BEYHUDE HANIM’IN YENİ YILI

 

     Caddeler kırmızıya boyanmış. Dükkânlar ışıl ışıl. Esnaf, kafasında kukuleta ve çenesinde beyaz sakalla, sevimli mi sevimli birer Noel Baba. Alışveriş merkezleri çam ağaçları ile süslenmiş. Camlarda “Hoş Geldin 2020” yazıları. Kalan son biletlerde şans arayanlar büfenin önünde kuyruk olmuş. Akşama planlar yapılmış. Kuruyemişini, hindisini, tatlısını, tuzlusunu hazırlayanlar 2019’un son saatlerini beraber geçirmek için telefon trafiğinde. Evinin camından dışarıdaki bu anlamsız telaşı seyreden Beyhude Hanım, çalan şarkıya kulak veriyor:

     “Dünya dönüyor sen ne dersen de / Yıllar geçiyor fark etmesen de…”

     “Fark etmedim.” diye doğruluyor sanatçıyı. “Geçen yılları hiç saymadım. Gelen yılı hiç karşılamadım. Ama geçti. Koskoca seksen yıl ben ne dersem diyeyim, geçti.”

     Eskiye gidiyor. Öğrenciliğine, gençliğine, güzelliğine, evliliğine, anneliğine; yetimliğine, fakirliğine, dul kalışına, bin bir çeşit badireler atlatışına. “Bu yılbaşı o zamanlar yok muydu acaba?” diyor. “Takvimde yaprak bitince bir sene daha geçtiğini fark ederdik. Bir de rahmetli o şiiri okudu mu, o gece yılın ilk gecesiymiş anlardım.”

     “Bir şey mi dedin babaanne?” diye sesleniyor torunu. “Yok yavrum yok, tespih çekiyorum. Koca ömrümün bir yılını daha deviriyorum. Geçen günlere, hatalara, günahlara, kusurlara tövbe estağfurullah, estağfurullah, estağfurullah!”

     “Yılbaşını mı kutluyorsun sen de babaanne?” diye gülüyor torunu. “Yok evladım,” diyor, “yolun sonunu gözlüyorum. Sen ne yapıyorsun?”

     “2020’de yapacaklarımı yazıyorum.”

     “Yaz bakalım oğlum. Kirâmen Kâtibin de 2019’da neler yaptığımızı yazdı hep. Sen sevap defteri kabarık olanlardan eyle Allah’ım.” diyerek cam kenarındaki yerinden şöyle bir doğruluyor Beyhude Hanım. O sırada görüyor balkonun altına sığınmış aileyi. Üst baş perişan, birbirlerine sokulmuş bekliyorlar. 2020’yi dışarıda karşılayacaklar belli ki. Sonra, onların yanından geçip binaya eli kolu dolu giren aileleri izliyor. “O torbalardan şuncağızlar için bir parça ekmek çıkmaz mı ki?”diye hayıflanıyor.

      Torunu televizyondaki yılbaşı programlarına göz atmak için düğmeye basıyor. Hızlıca geçtiği kanallardan anlıyor, gâvurun yine bir yerlerde bir masuma zulmettiğini.

     “Ömürden geçen bir yıl için bunca yaygara koparan dünya, şu zavallılarım için ses çıkaramaz mı ki?”

     “Ne dedin babaanne?”

     “Hiç evladım. Getir de şu yazdıklarına bakayım.”

     Torunu kâğıdı getiriyor. Upuzun bir liste. Gözlüğünü takıyor Beyhude Hanım: Uzak Doğu yemeklerini tat, yamaç paraşütü yap, Latin Amerika seyahatine çık…

     “E yavrum sen buna besmele yazmamışsın.”

     “Babaanne dua değil bu, Türkçe yazılmış bir yazı.”

     “Her işin başı besmeledir. Sen al bunun başına önce Bismillah yaz. Yeni bir yıla O’nun adıyla başla. Yoksa hayır gelmez.”

     “Tamam babaanne ben gece 12’den sonra besmelemi çekerim, sen merak etme.” diye eğleniyor torunu. Bir yandan gözü saatte. Misafirler yavaştan gelmeye başlar. Eve çıkıp hazırlanmalı. Yeni yıla nasıl girersen öyle geçer. Son on’u sayarken gayet şık olmalı.

     “Bu liste eksik değil mi yavrum?”

     “Eksik tabi babaanne ama bir yılda ancak bu kadarına yetecek tatilim ve bütçem var. Gerisi 2021’e.”

     “Al kalemini gel yanıma bakayım.”

     “Sonra babaanne. Akşam oldu. Annemle babam seni de çağırdılar ama gelmezsin biliyorum. Ben gidip hazırlanayım. Seneye görüşürüüüüüz.” diyerek çıkıyor kapıdan torunu. Beyhude Hanım tamamlıyor eksikleri, asıyor buzdolabına.

     Saatler geçiyor, gürültü, kahkaha, şamata iyice artıyor. Koca sokaktaki tek karanlık daire Beyhude Hanım’ınki. Sokak lambasının aydınlığında dua ediyor, iç çekiyor, rahmetli kocasıyla konuşuyor:

     “Bir yıl daha sensiz bitti Fersude Bey. Dünya bıraktığın gibi, ama insanlar çok değişti. Geçen ömre hüzünlenen yok. Geçmişin muhasebesini yapıp, pişman olan yok. Şuursuzca veda edilen ve çılgınca buyur edilen bir yılbaşı kültürü yerleşti evlere. Yeni yıldan para, aşk, başarı, sağlık bekliyor torunların. ‘Bunlar için Allah’a dua edilir.’ diyenleri de senden daha eski, benden daha boş olmakla suçluyorlar. Söğüdü, ardıcı, çınarı, kavağı bilmeyen çocuklar çamı nerede görse tanıyor. Solmayan, kurumayan, yaprak dökmeyen bu ağaç hep taze, hep ayakta, hep güçlü olmalısın diyor evlatlarımıza. Hayatın her yönünü, yenilgiyi, kabullenmeyi, tevazuu, sıfırdan başlamayı sokamıyoruz lügatlarına.

     “Oooon, dokuuuuuuz…”

     “Bak başladılar saymaya. Yılın başını kutluyorlar. Ben de senle oturdum, yolun sonunu kutluyorum işte.”

     “Yediiiii, altıııı…”

      “Ne güzeldi o şiir, yeni bir yıla girdik hanım diyerek okuduğun.”

     “Üüüüüüüç, ikiiiii…”

     “Sen bana yeni yılsın her dakika /Her dakika bir yaşıma daha giriyorum.”

     “Sıfııııııııııır!”

     “Fersude Bey sen misin? Geldin nihayet. Artık yeni bir yaş daha istemiyorum. Haydi, götür beni otuz yaşımıza…”

      ***

     O gün ilk defa sabah namazında ışığı yanmadı Beyhude Hanım’ın. Ama ailesi fark etmedi bunu. Torunu unuttuğu yeni yıl listesini almaya gidince anladılar durumu.

     Ve babaannesinin elleri titreyerek kâğıdın sonuna eklediklerini, sesi titreyerek okudu:

     “Yetim başı okşa, hasta ziyaret et, ağaç dik, sadaka ver, bir çocuğu giydir, bir yaşlıyı sevindir, güvercinlere yem serp, çiçekleri sula, kitap oku, sevincini paylaş, üzüntüye ortak ol, dua et, namaz kıl; geç kalma, pişman olma…”

Yeni yorum ekle

Image CAPTCHA
Enter the characters shown in the image.