değer taşıyan bu hutbe, altı meşhur hadis kitabında (Kütüb-i sitte) nakledilmiş bulunmaktadır. Temel insan hakları bakımından eşsiz bir vesikadır. Bu hutbenin bazı bölümleri şöyledir:

"Ey insanlar! Sözlerimi iyi dinleyiniz. Bilmiyorum, belki bu seneden sonra sizinle burada bir daha buluşamayacağım, Ey nas! Bu günleriniz nasıl mukaddes bir gün ise, bu aylarınız nasıl mukaddes bir ay ise, bu şehriniz Mekke nasıl mübarek bir şehir ise, canlarınız, mallarınız, ırzlarınız da öyle mukaddestir, her türlü taarruzdan korunmuştur.

 Ashâbım! Yarın Rabbinize kavuşacak ve bugünkü her hal ve hareketinizden muhakkak sorguya çekileceksiniz. Sakın benden sonra eski sapıklıklara dönüp de birbirinizin boynunu vurmayın. Bu vasiyetimi burada bulunanlar bulunmayanlara bildirsin. Olabilir ki bildirilen kimse, burada işitenden daha iyi anlayarak itaat eder.

Ashâbım! Kimin yanında bir emanet varsa onu sahibi ne iade etsin. Faizin her türlüsü kaldırılmıştır, ayağımın altındadır. Ancak borcunuzun aslını vermeniz gerekir. Ne zulmediniz ne de zulme maruz kaldınız. Allah'ın emriyle faizcilik artık yasaktır. Câhiliyeden kalma bu çirkin âdetin her türlüsü ayağımın altındadır.

Cahiliye devrinde güdülen kan davaları da tamamıyla kaldırılmıştır.

Ey nas! Kadınların haklarına riayet etmenizi ve bu hususta Allah'tan korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınlarınızı Allah’ın emaneti olarak aldınız. Onların namus ve iffetlerini Allah adına söz vererek helâl edindiniz. Sizin kadınlar üzerinde hakkınız olduğu gibi, onların da sizin üzerinizde hakları vardır.

Ey mü'minler! Sözūmü iyi dinleyiniz ve iyi muhafaza ediniz. Müslüman, Müslümanın kardeşidir ve böylece bütün Müslümanlar kardeştirler. Din kardeşinize ait olan hakka tecavüz helâl değildir. Ashâbım! Nefsinize de zulmetmeyiniz. Nefislerinizin de üzerinizde hakkı vardır.

Arabın Arap olmayana, Arap olmayanların da Araplara karşı hiçbir üstünlüğü yoktur. Bütün insanlar Âdem’dendir. Âdem de topraktandır

Ey inananlar! Size bir emanet bırakıyorum ki ona sımsıkı sarıldıkça asla yolunuzu şaşırmazsınız. O emanet Allah'ın kitabı Kur'an'dır."

Görüldüğü gibi Peygamberimiz bu hutbesinde, Cahiliye devrinin içki, kumar, faiz ve kan davası gibi bütün kötü adetlerinin kaldırıldığını bir kere daha ilan etmiş İnsanların insan olma açısından eşit olduklarını, bütün insanların Hz. Âdem’den, onun ise topraktan yaratıldığını hatırlatmıştır. Mü'minlerin kardeş olduğunu; erkeklerin kadınlar, kadınların da erkekler üzerinde hakları bulunduğunu vurgulamıştır.

Veda hutbesi adı verilen bu veciz konuşma, dinleyen 124 bin kişinin işitebilmesi için gür sesli sahâbiler tarafından tekrarlanmıştı. Peygamberimiz, hutbesinin sonunda ashâbına şöyle dedi: "Tebliğ ettim mi?"

Bu muhteşem kalabalık hep bir ağızdan:

"Evet! Ey Allah'ın Rasûlü tebliğ ettin." karşılığını verdiler. Bunun üzerine Sevgili Peygamberimiz, üç defa:

"Şahit ol ya Râb!" dedikten sonra, "Burada hazır onlar, benim söylediklerimi burada bulunmayanlara tebliğ etsinler." buyurdu.

Aynı gün ikindi namazından sonra Arafat'ta Kur'an-ı Kerim'in son ayeti nazil oldu. Bu ayette şöyle buyuruluyordu:

"Ey mü'minler! Şu küfreden müşrikler, bugün dininizi söndürmekten ümitlerini kesmişlerdir. Artık bundan sonra onlardan korkmayınız. Ancak Benden korkunuz. Bugün size dininizi kemâle erdirdim. Size olan nimetimi tamamladım. Ve size din olarak İslam'ı seçtim."[4]

Bu ayetten Peygamberimizin vefatının yaklaştığını anlayan Hz. Ebû Bekir, üzülerek ağlamıştı. Çünkü bu ayette, dinin tamamlandığı bildiriliyordu. Bu aynı zamanda peygamberlik görevinin de sona ermek üzere olduğunu gösteriyordu.

Rasûlullah (s.a.v.), aynı günün akşamı güneş battıktan sonra, devesi Kasva'ya binip Arafat'tan indi. Devesinin ağır gitmesi için onun dizginlerini çekiyor ve ashâbına da acele etmemelerini tavsiye ediyordu. Müzdelife'de konaklayıp, geceyi orada geçirdi. Sabah namazından sonra el-Meş'arü'l-Haram'a geldi. Ortalık iyice ağarıncaya kadar orada vakfede durdu. Güneş henüz doğmadan Müzdelife'den hareket ederek Muhassir vadisinin ortasına geldi. Burada devesini biraz hızlandırdı. Ardından şeytan taşlama işine başlayıp yedi cemreyi attı; ufak çakılları atarken, onları ashabına göstererek şöyle diyordu:

"Bu büyüklükteki taşlar, benim attığım şekilde atınız. Ey insanlar! Din hususunda ifrata gitmekten sakınınız. Sizden evvelki ümmetlerin helakine sebep, din hususunda taşkınlık etmeleri olmuştur."

Daha sonra Minâ'ya geldi. Burada yüz bini aşan ashâbının önünde veciz bir konuşma daha yaptı. Bu hutbesinin bazı bölümleri şöyledir:

"Ey insanlar! Cenab-ı Allah'a hamdü sena, tekbir ve tehlil ettikten sonra derim ki: Sizi Allah'ın kitabına bağlayan peygamberinizin sözlerini iyi dinleyiniz ve ona itaat ediniz. Hac ibadetinin bütün uygulamalarını benden gördüğünüz gibi yapınız. Öyle sanıyorum ki, ben bu seneden sonra bir daha haccedemem.

Ey nas! Aklınızı başınıza toplayınız da benden sonra birbirinizin boynunu vuracak surette sapıklık ve vahşete düşerek Câhiliye devrine dönmeyiniz."

Rasûlullah (s.a.v.), Minâ'da okuduğu bu hutbesini bitirdikten sonra kurban kesim yerine geldi. Kurbanlarını kesti, daha sonra tıraş olup ihramdan çıktı. Ardından devesine binerek Kâbe’ye geldi ve Tavaf- Sadr'ı yaptı. Zemzem kuyusuna gidip su içti. Sonra tekrar Minâ'ya döndü. Bayramın diğer günlerini de burada geçirdikten sonra, bayramın son günü geceyi Ebtah vadisinde geçirdi. Çarşamba günü Harem-i Şerif'e dönüp veda tavafını yaptı. Böylece haccını tamamlayıp Medine'ye doğru yola çıktı.[5]

Veda haccından sonra, Peygamberimizin risâlet/ peygamberlik vazifesinin sona ermek üzere olduğu anlaşılmıştı. Nasr sûresi ve bu hac esnasında nazil olan son ayet (Maide sûresi, 5/3), onun vefatının yaklaştığına işaret olarak yorumlandı. Gerçekten öyle oldu, yaklaşık üç ay sonra Rasûlullah bu dünyadan irtihal etti.

Hicretin 10. yılında, Peygamberimizin son çocuğu İbrahim vefat etti. Onun vefatıyla, kızı Fâtıma dışında hayatta olan çocuğu kalmadı.



[1] Tecrîd-i Sarîh Tercemesi ve Şerhi, X, 389-390.

[2] Tecrîd-i Sarîh Tercemesi ve Şerhi, X, 392.

[3] Bakara sûresi, 2/198

[4] Maide sûresi, 5/3.

[5] Bu konuda geniş bilgi için bkz. Tecrîd-i Sarîh Tercemesi ve Şerhi, X, 399-406

 

Yeni yorum ekle

Image CAPTCHA
Enter the characters shown in the image.